Perşembe Mayıs 23, 2024

Tutsak Dilek Keser’in kaleminden: “Kurtlar sofrasında doğa!”

Güneş doğmak üzereydi. Xece her zamanki gibi erkenden kalkıp, ocakta ateşi yakıp, kara çaydanlığı üstüne koymuştu. Burnuma yanan odunların kokusu geliyordu. Bu koku bana her zaman bir şeylere geç kaldığım hissini veriyordu. Ben uyurken Xece ne yapmıştı acaba?

Xece, güneşten önce güne doğardı. Dore Zîyare’ye (Ziyaret Ağacı) gidip kovasını buz gibi su doldurur, yolda ara ara durur, dinlenir, güneşe doğru dönerek dua ederdi. Güneşin güne başkaldırdığı ilk anlarda edinilen dualar kabul edilirmiş, öyle derdi Xece. Güneşi, dağı, taşı, ağacı, yılanı hep kutsardı. Bunlar üzerine meseleler anlatırdı. Şehre gidecektik bugün. Hazırlandıktan sonra Xece’yle düştük yollara. Arabaya binmek için bir saatlik yolu yürümemiz gerekiyordu. Elimi tuttu sıkıca, elimi tutsun istemiyordum. Elinden sıyrılıp hızlıca koşmaya başladım. Arkamdan söyleniyordu ama ben kulak asmıyordum ona. Çabuk yorulacağımı ve taşın üstünde oturup onu bekleyeceğimi bildiği halde söyleniyordu. Arabanın içinde, dağların arasından şehre doğru süzülürken… Aslında anlatmak istediğim bir hikâye değil, değişen bir dünya. Dört bir yandan açılan savaşa karşın bir haykırış, bir isyan…

Bir böceğin taşların arasından hızlıca ilerleyişini, bir karıncanın yuvasına ekmek taşıyışını, ağacın rüzgârda dans edişini, yağmurun toprağa dokunuşunu saatlerce bıkmadan izleyebilir ve tüm bunlara kulak verebilirim. Yağan yağmurda üşüyen taşları düşünüyorum sıklıkla. Bir parça huzur bulmak adına sığındığımız bir kucaktır doğa. Tüm telaşlardan bir anlığına kaçıp koştuğumuz. Önceden arabaların korna sesleri tuhaf gelirdi, insanlara oysa şimdi tuhaf olan bir ses varsa o da kuş sesleridir. Düşünsenize, gelecekte para karşılığında kuş seslerini dinlemeye gittiğinizi. Ya parası olmayan? Bir kuş sesleri vardı, elinden onu da aldılar.

AKP iktidara geldiğinden beri yarattığı tahribatı saymaya kalksa inanın bu sayfalar almaz. Kimi insan bu tahribatı kendisine bir iş kapısı olarak görürken, kimisi ise bu tahribatı önlemek için yıllardır bunun mücadelesini veriyor. Cerrattepe’deki halk bu tahribatın önünde bir set gibi durmuştur. Tepkisini 16 Nisan referandumunda da HAYIR olarak ortaya koymuştur. Her gün gazeteyi elime aldığımda okumaya en arka sayfadan başlarım hatta bazen sadece arka sayfayı okuyup bırakırım. Arka sayfa Türkiye’de yapılanların özeti aslında. Talanın, katliamın, yok edilişi.  “Ormanların rantlara peşkeşi sürüyor!” “Su metalaşıyor, canlılar yoksunlaşıyor!” “Yer altı su kaynakları hızla tükeniyor!” “Dünya’da HES’ler artıyor!”

AKP’ye yakın şirketler mart ayında Uludağ’da bir araya gelerek bir ekonomi zirvesi düzenlediler. Zirvede “yarınların liderleri” başlığı üzerinde duruldu. Bu zirveye katılan şirketlere baktığımızda aslında herkesin tanıdığı şirketler. TOKİ, Zorlu Holding, Türk Telekom, Torunlar GYO, vb... Bunların niçin bir araya geldiklerini de hepimiz adımız gibi biliyoruz. Doğanın, ormanların, suların, meraların vb. ne varsa hepsinin sermaye çıkarları doğrultusunda talan edilmesini hedefliyor bu zirve.

