Perşembe Mayıs 23, 2024

ANALİZ | Kim Geri Adım Attı?

Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.

AİHM aylar önce S. Demirtaş ve O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına karar vermişti. AİHM kararına rağmen serbest bırakılmayan O. Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı S. Demirtaş’la ilgili kararlar açıklanmış ve TC’nin talep edilenleri yerine getirmemesi halinde yasal sürecin başlatılacağını resmi kanallarla duyurmuştu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında gerçekleştireceği toplantıya kadar S. Demirtaş ve O. Kavala’nın serbest bırakılmasını istiyordu.

18 Ekim 2021 tarihinde de ABD, Kanada, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç ve İsveç büyükelçilikleri; ”AİHM’nin bu husustaki kararları doğrultusunda O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz” diye ortak bir açıklama yaptılar.

Büyükelçilerin bu açıklamasıyla ilgili R.T.Erdoğan, Afrika gezisinden dönerken uçakta yandaş gazetecilerin sorusuna yanıt olarak; “Söyledim, Dışişleri Bakanımıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” yönlü bir açıklama yaptı.

Yine 23 Ekim’de Eskişehir’de yaptığı bir toplu açılış töreninde de; “Yatıp kalkıyorlar, Kavala, Kavala. Kavala dediğin Soros’un Türkiye şubesi. 10 Büyükelçi onun için Dışişleri Bakanlığına geliyor. Bu ne terbiyesizliktir ya? Siz burayı ne zannediyorsunuz? Burası Türkiye, Türkiye! Burası zannettiğiniz gibi kabile devleti değil, anlı şanlı Türkiye burası. Burada kalkıp da Dışişlerine gelip talimat verme gibi bir yola giremezsiniz. Gerekli talimatı ben de Dışişleri Bakanımıza verdim. Ne yapması gerektiğini söyledim. Bu 10 tane Büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz dedim. Zira bunlar Türkiye’yi tanıyacaklar, anlayacaklar, bilecekler. Türkiye’yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler” açıklamasında bulundu. Konuşmasında aynı zamanda S. Demirtaş ile birlikte Başak Demirtaş’ı da hedef alarak cinsiyetçi, ayrımcı politikasını sürdürdü hatta “yargının bağımsız olduğu” iddiasında bile bulundu.

Burada hemen değinmemiz gereken şudur; Türkiye’nin de imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarının TC yasalarından üstün olduğunu AKP hükümeti 2004 yılında Anayasanın 90. maddesinde yaptığı değişiklikle kabul etmiştir.

23 Ekim’de RTE’nin 10 Büyükelçiyi ”istenmeyen adam” ilan etmesi ve Dışişleri Bakanı’na talimat verdiğini açıklamasına rağmen, dışişleri bürokrasisi, 25 Ekim’de gerçekleştirilen kabine toplantısına kadar hiçbir işlem yapmadı. Bundan dolayı bu kabine toplantısının gündemlerinden biri de bu büyükelçilerin sınır dışı edilmeleri olacaktı.

 

Erdoğan’a can simidi…

Toplantının gerçekleştiği süreçten kısa bir süre önce ABD Türkiye Büyükelçiliği’nde kısa bir açıklama yapıldı. Hemen ardından da TC kaynaklarından, 10 büyükelçi ve sınır dışı edilmeleriyle ilgili görüşmelerin yapıldığı sırada büyükelçilerin Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine gönderme yaparak “geri adım attıkları” ve bundan dolayı da ortamın yumuşatıldığı bilgisi basına sızdırıldı. RTE’nin de yumuşamadan memnun kalarak dışişleri çalışanlarının da verdiği bilgi doğrultusunda sınır dışı kararından vazgeçtiği duyuruldu.

Havuz medyası hemen büyükelçilerin geri adım attığı başlığını bir zafer edasıyla sunmaya başladı.

Çok geçmeden bu “geri adım atma” aldatmacasının bir çeviri oyunu olduğu açığa çıktı. ABD elçiliğinden İngilizce ve Türkçe yapılan açıklamanın İngilizce’sinde; ”Biz Viyana Sözleşmesinin 41. maddesine uyumlu olmayı sürdürüyoruz’‘ ifadesi kullandıkları ancak bunu Türkçe’ye çevirdiklerinde “41. Maddeye bağlı olacağımızı teyit ediyoruz” anlamında bir ifade kullandıkları anlaşıldı. Kısacası emperyalistler bir kez daha RTE’ye can simidi olacak bir manevra gerçekleştirdiler. TC kaynakları bu oyuna hemen atladılar ve büyükelçilerin “geri adım” attığını propaganda etmeye başladılar. RTE ve havuz medyası sürekli olarak yaptıkları gibi olguları saptırmaya devam etti. RTE de ”bugün Büyükelçilerden yapılan açıklamayla yanlışlıklardan geri dönülmüştür” açıklaması yaptı.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price, R.T.Erdoğan’ın açıklamalarını ”not ettiklerini” belirtirken O. Kavala hakkında 18 Ekim’de yapılan açıklamanın Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesiyle tutarlı olduğunu söyledi.

AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı ve eski diplomat emekli Büyükelçi Yaşar Yakış ise durumu ”Aslında geri adım atan Türkiye. Kriz çözüldü ama kalıntıları ortada kalacak. RTE’nin diplomasiyi bilmediğini bir kez daha gördük” şeklinde değerlendirdi. Y. Yakış sözlerini şöyle sürdürdü; “Geri adım atan Erdoğan’dır. İstenmeyen adam inadını kırmak durumunda kalmıştır. Türkiye’yi bundan sonra kurtaracak olan AİHM kararlarını uygulamaktır. Kavala’yı ve Demirtaş’ı serbest bırakmaktır”.

26 Ekim tarihli havuz medyasının gazete başlıklarına göz attığımızda aynı aldatmacanın sürdürüldüğünü yalan propagandanın ısrarla devam ettirildiğini görüyoruz.

Yeni Akit, Akşam, Milliyet gazetelerinin “Büyükelçilerden geri adım”, Sabah,’ın “Elçiler haklarımıza saygı duyacaklar”, Hürriyet’in, “Bir daha olmasın”, Yeni Şafak’ın, “10 elçiden özür” manşetleri attığını görüyoruz.

Dünya basınına göre “vazgeçen”, “geri adım atan” taraf R.T.Erdoğan. Bu medya kuruluşları R.T.Erdoğan’ın “U dönüşü” yaptığı görüşünde.

Örneğin Amerikan gazetesi New York Times; “Türkiye cumhurbaşkanı 10 batılı diplomatı sınır dışı etmekten geri adım attı” başlığını attı. Aynı gazete olası sınır dışının Türkiye ekonomisine felaket boyutunda zarar vereceği görüşünü paylaşırken Hürriyet yazarı A. Selvi’nin bile sınır dışından kaçınılmasının yazdığını belirtti. İngiliz gazetesi THE Guardian ”Türkiye yabancı Büyükelçileri sınır dışı etme tehdidinden vazgeçti” manşeti attı. Fransız haber ajansı AFP; abonelerine haberi “Erdoğan batılı diplomatları sınır dışı etme tehdidinden U-dönüşü yaptı” başlığıyla servis etti.

Erdoğan sözünü tutamadı!

Büyükelçiler krizinin nedeni olan O. Kavala davasının “yargının bağımsızlığı” yalanıyla savuşturulmak istenmesi ise tam anlamıyla sahtedir. Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ayaklar altındadır. AKP-MHP faşist yönetimi siyasi rakiplerini rehin tutmakta ve RTE, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını tanımadığını açıkça ilan etti, etmeye devam ediyor. Böyle bir dönemde Türkiye yargısını bağlayan uluslararası mahkeme kararlarının hatırlatılmasını “yargıya müdahale” olarak nitelemenin inandırıcı hiçbir yanı yoktur.

O. Kavala’nın serbest bırakılmasına karar verenlerin büyükelçiler değil AİHM olduğu ve Türkiye’nin Kavala davasında olduğu gibi Demirtaş davasında da AİHM kararına uymakla yükümlü olduğudur.

Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.

Yaşanan bu krizde RTE’nin güç kaybettiği açıktır. “Tek adam” sözünün gereğini yerine getirememiştir. Devlet bürokrasisi bu emre direnmiştir. Bu durum bürokrasi içinde RTE’ye yönelik bir direnç olduğu anlamına gelmektedir. Son süreçte CHP liderinin yaptığı açıklamalar ve son olarak savaş tezkeresine hayır oyu vermesi bununla ilgilidir. TC’nin kendi içinde yaşanan kriz giderek büyümektedir.

Yaşanan gelişmelerin önümüzdeki süreçte Türk hakim sınıflarının ve onların sözcülerinin emperyalistlerle ilişkisinde ve burjuva feodal siyasette etkisi olacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bunun işaretleri fazlasıyla vardır.

 

 

2387

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

Sayfalar