Pazar Haziran 16, 2024

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Gerek toplumların yaşamında ve gerekse sınıflar arası mücadelede bazen, ‘normal’ olanın dışında, çok kritik anlarla yüz yüze kalınır. Tarihi anlardır o anlar. Ya doğru strateji ve taktiklerle geriye, daha yıkıcı ve kötü olana gidişin önüne set çekmek başarılır ya da aymaz tarihi öngörü körlüğünün ceremesini bir toplum olarak yaşamak zorunda kalınır. Bunun kahredici örnekleri tarihin her kesitinde çokça vardır ve çoğumuz da bunlardan en azından bir iki tanesini biliriz. 2023 cumhur başkanlığı seçimleri de işte böylesi kritik bir eşiği ifade eder. Çünkü Tayip Erdoğan ve kullanışlı aparatı AKP için 2023 seçimleri, kendi tabirleriyle, ‘hedefe varmak için’ binecekleri son ‘demokrasi treni’dir. Yirmi yıldır iktidarda olan ve başkanlık sistemiyle de tüm yetkileri kendisinde toplamışken, acaba yapmadıkları daha başka ne kalmış ki millet adına; “yeter, söz ve yetki milletin!” şiarıyla 2023 seçimlerini ille ki kazanmaları gerekiyor?

Birçok siyaset bilimci, Tayip Erdoğan ve AKP’nin cumhuriyetin 100. Yılını rövanş yılı olarak belirlediğinde hemfikir. “Yeter, söz ve yetki milletin” şiarı aslında bu ‘gizli ajanda’nın parolası olarak dillendirildi. Yani başkanlığı tekrar kazanması halinde; laiklik adına ne kadar kırıntı varsa hepsini tırpanlayıp, şeriat ilan edilecektir. Bunun her türlü imkanları zaten çoktan beridir hazırlanmakta da. Seçimi çok az bir farkla kaybetmesi halinde de her türlü zora ve hileye başvurarak bunu bu kez de yine kendi tabirleriyle, ‘kanlı’ bir darbeyle gerçekleştirmeye de teşebbüs edecekleri, herhalde ki bir giz olmasa gerek.

Bunun toplum ve sınıf mücadelesi açısından, nasıl bir orta çağ karanlığına sürüklenmek olacağını, en azından kapı komşumuz İran örneğinden de olsa bilebilecek durumdayız. Toplum, en dinamik unsuları olan demokratları-ilerici sol-sosyalistleri, kadınları ve Alevileri on yıllarca kendilerini toparlayamayacağı bir şekilde yitirme tarihi kıyımıyla yüz yüze kalacaktır.

Bu tehdit ve tehlikenin belki de en çok farkında olanlar Alevi kuruluşları olmalı ki; yaptıkları hemen hemen her kongre ve kurultaylarında, bir demokratik talep olarak, laikliğe baskın vurgular yapageldiler. Keza birçok sol çevre ve ‘demokrat Kemalist’ diye nitelenebilecek azımsanmayacak bir kesim, hatta tekelci büyük burjuvazinin kalbur üstü kesiminin önde gelen eleştiri ve taleplerinden biri de laiklik ilkesi olageldi. Yani bu çelişme, bazılarının sandığı gibi soyut ve keyfi değil; somut ve başlıca çelişmelerden biri konumuna yükseleli çok oldu. Bugün ise, somut ve yakın tehlike şeriat tehdidine karşı artık adeta en güncel çelişmelerden biri durumunda. Yani artık demokrasinin başta gelen temel talepleri arasında. Bu en yakıcı olarak da kadınlar ve Aleviler için hayati önem arz eder durumda.

Fakat maalesef ki sol-sosyalist cenahın önemlice bir bölüğü bu toplumsal realitenin hala ayırdına varmış değil ki; 2023 seçimlerini, daha öncekiler benzeri, sıradan alışıla gelmiş bir seçim olarak değerlendirebilmekte ve dolayısıyla da kayıtsız kalmayı en tutarlı devrimci duruş olarak propaganda etmekte herhangi bir anormallik görmeyebiliyor: Düşmanlardan birini diğerine tercih etme aptallığına düşmeyeceğiz.