Trabzon’da çıkan orman yangınları herkesin dikkatini çekmiştir. Ardından çıkan haberlerde aklımızda hala; bu alanların Arap sermayedarlara peşkeş çekilmesi durumu. Hiçbir şey tesadüf değil aslında. Başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek 12. Türk-Arap Ekonomi Forumu’nun açılışında körfez ülkelerinin Arap sermayedarlarına çağrı yapmıştı, elinizi çabuk tutun diye. Türkiye’nin içinde olduğu kaosu göz önünde bulunduran Şimşek, çağrısına şu sözleri eklemekten çekinmedi; “En karanlık saatler, insanların en korktuğu saatlerdir. Ama en karanlık saatler güneşin doğumunda hemen önceki saatlerdir. Şu anda Türkiye’den kaçmak ya da uzaklaşmak doğru strateji olmayacaktır. Türk varlıkları şu anda değerinin altında. Hangi standarttan bakarsanız bakın normalde bu içinde olduğumuz zamanlar piyasaya girilmesi gereken zamanlardır.” (23 Mart 2017 Sözcü) Türkiye kurtlar sofrası misali!

Aşırı üretim ve aşırı tüketim kapitalizmin zorunluluk yasasıdır. Kapitalist üretimleri sağlamak için yine aşırı enerjiye ihtiyaç duyulur. Bu doğrultuda da Türkiye “Milli Enerji” ve maden politikası üzerinde duruyor. Öyle ki damat bakan Berat Albayrak bu talan politikaları ile madencilikte “sessiz bir devrim”e odaklandıklarını söylüyor. Milli enerji ve maden politikasının içeriğinde; yerli kömür kaynaklarını ekonomiye kazandırmak ve nükleer enerjiyi sisteme dâhil etmek gibi başlıklar dikkat çekiyor. Sermayenin hizmetine sunulan doğal yapıların sermayenin birikim alanı olarak görülmesi milliliğin en temel nüvesidir. Milli üretim dedikleri bu millilikten kazananların sadece patronların olmasıdır. Diğer yandan insan emeği ve doğanın sömürülmesidir. (Özgürlükçü Demokrasi, 01.04.2017)

Her yerde devletin ideolojik ve baskı aygıtları ile karşı karşıyayız. Dört bir yandan açılan savaş tamda böyle bir şey. Tüm bu ideolojik aygıtlara savaş açtığın anda devleti silahını ensende hissedersin; “yat yere, yat yat …” Sur, Nusaybin ve Cizre’de insanlar katledildi. Yıkım yaşattılar insanlara. Şimdi ise başta kırsal bölgelerde yaşayan insanlar olmak üzere insanları kentlere yığmaya çalışıyorlar. Bölge gençliği sermaye için ucuz işgücü haline getirilmeye çalışılıyor Şırnak ve Hakkari’de termik santral ve HES projeleri ile buralar insansızlaştırılmak isteniyor. Sur’da tarihi eserler bir bir devlet eliyle yok edildi. Şimdi yine devlet eliyle bu alanlar inşa edilmeye çalışıyor. Ama nasıl bir inşa? Talan ve ranttan başka hiçbir anlam ifade etmiyor bu inşa. TOKİ yıkılan bu alanlara girdi. Önce insanların evlerini yıktılar. Şimdi ise kendi elleri ile yaptıkları evleri insanlara pazarlıyorlar. Tüm bu katliamların hesabını bile vermezken!

 

Savaş toprağı, suyu, havayı da yok eder

Savaş sadece insanları değil, toprağı, suyu, havayı her şeyi yok ediyor. Güvenlik bahanesi ile HES, RES, termik santral, nükleer santral ile; altın ve bakır madenciliği ile tarım alanlarının yok edilmesi, ormanların katledilmesi, bitki ve hayvan türlerinin katledilmesi, tarihi eserlerin yok edilmesiyle bir toplumun hem tarih ile olan bağının koparılması hem de nefesinin kesilmesi amaçlanmaktadır.

