Cumartesi Mayıs 18, 2024

ANALİZ | Kim Geri Adım Attı?

Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.

AİHM aylar önce S. Demirtaş ve O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına karar vermişti. AİHM kararına rağmen serbest bırakılmayan O. Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı S. Demirtaş’la ilgili kararlar açıklanmış ve TC’nin talep edilenleri yerine getirmemesi halinde yasal sürecin başlatılacağını resmi kanallarla duyurmuştu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında gerçekleştireceği toplantıya kadar S. Demirtaş ve O. Kavala’nın serbest bırakılmasını istiyordu.

18 Ekim 2021 tarihinde de ABD, Kanada, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç ve İsveç büyükelçilikleri; ”AİHM’nin bu husustaki kararları doğrultusunda O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz” diye ortak bir açıklama yaptılar.

Büyükelçilerin bu açıklamasıyla ilgili R.T.Erdoğan, Afrika gezisinden dönerken uçakta yandaş gazetecilerin sorusuna yanıt olarak; “Söyledim, Dışişleri Bakanımıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” yönlü bir açıklama yaptı.

Yine 23 Ekim’de Eskişehir’de yaptığı bir toplu açılış töreninde de; “Yatıp kalkıyorlar, Kavala, Kavala. Kavala dediğin Soros’un Türkiye şubesi. 10 Büyükelçi onun için Dışişleri Bakanlığına geliyor. Bu ne terbiyesizliktir ya? Siz burayı ne zannediyorsunuz? Burası Türkiye, Türkiye! Burası zannettiğiniz gibi kabile devleti değil, anlı şanlı Türkiye burası. Burada kalkıp da Dışişlerine gelip talimat verme gibi bir yola giremezsiniz. Gerekli talimatı ben de Dışişleri Bakanımıza verdim. Ne yapması gerektiğini söyledim. Bu 10 tane Büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz dedim. Zira bunlar Türkiye’yi tanıyacaklar, anlayacaklar, bilecekler. Türkiye’yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler” açıklamasında bulundu. Konuşmasında aynı zamanda S. Demirtaş ile birlikte Başak Demirtaş’ı da hedef alarak cinsiyetçi, ayrımcı politikasını sürdürdü hatta “yargının bağımsız olduğu” iddiasında bile bulundu.

Burada hemen değinmemiz gereken şudur; Türkiye’nin de imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarının TC yasalarından üstün olduğunu AKP hükümeti 2004 yılında Anayasanın 90. maddesinde yaptığı değişiklikle kabul etmiştir.

23 Ekim’de RTE’nin 10 Büyükelçiyi ”istenmeyen adam” ilan etmesi ve Dışişleri Bakanı’na talimat verdiğini açıklamasına rağmen, dışişleri bürokrasisi, 25 Ekim’de gerçekleştirilen kabine toplantısına kadar hiçbir işlem yapmadı. Bundan dolayı bu kabine toplantısının gündemlerinden biri de bu büyükelçilerin sınır dışı edilmeleri olacaktı.

 

Erdoğan’a can simidi…

Toplantının gerçekleştiği süreçten kısa bir süre önce ABD Türkiye Büyükelçiliği’nde kısa bir açıklama yapıldı. Hemen ardından da TC kaynaklarından, 10 büyükelçi ve sınır dışı edilmeleriyle ilgili görüşmelerin yapıldığı sırada büyükelçilerin Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine gönderme yaparak “geri adım attıkları” ve bundan dolayı da ortamın yumuşatıldığı bilgisi basına sızdırıldı. RTE’nin de yumuşamadan memnun kalarak dışişleri çalışanlarının da verdiği bilgi doğrultusunda sınır dışı kararından vazgeçtiği duyuruldu.

Havuz medyası hemen büyükelçilerin geri adım attığı başlığını bir zafer edasıyla sunmaya başladı.

Çok geçmeden bu “geri adım atma” aldatmacasının bir çeviri oyunu olduğu açığa çıktı. ABD elçiliğinden İngilizce ve Türkçe yapılan açıklamanın İngilizce’sinde; ”Biz Viyana Sözleşmesinin 41. maddesine uyumlu olmayı sürdürüyoruz’‘ ifadesi kullandıkları ancak bunu Türkçe’ye çevirdiklerinde “41. Maddeye bağlı olacağımızı teyit ediyoruz” anlamında bir ifade kullandıkları anlaşıldı. Kısacası emperyalistler bir kez daha RTE’ye can simidi olacak bir manevra gerçekleştirdiler. TC kaynakları bu oyuna hemen atladılar ve büyükelçilerin “geri adım” attığını propaganda etmeye başladılar. RTE ve havuz medyası sürekli olarak yaptıkları gibi olguları saptırmaya devam etti. RTE de ”bugün Büyükelçilerden yapılan açıklamayla yanlışlıklardan geri dönülmüştür” açıklaması yaptı.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price, R.T.Erdoğan’ın açıklamalarını ”not ettiklerini” belirtirken O. Kavala hakkında 18 Ekim’de yapılan açıklamanın Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesiyle tutarlı olduğunu söyledi.

AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı ve eski diplomat emekli Büyükelçi Yaşar Yakış ise durumu ”Aslında geri adım atan Türkiye. Kriz çözüldü ama kalıntıları ortada kalacak. RTE’nin diplomasiyi bilmediğini bir kez daha gördük” şeklinde değerlendirdi. Y. Yakış sözlerini şöyle sürdürdü; “Geri adım atan Erdoğan’dır. İstenmeyen adam inadını kırmak durumunda kalmıştır. Türkiye’yi bundan sonra kurtaracak olan AİHM kararlarını uygulamaktır. Kavala’yı ve Demirtaş’ı serbest bırakmaktır”.

26 Ekim tarihli havuz medyasının gazete başlıklarına göz attığımızda aynı aldatmacanın sürdürüldüğünü yalan propagandanın ısrarla devam ettirildiğini görüyoruz.

Yeni Akit, Akşam, Milliyet gazetelerinin “Büyükelçilerden geri adım”, Sabah,’ın “Elçiler haklarımıza saygı duyacaklar”, Hürriyet’in, “Bir daha olmasın”, Yeni Şafak’ın, “10 elçiden özür” manşetleri attığını görüyoruz.

Dünya basınına göre “vazgeçen”, “geri adım atan” taraf R.T.Erdoğan. Bu medya kuruluşları R.T.Erdoğan’ın “U dönüşü” yaptığı görüşünde.

Örneğin Amerikan gazetesi New York Times; “Türkiye cumhurbaşkanı 10 batılı diplomatı sınır dışı etmekten geri adım attı” başlığını attı. Aynı gazete olası sınır dışının Türkiye ekonomisine felaket boyutunda zarar vereceği görüşünü paylaşırken Hürriyet yazarı A. Selvi’nin bile sınır dışından kaçınılmasının yazdığını belirtti. İngiliz gazetesi THE Guardian ”Türkiye yabancı Büyükelçileri sınır dışı etme tehdidinden vazgeçti” manşeti attı. Fransız haber ajansı AFP; abonelerine haberi “Erdoğan batılı diplomatları sınır dışı etme tehdidinden U-dönüşü yaptı” başlığıyla servis etti.

Erdoğan sözünü tutamadı!

Büyükelçiler krizinin nedeni olan O. Kavala davasının “yargının bağımsızlığı” yalanıyla savuşturulmak istenmesi ise tam anlamıyla sahtedir. Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ayaklar altındadır. AKP-MHP faşist yönetimi siyasi rakiplerini rehin tutmakta ve RTE, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını tanımadığını açıkça ilan etti, etmeye devam ediyor. Böyle bir dönemde Türkiye yargısını bağlayan uluslararası mahkeme kararlarının hatırlatılmasını “yargıya müdahale” olarak nitelemenin inandırıcı hiçbir yanı yoktur.

O. Kavala’nın serbest bırakılmasına karar verenlerin büyükelçiler değil AİHM olduğu ve Türkiye’nin Kavala davasında olduğu gibi Demirtaş davasında da AİHM kararına uymakla yükümlü olduğudur.

Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.

Yaşanan bu krizde RTE’nin güç kaybettiği açıktır. “Tek adam” sözünün gereğini yerine getirememiştir. Devlet bürokrasisi bu emre direnmiştir. Bu durum bürokrasi içinde RTE’ye yönelik bir direnç olduğu anlamına gelmektedir. Son süreçte CHP liderinin yaptığı açıklamalar ve son olarak savaş tezkeresine hayır oyu vermesi bununla ilgilidir. TC’nin kendi içinde yaşanan kriz giderek büyümektedir.

Yaşanan gelişmelerin önümüzdeki süreçte Türk hakim sınıflarının ve onların sözcülerinin emperyalistlerle ilişkisinde ve burjuva feodal siyasette etkisi olacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bunun işaretleri fazlasıyla vardır.

 

 

2365

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Özgür Gelecek

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Sayfalar