Tıpkı Alman komünistlerinin; sınıf işbirlikçiliği yapmama adına, sosyal demokratlarla ittifak yapmayı reddederek Hitler’in kazanmasını sağlaması gibi tarihi bir aymazlık örneğindir bu yaklaşım. Doğrudur elbet, stratejik olarak düşmanlar arasında bir tercihte bulunmayız; onları tümüyle ve tamamen ortadan kaldırmayı hedefleriz. Fakat düşmanı sırf kendi gücümüzle, böyle tümüyle ve bir seferde ortadan kaldırma imkanının bulunmadığı koşullarda, mecburen (evet mecburen), savaş bilimi yasaları gereğince hareket etmek zorunda olduğumuzu da biliriz. Kaldı ki düşmana karşı başarılı bir savaşım sürdürebilmek için, sınıf savaşımında kendisine “öncü kurmay” vasfı atfeden her özne bunu bilme ve gereğini yerine getirme tarihi sorumluluğuyla yükümlüdür de.

Toptan bir seferde yıkılamıyorsa; o halde mecburen parça parça ve aşamalı olarak yıkma savaş stratejisi uygulanmak zorundadır. Bunun için de düşman cephesindeki çelişkilerden yararlanmak ve birleşebilecek tüm güçlerle birleşmek, verili süreçte okun sivri ucunun yöneltmesi gereken baş düşmanın saf dışı edilmesi hedeflenecektir. İttifak siyaseti güdülmeden, düşman cephesinde ki çelişkilerden yararlanılmadan, onların gücünü bölünüp parçalanmadan, bir kısmıyla birleşmeden veya en azından o süreçte tarafsız kalması sağlanmadan o muharebeyi kazanmak, o güçlü düşmanları alt etmek nasıl mümkün olabilir ki?

Ezilenlerin savaş stratejilerini formüle eden savaş kurmayları olarak Engels’te de Lenin, Stalin, Mao ve Giap’ta da bunun böyle olması gerektiği bir yığın örnekle teorik olarak da bizlere armağan edilmişken; bu ustaları rehber aldıklarını söyleyenlerin, tamamen aykırı bir yaklaşımla hareket ediyor olmaları da ayrıca değerlendirilmeyi hak ediyor olsa gerek.

Stalin Hitler faşizmine karşı savaşırken, örneğin ABD ve İngiltere’nin düşman güçler olduğunu mu unutmuştu acaba? Ya da Mao iç savaşta kıran kırana savaştığı Çan Kay Şek ile ateşkes yapıp Japonlara karşı birleşik cephe taktiği uygularken; sınıf işbirlikçi mi olmuştu? Vs. vs.

Anlamak gerçekten de çok kolay değil. Bazıları, kamuoyuyla paylaştıkları bildirilerinde: “...AKP iktidarı 2023 seçimlerini ne pahasına olursa olsun kazanmak istiyor. ‘İslami bir Türkiye’ hayali peşinde olan AKP, seçimleri kazanması durumunda bunu ilan etmekten geri kalmayacaktır.” şeklinde durum değerlendirmeleri yapıyor olmalarına rağmen; yine de cumhur başkanlığı seçiminde, “Erdoğan’ın kaybetmesi, onun karşısında olan ve onu ve şeriat tehlikesini bertaraf edecek burjuva muhalif cepheden bir başka adayın kazanması” şeklinde bir seçim taktiği uygulamayacaklarını, cumhur başkalığı seçiminde oy kullanmayıp, kayıtsız kalmak gerektiğini ileri sürebilmekteler. Yani demek ki bu anlayış sahipleri burjuva demokrasisi ile açık faşizmin, faşizm ile dinci faşizm olan bugünün şeriata dayalı diktatörlüklerin toplum yaşamı ve özel olarak da sınıf mücadelesi bakımından ne türden sonuçlar doğuracağının ya yeterince bilincinde değiller ya da bunu önemsemiyorlar. Başka bir izahatı yok bunun.

Oysa durum gerçekten de çok ciddi ve tehlike gerçekten de çok büyük. Dolayısıyla da sosyal ve ulusal mücadele yürüten tüm siyasi öznelerin tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya olduklarının idrakiyle hareket etmeleri, topluma karşı tarihi sorumluluklarının zorunlu bir gereğidir.

Bu anlamda olmak üzere; öncelikle Erdoğan’ın önünün kesilmesi ve seçimlerde yenilgiye uğratılması hedefinde, birleşilebilecek tüm güçlerle birleşerek bunun başarılması siyaseti, günün en isabetli siyasi taktiği olacaktır.

Keza aynı zamanda seçim yenilgisini tanımayıp, ‘sivil’ darbe girişiminde bulunabilecekleri de asla göz ardı edilmeden; ivedilikle bir iç savaş pozisyonun da alınması ve hızla bunun örgütlülüğünün ve teknik hazırlıklarının tamamlanması gerektiği de yine aynı şekilde, sürecin bir diğer önemli ve isabetli siyasi taktiği olacaktır.

 

3115

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

Sayfalar