Kürdistan’da Sur, Nusaybin ve Cizre’de yapılacak TOKİ’lere Arap’ları yerleştirme planları dönüp duruyor. İskân politikaları çokta yabancı olduğumuz bir durum değil aslında. Osmanlı’dan günümüze kadar devam ettirilen bir politika. Doksanlı yıllarda Kürdistan’da Kürt-Alevi nüfusunun yoğunlukta olduğu bir bölgeye öncelikle devlet eliyle Laz’lar yerleştirildi. Sonra Laz’lar buradaki evlerini Sünni Kürt’lere sattılar. Buradaki Alevileri önce Türkleştirmeyi sonra Sünnileştirmeyi hedefliyordu. Şimdi bunu başaramayan devlet köye yakın geçen Murat nehri üzerinde HES inşa ediyor. Asimilasyonu başaramayan devlet buradaki yaşam alanlarını yok etmeye ve insanları göç ettirmeye zorluyor. Türkiye’nin her yerinde bu gibi politikalar söz konusu. Kürdistan, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Trakya’da Türkiye’nin dört bir yanında sessiz çığlıklar yükseliyor. Bu çığlıkları bilinçli bir protestoya, küçük ve dağınık başkaldırıları örgütlü bir mücadeleye dönüştürmek gerekiyor. “Kitlelerden kitlelere ilkesini göz önünde bulundurarak bu küçük ama sessizce haykıran kitlelerin içerisinde olmalıyız. Tüm bu talanların sadece sermaye çıkarları doğrultusunda değil daha ince hesaplarında yapıldığını bu kitlelere anlatmalıyız.

... Arabanın içinde dağların arasında şehre doğru süzülürken; şehrin üzerinden kara dumanlar yükseliyordu. Yaşlı bir teyze arka koltukta ellerini havaya kaldırmış Erdoğan’a dua ediyordu. “Kerro Kerro, tilya te bifire, inşallah!”

 

Urfa 2 No’lu T Tipi Hapishane’den

Özgür Gelecek okuru Dilek Keser

38918

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

TC = İŞİD = ERDOĞAN

   Dünya IŞID saldırılarının şokunu yaşıyor...

Suriye'de Neler Oluyor Tahir Elçi Neden Öldürüldü

Suriye’de olan biteni,Rusya’nın Suriye’de ne yaptığını anlamak için başvurmamız gereken kavram  petrol,doğalgaz ve boru hatları.Avrupa kıtasının Rus doğalgazına bağımlılığı biliniyor.Avrupalıların bu bağımlılıktan çıkmak için Katar doğalgazını Suudi Arabistan-Ürdün-Suriye-Türkiye üzerinden taşıma projeleri de biliniyor.Pek bilinmeyense Esad’ın 2009 yılında bu yeni boru hattının Suriye’den geçişini reddetmesi ve bu boru hattından büyük karlar sağlayacak Türkiye ve Katar’ın tekerine çomak sokması.Bu da Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasında Türkiye’nin,Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın rolünü ve

Yok edilmek istenen umutlarımızdır

Faşist diktatör ve arkasındaki sermaye güçleri, bizleri sindirerek ve umutlarımızı tüketerek iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor.

Başta Kürtler olmak üzere halka her yerde saldırıyor. Onun en iyi evlatlarını katlediyor. Katledemediklerini tutukluyor, gözdağı veriyor, susturuyor ve sindiriyor.

Kürt aydınların birer birer katledilmesi, Kürt illerinin abluka altına alınıp tankla topla ateş altında tutulması, demokrat gazetecilerin tutuklanması ve ülke çapında kitleler üzerinde sindirme operasyonlarının her geçen gün ağırlaştırılarak sürdürülmesini yaşıyoruz.

İstanbul Enternasyonalizmsiz Hiç

Önemli olan ne kadar doğruyu söylediğimiz değil ne kadar doğruya yaklaştığımızdır.

Gelin bu sefer dadaistce yazmanın gözüne vuralım.

Sonunda, içimde olupta bir türlü başka şehirde yaşayamadığım şu avrupayi tarzı yaşantıyı, fakirliğin tüm tadını  çıkara çıkara yaşamayı istanbulda bulmuş yaşıyorken  İstanbul proletaryasını da Aziz yoldaşı son yolculuğuna uğurlarken görmek nasip oldu.

Her iştirak çıkarılması gereken bir dersi de içinde barındırır diyerekte...

Tartışırkende söyleyeni düşman olarak değil hırsız olarak görelim.

Yazar bazen hırsızdır da.

Demirtaş’a Suikast Girişimi Tahir Elçi'ye Saldırının İşaretiydi- Çetin Çeko

Bir hafta önce Diyarbakır’da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kurşun geçirmez makam aracının arka camına sıkılan bir kuruşundan dolayı inceleme başlatılmıştı. Valilik araçta yapılan inceleme sonucu herhangi bir ateşli silah artığına rastlanmadığını belirtti. HDP ise, Eşgenel Başkanları Demirtaş’a suikast girişiminde bulunulduğu gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, aracın bağımsız bir laboratuvarda inceletileceğini açıklamıştı.

