Pazar Nisan 28, 2024

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

Kaypakkaya'nın ölümünün 50. yılı vesilesiyle birçok etkinlik ve paneller düzenlenmektedir. O, bunları fazlasıyla hak ediyor. Ancak, onun ardıllarının ondan yeterince öğrenmedikleri, hala, “somut koşulların somut tahlili” yerine, dogmatizmde direttikleri, diyalektik materyalist yöntem yerine metafizik yöntemi yeğledikleri ve böylece Kaypakkaya'nın günümüze ışık tutmasını engellediklerini, öncelikle belirtmekte yarar var.

Kaypakkaya’yı Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) 50 yıldır okuyor ve ondan öğrenmeye devam ediyor. Bu ne bir abartı ne de bir övgü gereksinimidir. Bunun böyle olmasının nedeni: Kaypakkaya’nın felsefesi diyalektik materyalizm, bilimi ise tarihsel materyalizm oluşudur. Genç yaşına rağmen, bu bilgilerle ve içinde olduğu devrimci pratikle an ve an kendini geliştiren Kaypakkaya, kendi deyimiyle, “Marksizm-Leninizm ve Mao Zedung Düşüncesi” teorisiyle donandıktan sonra, kendinden emin bir şekilde, ne yaptığını bilen ayaklarını sağlam yere basan birisiydi.

Kaypakkaya, 1970’lerin başında TDH içine bir ışık gibi sızmış, Türkiye işçi sınıf içindeki oportünizm ve revizyonizmin üzerine ise adeta bir meteor gibi düşmüştür. Ve bundan sonra, TDH içindeki ideolojik, siyasal ve teorik tartışmaların seyri de içeriği de değişmiştir. Materyalist epistomolojik tartışmanın niteliği ise küçük burjuva entelektüellerin akademik tartışma aracı olmaktan çıkarılıp, proletaryanın sınıf mücadelesini aydınlatır bir duruma getirilmiş; “devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz” Leninist ilkesi, yeniden, devrimci militanın kitleleri mücadeleye sevk etmenin yol gösterici ışığı olmuştur.

 Marksizm, çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı hareketi içinde yerli yerine oturmaya başlamıştır.

Kaypakkaya; Marksist-Leninist-Maoist teoriyi, ülke içinde ayakları üstüne diken bir komünist önderdir. Bunu, 1972’lere kadar TDH içinde tartışılan konular ve bunların içerikleri dikkate alınırsa, bu belirlemenin hiç de aşırıya kaçmadığı kendiliğinden anlaşılır.

Kaypakkaya’dan önce, reformculuk ile sosyalizm arasında gidilip geliniyordu. Marksist teori, kâh sosyal şovenizm güzergahında, kâh burjuva devlet teorisi olan Kemalizm şakşakçılığında kâh ise sınıf uzlaşmacılığı bataklığında boğuluyordu. İşçi sınıfının ideolojik, siyasal ve örgütsel önderliği ise halkçılıkla yer değiştirmişti. Kaypakkaya’nın görüşlerinin gün yüzüne çıkmasıyla, TDH; bilimsel sosyalizm, işçi sınıfının ideolojik siyasal ve örgütsel önderliği, sınıf mücadelesinin kesintisiz sürdürülmesi ve özel mülkiyetçi sistemin bütünüyle ortadan kaldırılması tartışmalarıyla yakından tanışmıştır. Daha açıkçası, TDH içinde, Marksist-Leninist-Maoist bilgi teorisini kavrayış ve onun pratik anlamı gerçek yerine oturmaya başlamıştır.

TDH içinde yer alanlar, Kaypakkaya’ya kadar, “Kemalist Kadro Okulu”nun burjuva entellektüellerinden ve siyasetçilerinden ciddi bir şekilde etkilenmişlerdi. Özellikle o dönemin T”K”P’sinden devşirme “kadro”lar sayesinde, burjuva Türk devletinin niteliği “ilerici” ve hatta “devrimci” olarak ezberlettirilmişti. Kaypakkaya, bunlara bir set çekti. Bu düşüncelerin Marksist-Leninist değil, burjuva düşünceler olduğunu açık bir şekilde ortaya koydu. Marksizm-Leninizm ile sınıf uzlaşmacılığını birbirinden ayırdı.

