Pazar Haziran 16, 2024

Genç yürümek /Nubar Ozanyan

25 Ekim’de “Özgürlüğümüz İçin Faşizme Karşı Birlikte Yürüyoruz!” kampanyasının duyurusunu yapıp amaçlarını açıklamak isteyen gençlik örgütlerine polis saldırdı. Gençliğin dinamik ve militan sesini kesmek, birleşik mücadele fikrini boğmak için yapılan bu saldırıda, dikkat çeken bir nokta vardı. O da polisin İbrahim Kaypakkaya’nın posterini bahane edip eyleme saldırmasıdır. Polisin saldırısında, devrimci gençlik kararlı bir karşı koyuşla önderlerini sahiplendi. Yürüyüşlerinin zorluklarla dolu olduğunu daha işin başında gördüler. Düşmanı korkutan yolun hangisinin olduğuna bir kez daha tanıklık ettiler. Şimdiye kadar birlikte, ortak yürüyüş yapılmasının önündeki darlık ve gerilikler önemli oranda aşıldı. Yürünecek yolun önü açıldı. Herkesin farklı neden ve gerekçelerden kaynaklanan kaygıları, belli oranda kırıldı. Görüldü ve anlaşıldı ki; birlikte ortak-mücadele etmek gereklilik ve zorunluluktur. Bu yol kolay ve rahat yaratılmıyor. Ortak yürüme başarılırsa gençlik, güven verici bir çekim merkezi haline gelir, yürüyüşünü güçlendirip örgütleyebilir. Bu yolda yürünürse, ince dereler nehir olur. O zaman, gençliğin önünde ne sultanlar ne de paşalar durabilir. Bugün her alanda işçilerin, gençliğin, kadınların, LGBTİ+’ların, Kürtlerin, inanç ve dillerin yanyana gelip omuz omuza yürümesine ve nehir gibi akışına ihtiyaç vardır.

Devrimci gençlik hareketi her dönem, devlet açısından tehlikeli olmuştur. Birleşik devrimci gençlik fikri ve hareketi daha da tehlikeli olmuştur. Bunun böyle olduğunu pratik bir kez daha gösterdi. Yanına, etrafına aynı aklı, aynı irade ve kararlılığı koyanların biraraya gelmesine; hiçbir hesap gütmeden, hiçbir kaygı taşımadan sadece özgürlük ve kazanma amacını omuzlayanların birleşerek ve çoğalarak devrimci irade göstermesine bugün fazlasıyla ihtiyaç vardır.
AKP-MHP faşist yönetiminin herkesi susturup, sindirerek diz çökerttiğini, ülkenin bekası için sükuneti sağladığını düşündüğü bir süreçte, gençliğin birleşik iradesini ortaya koyması ve bunun kararlılığını göstermesi, düşmanda ciddi kaygı yarattı. Gençliğin yürüyüşünün önünün derhal kesilmesi gerektiğini düşündü.

Sesin, sözün, türkülerin, şiir ve sanatın zalimlerde korku yarattığı, Kürt ıslığının bile devleti ürküttüğü bir ülke de yaşıyoruz. Gerçeğin dilinin, direnişin fotoğraflarının yasaklanarak devrimci basının susturulmaya çalışıldığı bir dönemde, her şeyin iyi gittiğini düşünen egemenler, fena halde yanıldıklarını anlayacaklardır. Devrimci gençlik örgütlerinin biraraya gelip birlik, mücadele ve zafer sözü vermeleri, faşizmi birlikte mücadeleyle yıkma kararlılığı göstermeleri sadece devletin korkularının büyütmedi. Aynı zamanda gençlik saflarında umut, heyecan ve coşku yarattı. Atılan adımın ne kadar gerekli ve ihtiyaç olduğunu gösterdi.

Hem genç hem devrimci olunacak; hem birleşik olunacak hem de devrimci öncülerin fotoğrafları taşınacak! Devletin korkusunun başladığı yer burasıdır. Türkiyeli-Kürdistanlı devrimci gençliğin bir araya gelmesi, birlikte düşünce üretmeleri, ortak eylem programı çıkarıp, birlikte yürümeleri bugün atılması gereken adımların neler olması gerektiğini göstermesi bakımından değerli, bir o kadar da önemlidir.

İttihatçı-Kemalist devlet neden ve kimden korkuyorsa, kendisine tehdit ve yıkım olarak hangi yolu hangi eylemi görüyorsa gelişmenin yolu oradadır. Herkes korkmadan o fotoğrafa bakmalı ve yapması gerekeni oradan almalıdır.
Şovenizmle zehirlenen, Türkçülükle kirletilen, yönü şaşırtılmaya çalışılan devrimci gençliğin aynı hedefe, aynı amaç için yürümesi herkesten çok yoldaş İbrahim Kaypakkaya’nın benimsediği ve savunduğu fikirlerdir.

Deniz-Mahir-İbrahim-Mazlum şahsında, devrim önderlerinin yarattığı gelenek, kazandırdığı devrimci fikirler oldukça değerlidir. Gerçektir. Somuttur. Akılcıdır. Ve gereklidir. Her dönem dönüp bakacağımız, tekrar tekrar okuyup büyük bir dikkat ve ciddiyetle anlamaya ve kavramaya çalışacağımız önderlerimiz, eylem ve mücadele kılavuzumuzdur. Faşizme karşı savaş ve direniş yolunda, her zaman örnek alacağımız öncülerdir. Devrimci duruşlarıyla, zaman aşımına uğramayan fikir ve kararlılıklarıyla burjuva-feodal sistemin nefesini tutan, soluğunu kesen devrimci önderler, bugün de sultanlarının ve paranın efendilerinin ve onların önlerinde diz çöken Saray şarlatanlarının korkulu rüyası olmaya devam etmektedir.

Nedendir, sultanların paşaların bu bitmeyen korkuları? Yıllar önce katledilen önderlerin posterlerine olan bu tahammülsüzlük nedendir? Basın açıklaması yapan 60 genç, nasıl oluyor da bu devleti bu kadar korkutuyor? Nasıl oluyor da üst üste üç kez saldırıyla karşı karşıya kalıyorlar? Nedir bu Kaypakkaya ve Mazlum Doğan korkusu? Neden bu tahammülsüzlük? Çünkü muktedirler çok iyi biliyor ki; Somalı-Ermenekli maden işçilerinin, her türlü tehdide rağmen sokakları terk etmeyen kadınların ve LGBTİ+ların, özgürlüğü ve geleceği uğruna savaşan Kürt halkının birleşik ayak sesleri muktedirlerin saraylarını yıkabilir. Ancak nasırlı ve yaralı emekçi eller birleşirse, AKP-MHP faşistlerini gerçek anlamda yargılanmaları için beyaz tülbentli özgürlük analarının ellerine teslim edebilir.

2992

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

Sayfalar