Çarşamba Mayıs 22, 2024

ANALİZ | Kim Geri Adım Attı?

Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.

AİHM aylar önce S. Demirtaş ve O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına karar vermişti. AİHM kararına rağmen serbest bırakılmayan O. Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı S. Demirtaş’la ilgili kararlar açıklanmış ve TC’nin talep edilenleri yerine getirmemesi halinde yasal sürecin başlatılacağını resmi kanallarla duyurmuştu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında gerçekleştireceği toplantıya kadar S. Demirtaş ve O. Kavala’nın serbest bırakılmasını istiyordu.

18 Ekim 2021 tarihinde de ABD, Kanada, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç ve İsveç büyükelçilikleri; ”AİHM’nin bu husustaki kararları doğrultusunda O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz” diye ortak bir açıklama yaptılar.

Büyükelçilerin bu açıklamasıyla ilgili R.T.Erdoğan, Afrika gezisinden dönerken uçakta yandaş gazetecilerin sorusuna yanıt olarak; “Söyledim, Dışişleri Bakanımıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” yönlü bir açıklama yaptı.

Yine 23 Ekim’de Eskişehir’de yaptığı bir toplu açılış töreninde de; “Yatıp kalkıyorlar, Kavala, Kavala. Kavala dediğin Soros’un Türkiye şubesi. 10 Büyükelçi onun için Dışişleri Bakanlığına geliyor. Bu ne terbiyesizliktir ya? Siz burayı ne zannediyorsunuz? Burası Türkiye, Türkiye! Burası zannettiğiniz gibi kabile devleti değil, anlı şanlı Türkiye burası. Burada kalkıp da Dışişlerine gelip talimat verme gibi bir yola giremezsiniz. Gerekli talimatı ben de Dışişleri Bakanımıza verdim. Ne yapması gerektiğini söyledim. Bu 10 tane Büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz dedim. Zira bunlar Türkiye’yi tanıyacaklar, anlayacaklar, bilecekler. Türkiye’yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler” açıklamasında bulundu. Konuşmasında aynı zamanda S. Demirtaş ile birlikte Başak Demirtaş’ı da hedef alarak cinsiyetçi, ayrımcı politikasını sürdürdü hatta “yargının bağımsız olduğu” iddiasında bile bulundu.

Burada hemen değinmemiz gereken şudur; Türkiye’nin de imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarının TC yasalarından üstün olduğunu AKP hükümeti 2004 yılında Anayasanın 90. maddesinde yaptığı değişiklikle kabul etmiştir.

23 Ekim’de RTE’nin 10 Büyükelçiyi ”istenmeyen adam” ilan etmesi ve Dışişleri Bakanı’na talimat verdiğini açıklamasına rağmen, dışişleri bürokrasisi, 25 Ekim’de gerçekleştirilen kabine toplantısına kadar hiçbir işlem yapmadı. Bundan dolayı bu kabine toplantısının gündemlerinden biri de bu büyükelçilerin sınır dışı edilmeleri olacaktı.

 

Erdoğan’a can simidi…

Toplantının gerçekleştiği süreçten kısa bir süre önce ABD Türkiye Büyükelçiliği’nde kısa bir açıklama yapıldı. Hemen ardından da TC kaynaklarından, 10 büyükelçi ve sınır dışı edilmeleriyle ilgili görüşmelerin yapıldığı sırada büyükelçilerin Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine gönderme yaparak “geri adım attıkları” ve bundan dolayı da ortamın yumuşatıldığı bilgisi basına sızdırıldı. RTE’nin de yumuşamadan memnun kalarak dışişleri çalışanlarının da verdiği bilgi doğrultusunda sınır dışı kararından vazgeçtiği duyuruldu.

Havuz medyası hemen büyükelçilerin geri adım attığı başlığını bir zafer edasıyla sunmaya başladı.

Çok geçmeden bu “geri adım atma” aldatmacasının bir çeviri oyunu olduğu açığa çıktı. ABD elçiliğinden İngilizce ve Türkçe yapılan açıklamanın İngilizce’sinde; ”Biz Viyana Sözleşmesinin 41. maddesine uyumlu olmayı sürdürüyoruz’‘ ifadesi kullandıkları ancak bunu Türkçe’ye çevirdiklerinde “41. Maddeye bağlı olacağımızı teyit ediyoruz” anlamında bir ifade kullandıkları anlaşıldı. Kısacası emperyalistler bir kez daha RTE’ye can simidi olacak bir manevra gerçekleştirdiler. TC kaynakları bu oyuna hemen atladılar ve büyükelçilerin “geri adım” attığını propaganda etmeye başladılar. RTE ve havuz medyası sürekli olarak yaptıkları gibi olguları saptırmaya devam etti. RTE de ”bugün Büyükelçilerden yapılan açıklamayla yanlışlıklardan geri dönülmüştür” açıklaması yaptı.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price, R.T.Erdoğan’ın açıklamalarını ”not ettiklerini” belirtirken O. Kavala hakkında 18 Ekim’de yapılan açıklamanın Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesiyle tutarlı olduğunu söyledi.

AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı ve eski diplomat emekli Büyükelçi Yaşar Yakış ise durumu ”Aslında geri adım atan Türkiye. Kriz çözüldü ama kalıntıları ortada kalacak. RTE’nin diplomasiyi bilmediğini bir kez daha gördük” şeklinde değerlendirdi. Y. Yakış sözlerini şöyle sürdürdü; “Geri adım atan Erdoğan’dır. İstenmeyen adam inadını kırmak durumunda kalmıştır. Türkiye’yi bundan sonra kurtaracak olan AİHM kararlarını uygulamaktır. Kavala’yı ve Demirtaş’ı serbest bırakmaktır”.

26 Ekim tarihli havuz medyasının gazete başlıklarına göz attığımızda aynı aldatmacanın sürdürüldüğünü yalan propagandanın ısrarla devam ettirildiğini görüyoruz.

Yeni Akit, Akşam, Milliyet gazetelerinin “Büyükelçilerden geri adım”, Sabah,’ın “Elçiler haklarımıza saygı duyacaklar”, Hürriyet’in, “Bir daha olmasın”, Yeni Şafak’ın, “10 elçiden özür” manşetleri attığını görüyoruz.

Dünya basınına göre “vazgeçen”, “geri adım atan” taraf R.T.Erdoğan. Bu medya kuruluşları R.T.Erdoğan’ın “U dönüşü” yaptığı görüşünde.

Örneğin Amerikan gazetesi New York Times; “Türkiye cumhurbaşkanı 10 batılı diplomatı sınır dışı etmekten geri adım attı” başlığını attı. Aynı gazete olası sınır dışının Türkiye ekonomisine felaket boyutunda zarar vereceği görüşünü paylaşırken Hürriyet yazarı A. Selvi’nin bile sınır dışından kaçınılmasının yazdığını belirtti. İngiliz gazetesi THE Guardian ”Türkiye yabancı Büyükelçileri sınır dışı etme tehdidinden vazgeçti” manşeti attı. Fransız haber ajansı AFP; abonelerine haberi “Erdoğan batılı diplomatları sınır dışı etme tehdidinden U-dönüşü yaptı” başlığıyla servis etti.

Erdoğan sözünü tutamadı!

Büyükelçiler krizinin nedeni olan O. Kavala davasının “yargının bağımsızlığı” yalanıyla savuşturulmak istenmesi ise tam anlamıyla sahtedir. Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ayaklar altındadır. AKP-MHP faşist yönetimi siyasi rakiplerini rehin tutmakta ve RTE, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını tanımadığını açıkça ilan etti, etmeye devam ediyor. Böyle bir dönemde Türkiye yargısını bağlayan uluslararası mahkeme kararlarının hatırlatılmasını “yargıya müdahale” olarak nitelemenin inandırıcı hiçbir yanı yoktur.

O. Kavala’nın serbest bırakılmasına karar verenlerin büyükelçiler değil AİHM olduğu ve Türkiye’nin Kavala davasında olduğu gibi Demirtaş davasında da AİHM kararına uymakla yükümlü olduğudur.

Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.

Yaşanan bu krizde RTE’nin güç kaybettiği açıktır. “Tek adam” sözünün gereğini yerine getirememiştir. Devlet bürokrasisi bu emre direnmiştir. Bu durum bürokrasi içinde RTE’ye yönelik bir direnç olduğu anlamına gelmektedir. Son süreçte CHP liderinin yaptığı açıklamalar ve son olarak savaş tezkeresine hayır oyu vermesi bununla ilgilidir. TC’nin kendi içinde yaşanan kriz giderek büyümektedir.

Yaşanan gelişmelerin önümüzdeki süreçte Türk hakim sınıflarının ve onların sözcülerinin emperyalistlerle ilişkisinde ve burjuva feodal siyasette etkisi olacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bunun işaretleri fazlasıyla vardır.

 

 

2372

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sayfalar