Salı Mayıs 21, 2024

Dursun Yoldaş Bağrımızda ve Belleğimizde Yaşayacak - Abbas Vartanoğlu

Bir yoldaş öldüğü zaman yoldaşları arasından belki bedenen ayrılır. Yoldaşlarınca vücudu son yolculuğuna uğurlanır. Yaşadığı toprağın derinliklerine devrimci gelenekler doğrultusunda defnedilir. Köhnemiş ve miadını tamamlamış sisteme karşı verdiği mücadeleyi kendisini bedenen uğurlayan yoldaşlarına devreder.

Ama onlar, yoldaşlarının belleklerine iyice kazınırlar. Bir daha çıkmamak üzere onların dağarcığında yerlerini alırlar. Onların bağırlarına iyice yerleşirler.

Yakında bedenen kaybettiğimiz Dursun Çaktı Yoldaş da böyle bir yoldaştı. Devrimci yaşamı ve devrimci mücadelesiyle bulunduğu alanda öne çıkmış, örnek olmuş ve kitleler içinde yer almış bir yoldaştı. Aktif olarak yer aldığı faaliyetlerde emsal olmuş bir yoldaştı. Aynı saflarda yer alan yoldaşları, devrimci faaliyetlerdeki siper yoldaşları ve tanıdığı emekçi kitleler son yolculuğunda O’nu yalnız bırakmadılar. Covid-19 salgınının tecrit ortamına rağmen yüzlerce kişi tarafından uğurlandı... Bu meret salgın olmasaydı çok daha kitlesel bir katılımla uğurlanacaktı...

Yine de son yolculuğu kalabalık bir katılımla ve görkemli bir uğurlamayla yerine getirildi. Gericiliğin her türlü mertebesine karşı mücadele eden devrimci imajını yoldaşlarına devrederek uğurlandı...

Dursun Çaktı Genç Yaşlarda Devrimci Saflarda Yer Aldı

Dursun Yoldaş devrimci düşüncelerle daha gençliğin arifesinde tanışmaya başlar. Türkiye’de Resmi ve sivil faşist güçlerin, devrimci ve demokrat kesimlere yaptıkları saldırıların göğüslendiği ve püskürtüldüğü bir ortamda, giderek devrimci hareketlere sempati duymuştur. Genç yaşlarda geldiği Almanya’da devrimci faaliyet içerisinde daha aktif olarak yer almıştır. Yaşamını, faaliyetini, mücadelesini yönlendiren ve bilinçle hareket etmesini sağlayan İbrahim Kaypakkaya’nın düşünceleriyle kendisini donatmış ve o doğrultuda hareket eden yapı içerisinde giderek aktif olarak yer almıştır. O saflarda yer almak ve mücadele etmek O’nun yaşamının önemli bir parçasını oluşturmuştur. Nitekim Yoldaş ömrünün sonuna kadar hep o güzergahta hareket etmiştir.

Dursun Yoldaş, Türkiye’de verilen mücadeleyi yakından takip etmiş ve hem o doğrultuda hem de, Almanya’da kapitalizmin yarattığı sorunlara karşı yürütülen faaliyetler içerisinde aktif olarak yer almıştır.

Yurt dışı koşullarında, Türkiye’deki baskı ve saldırılara karşı mücadele ile yurt dışındaki sömürü ve ırkçılığa karşı mücadelenin birleştirilmesi perspektifiyle hareket etmiştir. Bu perspektifle faaliyet yürüten demokratik kitle örgütü içinde aktif olarak yer almıştır. Dursun Yoldaş aynı zamanda enternasyonal bir yoldaştı. Bundan dolayı enternasyonal faaliyetlere karşı da duyarlıydı. Nitekim örgütlenen ve yaşama geçirilen enternasyonal eylemler içerisinde de yer almıştır.

O, öncü müfrezenin doktrini doğrultusunda sosyal pratikte aktif olarak yer alan bir yoldaştı... Mevcut yapısıyla yer aldığı alanda ve saflarda derin izler bırakmıştır.

Ayrıca daha genç yaşlarda tanıştığım Dursun yoldaş’la aramızda oluşan yoldaşlık bağlarını vefatı sonrası daha çok hissettim. Öyleki, O’nu hatırlarken müteakip defalar karşılaştığımız yürüyüşler, mitingler, paneller, seminerler, geceler, kitle örgütü kongreleri vb. anılar gözümün önüne geliyor!.. Ya da başbaşa geldiğimizde yaptığımız siyasi sohbetler ve yürüttüğümüz polemikler zihnimde canlanıyor.. Öyle ki, Dursun Yoldaş’la yaptığımız siyasi sobetler uzun sürerdi. Sohbetlerimizde ve tartışmalarımızda geçen zamanın farkında bile olmazdık.

Dursun Yoldaş’ı Unutmayacağız

Dursun yoldaş 1970’li yılların ortalarında kurulan Ulm derneğinin kurucuları içinde yer almıştır. Ve derneğin 1977 yılında ATİF’e üye olmasında başı çeken yoldaşlardan biri olmuştur. Ve faaliyetlerde giderek daha aktif yer almıştır. Hızla yürütülen faaliyet ile Güney bölgesinde geniş kitleler ile bağ kuran yoldaşlardan biridir.