1970’lerin TDH, daha çok da Kemalizm, burjuva devletin niteliği, Kürt ulusal sorunu gibi konularda, o güne kadar tanık olmadıkları bir düşünce sistematiği ile karşı karşıya kalarak, yer yer sert karşı koyuşlarla Kaypakkaya’yı dıştalamaya çalışmıştır. Ancak, süreç içinde, bazan utangaçça, bazan ise bilerek ve öğrenerek, kendi hata ve eksikliklerini, Kaypakkaya’nın doğrularıyla tamamlama yolunu seçmişlerdir. Bazıları ise, büyük “Marksistler” kisvesine bürünerek, onu görmezden gelip, ama onun düşüncelerini kendi düşünceleri olarak yarım-yamalak da olsa “teorilerine” eklemişlerdir.

1990’lardan sonra, bazıları da var ki; (bunlar, M. Suphi’den sonraki T”K”P gelenekçileri ve devamcılarıdır) sınıf uzlaşmacı teorileri terk etmeyerek, işçi sınıfı içine oportünist öğeleri itelemeye devam ediyorlar. Haksızlık etmemek için, bunlar da, “burjuva Kemal”in iç yüzünü, Türk devletinin niteliğini, Kürt ulusal sorununa bakışlarını, eskiye oranla kısmen de olsa olumlu anlamda değiştirdiler. Ancak, hala Kaypakkaya’yı “çok aşırı” bulmaya devam ediyorlar. Çünkü Kaypakkaya’da sınıf uzlaşmacılığı teorisi yoktur.

Bazıları da var ki; Kaypakkaya’nın “Maoculuğu”nu çok “iğreti” bulurlar. Bu tür argümanlar ve de teorik girişimler; Kaypakkaya’yı Kaypakkaya yapan en önemli ilkelerden birini Kaypakkaya’dan alarak içini boşaltama denemeleri ve küçük burjuva kırılmalarıdır.

Kaypakkya’nın TDH katkıları salt bunlarla sınırlı olmayıp, esas olarak da işçi sınıfının öncülüğünü net olarak ortaya koyarken, proletaryanın öncü örgütü olmadan iktidarı alamayacağını; işçi sınıfının öncülüğünü halkçılığa indirgeyen ya da proleter öncüsüz halkçı devrimci anlayışları eleştirmiş ve anti-MLM olduğunu belirtmiştir. Kaypakkaya’nın en büyük katkılarından biri; Marksist teoriyi halkçı düzeye indirgeyen 50 yıllık revizyonist-oportünist anlayışı mahkûm etmesidir. Bu bağlamda, Kaypakkaya, komünist ve devrimcilerin işçi sınıfına ideolojik-siyasal yabancılaşmasını kırmıştır.

Kaypakkaya’nın teorisi bütünlüklüdür. Onda eklektizm yoktur.

Kaypakkaya; TDH’ne, “devrimci ihtilalciliğin”, işçi sınıfının teorisiyle donanmadığı zaman, halkçı devrimcilikten ileri gidemeyeceğini, anti-emperyalist ve “yurtseverlik”le sınırlı kalacağını da göstermiştir. Özellikle de işçi sınıfıyla burjuva sınıfı arasındaki antagonist çelişmenin toplumsal realitesinin, hayatın her alanına yansıdığının görülememesi, işçi sınıfının kendi sınıf realitesinin inkârı olmuştur. Kaypakkaya, 50 yıllık birikmiş ve küllenmiş bu inkârı kıran komünist bir önderdir.

TDH’nin bütün olumlu ve olumsuz yanlarına karşın, son 50 yıl içinde Kaypakkaya’dan çok şey öğrendikleri bir gerçektir.

Kaypakkaya, proletaryanın kızıl bayrağını hep yukarılarda taşıdı. Onun kızıl rengini lekelemek isteyenlere karşı Marksist Leninist teori ışığında proleter disiplin ve kararlılıkla karşı koydu.