Bizi bu kurşunlar değil sizin sessizliğiniz öldürürecek

Ey önce insanım diyenler ,faşizme,haksızlığa karşı olduğunu söyleyenler, ey aydınlar,entellektüeller,kendine ilerici, devrimci, demokrat diyenler,ey geçmişte bedel ödeyen , zülmün en acısını yaşayan canlarım , kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım , yoldaşlarım duyuyormusunuz bu çığlığı ,feryadı ve bizlerden ne istediklerini!!!  Kürt ulusu en demokratik hakkı için her şeyini feda etmekte,(“bir tasmalı köpek gibi kul köle yaşamaktansa,özgürlüğüne aşık, kurt olmayı tercih ederek ,kışa karda girmeyi aç kalıp , gerekirse ölmeyi göze alarak bedel ödeyen,kurt,”)hikayesini çoğumuz biliriz.

Kürtlerin İslam’la Eşekleştirilmesi! - Kadir Amaç

Bu çalışmayı Şengal’ın kurtuluşuna adıyorum. Postmodern pradigma beş bin yıllık insanlık tarihine ait tüm antikiteleri bir buldozer gibi ezip geçiyor. Özellikle son elli yıl içinde postmodern pradigma dijital bir dünya yaratma uğruna, insan gezegeni ve diğer gezegenler üzerinde zihinsel denemeler gerçekleştirerek, ontoloji ve kozmolioji yasaları üzerinde çok ciddi hasarlar meydana getirmiştir.

Mirabal kardeşler üç kelebektiler

ONBİNLERCE KELEBEKTE ÖLÜMSÜZLEŞTİLER…

En güzel şiirler, en güzel şarkılar, en güzel romanlar; sevgi sözcükleri olmadan yazılmaz.

İster savaşa ait olsun bunlar, isterse en karanlık çağlara; içerisinde mutlaka, kadın-erkek cinsleri arasındaki sevgi yerini alır.

Cinsler arasındaki sevgi; doğanın, onun bir parçası olan insanlığın tüketilmesi imkansız yaşam kaynağıdır.

Ve bu yüzden cinsler arasındaki iktidarı, 21.yüzyılda dahi koruma ısrarı; bütün iktidarların omurgasının sağlam kalmasının garantisidir.

Rojavada olmak...

Devrimin haleflerinde olması gereken temel devrimci kriterlerin en başında TUTARLILIK ilkesi gelirken ikinci temel ilkesi ise bütün kalbimizle halka hizmet etme duygusu gelmektedir. Sağlam bir dünya görüşü, halka hizmet etmeyi temel bir görev olarak kabul eder. İşçilere, yoksul köylülere, çalışarak yaşamını sürdüren tüm emekçilere-kadınlara-Kürt halkına-çeşitli milliyetlerden ezilen halklara-farklı inanç ve cinslere karşı devrimci sorumluluk ve derin bir duyarlılık taşıyarak gerçek anlamda devrimci niteliklere sahip olunur.

Ciddiyet!!!

Devrimimizin her alandaki görevleri, amaçladığımız hedefe uygun olarak layıkıyla yerine getirildiği oranda başarı ve ilerleme kaydedilir. Ertelenen-“unutulan”-geçiştirilen-ihmal edilen, üzerinde yeterince ciddiyetle durulmadan baştan savma yapılan her görev, demokratik halk devrimine giden yolu uzatır. Varılması gereken hedefi uzaklaştırır. Unutmamak gerekir ki başarı ve kazanım sadece sağlam bir ideolojiye sahip olunarak elde edilemez. Bunun kadar önemli olan bir diğer yan, faaliyetçilerin devrimci nitelikleri ve sahip oldukları düzeydir. Pratiğe müdahale güçleridir.

G-20 ler Ezilen Halkların Kaderini Belirliyor! “Alın Size Barış”!

Defalarca yazdık,anlatmaya çalıştık ve dedimki; siyaset yapanlar,demokrasi isteyenler,"büyük politik tahliller'de bulunanlar, emperyalizmle ,faşizmle , faşist diktatörlüklerle barış olmaz. Çünkü, bütün savaşları başlatan-çıkaran onlar. Sömürüyü, ve insanların bütün eşitsiziliğini yaratan ve bu sistemlerini devam ettirmek silah üretenler yakıp yıkıp dünyamızı çöl haline getiren , yaşanmaz kılan yine glabol emperyalist devletlerdir. Onlar var oldukca emperyalist savaşlarda var olacaktır.

Sayfalar