Dursun yoldaş beraberinde sınıf bilinçli proletaryanın düşünceleriyle de kendisini geliştirir. Öncü müfrezenin görüşlerini kararlı bir tarzda savunurdu. Hareketin programını bulunduğu her alanda savunmaktan alıkoymazdı kendini. Siyasi ve örgütsel alanda aktif olarak yer alır. Nitekim Güney bölgesinde yapının oluşturulmasında etkin rol oynamıştır.

Değerli yoldaş kitle ilişkilerinde de öne çıkmıştır. Kitlelerle kurulan ilişkilerde faal rol oynamıştır. Mütevazi, alçak gönüllü, duyarlı yapısıyla insanların güvenini kazanmış, onlarla geniş ilişkilerin kurulmasında aktif biri olmuştur. Emekçi kesimlerin mevcut sorunlarına karşı gösterdiği duyarlı tavır ile öne çıkmıştır. Denilebilirki, O kitle bağlarında öne çıkan ve örnek oluşturan bir yoldaştı...

Dursun Yoldaş’ın yoldaşlık bağları da güçlüydü. Örnek alınacak bir yoldaştı. Yoldaş, ilişkilerinde ideolojik, politik ve sosyal yapısına güven duyduğu yoldaşlarıyla yaşamı paylaşırdı. Aynı saflarda yer aldığı yoldaşlarına imkanlarını esirgemezdi. Onlara karşı da mütevazi, saygılı, sorunlarına karşı hassastı.

Diğer taraftan yoldaşlarına karşı ideolojik ve politik olarak da açık ve nettir. Yoldaşlarıyla olası sorunları, eleştirileri, farklı düşünceleri örgütsel işleyişe uygun tarzda gündeme getirirdi. Yeri geldi mi, iki çizgi mücadelesi ilkesine uygun olarak eleştirilerini net olarak dile getirirdi. Ama dışarıya doğru partinin görüşlerini savunurdu...

Yoldaş parti içinde oluşan yanlış çizgilere ve anlayışlara karşı da duyarlı ve açık tavır takınmıştır. Partide ideolojik ve örgütsel birliği savunmuştur. Ama bu birliğe ters düşen tasfiyeci, hizipçi ve irade birliğini yadsıyan akımlara karşı da tavır almıştır. Onların güdümünde hareket etmemiştir. Nitekim son tasfiyeci girişime karşı da, partinin işleyişine uygun hareket etmiştir. İbrahim Kaypakkaya’nın temellerini attığı parti normlarına ters düşmemiştir. Tersine ilkelere sahip çıkmıştır.

Dursun yoldaş savunduğu görüşleri de ailesinden esirgememiştir. Nitekim çocuklarının siyasi gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Çocukları yoldaşla politik olarak aynı saflarda yer almışlardır. Çocuklarıyla ailevi ilişkilerle beraber – çocukları büyüdükçe - yoldaşlık ilişkileri de kurabilmiştir.

Ömrünün üçte ikisini devrimci saflarda geçiren Dursun yoldaş ölümü göğüslerken de örnek tavır sergilemiştir. Kansere yakalandığında kendisiyle telefonla birkaç kez konuştum. Her konuşmamızda son derece metanetli, inançlı ve kararlı bir edayla konuşuyordu. Yoldaş, olası ölümcül meret hastalığa yakalanmayan birinin ses tonuyla konuşuyordu benimle... Her zamanki gibi siyaset konuşuyordu. Gelecekten bahsediyordu. Yarınlardan umutluydu. Sınıf çelişkilerini vb. söylemleri dile getiriyordu.

Aslında ölümcül durumunu biliyordu. Ama hastalığını fazla gündeme almıyordu. Ölüm karşısında pes etmeyen bir yoldaştı O.. Öyleki ölüm histerisine kapılmadan karar, inanç ve olgunlukla yaşamını son kertesine kadar sürdürdü...

Bu tavrı beni çok etkiledi. O’na saygı duydum...

Kararla ve inançla bedenen aramızdan belki ayrıldı, ama, yoldaşlarına devrettiği anısıyla, sık sık belirttiğim gibi iç dünyamızda, belleğimizde, bağrımızda kalıcı olarak yerini aldı....

Dursun Çaktı Yoldaş şimdi belki bedenen toprağın dibinde... Ama Dursun Yoldaş ölümcül hastalığa pes etmeyen halet-i ruhiyesiyle, bana 20 Ağustos 1981 tarihinde idam edilen Mustafa Özenç’i hatırlattı. Mustafa Özenç ölüme giderken inanç, kararlılık ve zafere olan imgeyle yazdığı şiirin bir dörtlüğünde şöyle diyordu:

“O büyük gün geldiğinde

ben kimbilir kaç yıldan beri

ebedi yatağımda toprağın derinliklerinde

sonsuz bir uykuda uyuyor olacağım

fakat alınca ne zamandır beklediğim haberi

uyanıp, sesimi kimse duymadan

o büyük zaferin tarifsiz coşkusuyla

kara toprağın altından, ben de haykıracağım”

Dursun yoldaş da toprak altına böylesi bir inançla uğurlandı..

Ama şu an dünyaya hakim olan, ama, giderek fasit daire içerisinde parçalanan emperyalizm ve tüm bağımlı devletler, proletarya ve ezilen halklar tarafından tarihin çöplüğüne atıldığında, Dursun yoldaş da kara toprağın altından haykıracak!..

Dursun Yoldaş’ın ruhu şad olsun!

Anısı mücadelemize rehber olsun!

4973

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sayfalar