KAYPAKKAYA'yı 15-16 HAZİRAN İŞÇİ HAREKETİ YARATMIŞTIR

Kaypakkaya, TDH içinde yetişmiş bir militan olarak, onun halkçı yanlarından etkilenerek devrimcileşmişti. O, Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao’yu okudukça, görüşleri, süreç içinde, TDH’nin geleneksel görüşlerinden ayrılmaya, yerli yerine oturmaya başlamıştı. Marksist teorik derinliğin ve bilimsel bilginin kendisindeki gelişimine koşut olarak; Kaypakkaya'yı, enternasyonal alanda revizyonizmden kopuşu Büyük Proleter Kültür Devrimi sağlarken, O'nun, 50 yıllık TDH’nin halkçı teorisinden kopuşunu esas olarak 15-16 Haziran İşçi direnişi yaratmıştır. 15-16 Haziran Büyük İşçi direnişinden sonra Kaypakkaya'nın işçi sınıfına yaklaşımı niteliksel olarak değişmiş, MLM bir çizgiye oturmuştur. Bu değişim, PDA saflarındayken İşçi Köylü gazetesinde çıkan yazılarında görülebilir. Kaypakkaya'yı Kaypakkaya yapan ilkelerin başında proletarya diktatörlüğünü savunması gelir. Onun bazı ardılları bu ilkeyi çoktan terk etmişlerdir.

Devlet zoruyla bastırılan işçi hareketi, Kaypakkaya’yı zorunluluğun bilincine vardırırken; özgürlüğünde, zulüm yuvası devletin, yine işçi sınıfı önderliğinde köylülerin ve tüm ezilen emekçilerin zoruyla yıkılarak kazanılabileceği bilincini yarattı. İşçi hareketinin bu gelişimi; Kaypakkaya’da, devletin niteliğine, Kemalizm’e, ulusal soruna ve işçi sınıfının önderlik sorununa yaklaşımında, nitel bir bilinç sıçraması yarattı ve düşünceleri bütünüyle değişerek Marksist bir rotaya oturdu. Kaypakkaya’nın o süreçte, içinde yer aldığı (TİİKP)[1] örgütüne karşı Marksist içerikli ilk ciddi eleştirileri bundan sonra başlamıştır. (Örneğin, TİİKP Programı Eleştirisi, Kaypakkaya’nın ML parti öğretisini bilimsel düzeyde kavradığının bir belgesidir.)

Nasıl Marx, işçi sınıfının biliminin yaratırken “bilimin eşiğinde, cehennemin giriş kapısında” bilinciyle hareket ettiyse, Kaypakkaya’da, 50 yıllık sınıf uzlaşmacı oportünist teoriler karşısında, cehennemin giriş kapısını kırarark adımını içeriye atmıştır. İşte bundan sonra, TDH’nin birçok temel ideolojik-siyasal konularda ezberi bozulmuştur.

Nasıl ki, “maddi yaşamın üretim tarzı genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel yaşam sürecini koşullandırıyor”sa (Marx), komünist militanlığı belirleyen de; işçi sınıfının sınıf bilinciyle ve onun sınıf çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi ve bunu yaşama geçirmeyi zorunlu kılar.

Kaypakkaya’yı yaşadığı tarihsel mitin içinde bırakarak, onu ileri taşımamak, onun yaşayan düşünceleriyle çelişir. Çünkü o, işçi sınıfının alegorik bir miti değil, düşünceleriyle yaşayan bir öznesidir.

Kaypakkaya, okuyan, öğrenen ve öğrendiklerini pratiğe geçirmeye çalışan ve kendini kendi hataları üzerinde de eğiten komünist bir kişilikti. O, düşüncelerini yüksek sesle söyleyen ve hatalarını yüksek sesle kabul eden, doğruları ise anında alan bir işçi sınıfı militanıydı. O, kitlelerin hem öğretmeni hem de öğrencisiydi. O nedenle de hatalarını gördüğü anda düzeltme yolunu tereddütsüz seçmiştir.

Kaypakkaya, insanlığın, tarihin öte yanından alıp kendi boyunlarına takarak bugüne taşıdıkları kölelik halkası olan özel mülkiyet sistemini, işçi sınıfının gücü ve bilimiyle yıkılacağına inanmıştı. Düşmanın karşısına da bu inançla çıkarak, onu kendi ininde mağlup etmesini bilmiştir.

Kaypakkaya’dan öğrenmek; onu olduğu gibi savunmak değil, onun eksik ve hatalarını da ortaya koymaktan kaçınmamak olmalıdır. Kaypakkaya, kendinden önceki devrimci kuşağa aynen böyle yaklaşmıştır. Eksik ve hataları görmezden gelmeden, onların üstüne üstüne giderek, kendi doğrularını yaratabildi. Kaypakkaya, böyle bir özelliğe sahip olmasaydı, bugüne ulaşamazdı. Onu yaşatan, onu tartıştıran ve onun düşüncelerini devrimci-komünist militanlarda yol gösterici bir öğe yapan; hiç kuşkusuz, devrimci teorinin bir doğma değil, bir eylem kılavuzu olmasındandır.

Kaypakkaya’nın doğruları kadar eksikliklerini de ortaya koymak, onun öğretilerinin canlılığının bir gereğidir. Kaypakkaya’yı 50 yıl öncesinde dondurmak, Kaypakkaya’ya yapılan büyük bir haksızlıktır. O'nu dogmatikleştirmeye, sınıf mücadelesinde “arkaik”leştirmeye kimsenin hakkı yoktur ve buna da güçleri yetmez. Çünkü o proletaryanın sınıf mücadelesinin canlı pratiğindedir.

Kaypakkaya’nın en büyük hatalarından biri, ülkeyi, “yarı-feodal” değerlendirmesidir. Kendi araştırması olan “Çorum ve Kürecik”in ekonomik araştırması ve analizleri, bilimsel bir yöntemle ele alınmasına karşın, Türkiye için aynı yöntemden hareket etmemiştir.

Sosyo-ekonomik yapıdan hareketle, ülkede devrimin yolunu “Halk Savaşı” olarak belirlemesi, öznelciliğin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda, Türkiye devriminin gelişimini Çin Devrimi gibi gelişeceğini varsayarak şablonculuğa düşmüştür.[2]

Kaypakkaya, o (12 Mart cuntası) süreçte siyasal durum değerlendirmesini ve özellikle de “işçi ve köylülerin büyük çoğunluğu silahlı mücadeleyi kavramıştır” saptaması, sosyal gerçeklikle uyuşmuyordu. Kaypakkaya’yı, yerelden bağımsız, böylesi öznelci saptamalara götüren, o günün dünya konjonktüründeki işçi, emekçi ve ezilen ulus hareketlerindeki gelişmelerdi.

Genç bir komünistin bu tür hatalar yapması anlaşılır bir şeydir. 24 yaşın son beş-altı yılını, okuyarak, yazarak, eylemlere katılarak; örgütlü mücadele içinde o günün sınıf mücadelesi tarihi onu öne çıkarmıştır. İşçi sınıfı hareketi içindeki oportünizme karşı mücadelesinin bir ürünü olarak, işçi sınıfının öncü örgütünün kurulmasına önderlik yapan bir komünistin, kendi teorisini sosyal gerçekliğin mihenk taşına aktaramadan, aktardıklarını ise sorgulayamadan katledilmesi; eksik ve hatalar ona değil, onun yükseklerde tuttuğu bayrağı taşıyanların hanesine yazılır.

Bu nedenle, Kaypakkaya’nın, kuru ve sosyal gerçeklikten uzak soyut övgülere gereksinimi yoktur. TDH içinde, çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı hareketi içinde onun yeri ölümsüzleşmiştir. Türkiye ve Kürdistan devriminin bayrağında Kaypakkaya’nın yeri her zaman olacaktır. Kaypakkaya’nın gereksinimi; onun sınıf bilinçli duruşunu anlamaya, düşüncelerini yaşayan bir organizma gibi eylem kılavuzu olarak ele alıp, ilerletmeye, bugüne ve yarınlara taşımaya gereksinimi vardır. Kaypakkaya, öğrencisi olduğu öğretmenlerine karşı böyle yaklaşmıştır. Kaypakkaya’nın öğrencilerinden öğretmenlerine böyle yaklaşmaları beklenir.

02.05.2013

 

***


[1]              TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi-Köylü Partisi)

[2]              Kaypakkaya’nın bu hatalarını; “Tarihin önünde Yürümek”  (EL Yayınları, Nisan 2013) kitabımda ele aldığım için burada kısa notlar halinde geçiyorum.

 

1289

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar