Çarşamba Mayıs 15, 2024

TC BUNU HEP YAPTI

Türk devletinin PKK’ye yönelik askeri saldırı başlatmasını, salt Erdoğan’ın "başkanlık ihtirasına" bağlayanlar çoğaldı. Özellikle bir çok demokrat aydın ve yazar, bu saldırıların Erdoğan’ın tek başına iktidarda kalması için yaptığını yazmaya başladılar.

Bu bir yanı ile doğru iken, esas yanıyla da doğru değildir. Kürtlere yönelik saldırı bir devlet politikasıdır. AKP ve Erdoğan yok iken de Kürtler baskı ve kırımlara uğramışlardır. Geçmiş bir yana, sadece Demirel ve Çiller döneminde en büyük katliam ve baskılara maruz kalmışlardır.

Türk devleti kurulduğu günden itibaren başta işçi ve emekiçilere karşı olmak üzere, Kürtlere ve diğer azınlık uluslara karşı kurulmuş bir siyasal oluşumdur. Kürtleri ezme ve sindirme politikası son on yılın politikası değildir. TC’nin kuruluş felsefesi Türk olmayanları  Türkleştirme ya da yok etme politikası üzerine kurulmuştur. 92 yıllık uygulamaları ise bunu doğrular niteliktedir.

Türk burjuva devleti, dini olarak sunni olmayanlara karşıda sindirme ve yok etme politikası izlemiştir. Alevilerin ibadethanelerini kapatmış ve yasaklamıştır. Aleviler 1925’den beri cemlerini gizli yapmışlardır. Camiler ise çoğaltılmış ve alevi köylerinin çoğuna zorla cami yapılmıştır. Yani, aleviler sunnileştirilmeye çalışılmıştır. Bütün bu baskı ve yasaklamalarla da yetinmemiş, katliamlar uygulamıştır. Hiristiyan azınlıkları ise zorla kovma politikası izlemiştir.

Burjuva demokratik bir nitelik taşımayan TC, başta Kürtler olmak üzere bütün azınlık ulusları eritme ya da sindirme politikası izleyerek bugüne gelmiştir. Ermenilere, Rumlara, Suryanilere ve Ezidilere yönelik saldırı ve yok etme politikasında başarılı olmuş, bu etnik kökenden neredeyse parmakla sayılşacak denli insan kalmıştır. Kürtlerin Kürdistan’dan başka gidecek yerleri olmadığı için ne kovabilmiş ne de katliam ve kırımlarla yokedebilmiştir. Ve Kürtler en son silahlı direnmeyi seçerek kendi ulusal hakları için mücadeleye başlamıştır.

Daha öncede yazdım, seçimlerden sonra Türk devletinin Kürt Ulusal Hareketi’ne saldıracağını. Bu çok açıktı. Uzun sayılabilecek bir saldırmazlık döneminin yaşanması, AKP’nin muhaliflerini ezerek devlete egemen olma Suriye politikası nedeniyle buna gereksinim duymuştur. Ancak, gelinen aşamada, Rojava’nın kurtarılması ve giderek genişlemesi, devleti harekete geçiren bir olgu olmuştur. Aynı zamanda Kürt Ulusal Hareketi’nin Kuzey Kürdistan’da ise güçlenmesi, bu bölgelerde devletin askeri varlığının dışında fazla bir şeyi kalmaması, Türk devletini ürkütmüş ve burayı hepten kaybetme korkusu sarmıştır.

Türk devleti, Kürdistan’ı AKP’nin din siyaseti ile elde tutumayı denemiş, ancak, bununda fazla bir etkisinin olmadığını son genel seçimlerde HDP’nin bölgenin birinci ve güçlü partisi olunca, Kürtlerin üzerine yeniden bomba yağdırma siyasetini yürülüğe sokmuştur.

Türk devleti, kurulduğu günden itibaren silahını hep Kürtlere doğrultmuş ve sopayı üzerlerinden eksik etmemiştir. Son saldırıların, burjuvazinin ve onun kalemşörlerinin yazdığı gibi “iki polisin” öldürülmesiyle hiç bir ilgisi yoktur. Bu demogojik propagandanın amacı; kitleler üzerindeki şovenist ve ırkçılığı geliştirme ve burjuvazinin riyakarlığının üstünü örtme amaçlıdır. 

Devletin vahşice sürdürdüğü baskı ve katliamlarını devletin “demokratik” hakkı olarak görüp “terör” olarak nitelemeyenler, burjuvazinin sermaye ve kan üzerine kurulu düzeninin savunucularıdır. Kürt Ulusal Hareketi'nin yanı sıra  diğer devrimci demokrat legal siyasal kurmlara ve örgütlenmelere yönelik başlatılan cadı avını "demokrasi"nin gereği olarak görenler bu sistemde her zaman varolmuşlardır. Bunlar burjuvazinin aktif destekçileri, işçi sınıfı ve ezilenlerin ise yeminli düşmanlarıdır.

Türk devleti, katliamlar için her zaman bir bahane bulmuştur. Dersim’de binlerce insanı katlederken bahanesi elindeydi. Yine Robaoski’de katliam yaparken bahanesi elindeydi. 1 Mayıs 1977 katliamı, Çorum, Maraş, Sivas katliamları sırasında da ”bahane” bulmuştur. Türk burjuva devletinin varlığı katliamlarla özdeşleşmiştir. Ve en son Suruç katliamı’da Türk devleti tarafından özel olarak planlanıp yaptırılmıştır.

Devletin katliam ve baskılarını “normal” ve “doğal” karşılayıp buna karşı haklı mücadeleyi ise “terör” olarak görenler ya da göstermeye çalışanların safı bellidir. Bunu onlar hep yapmışlar ve yapacaklardır.

İşçilerin sendikal örgütlenme mücadelesini bastırmak için fabrika içlerine polis yerleştiren bir devletin, baskı ve katliam için bahane aramasına gerek yoktur. Burjuvazi iktidarını kaybetmemek için elindeki (medya) propaganda araçaları vasıtasıyla bahane bulmakta hiç zorlanmayacaktır.

Bugün, özellikle Kürtler üzerinde estirilen devlet terörüne karşı, devrimci ve demokratların ortaklaşa mücadeleyi geliştirmeleri ve güçlendirmeleri bir zorunluluktur.  Çünkü, Kürt sorunu demokratik bir sorundur. Ve Kürtlerin kendi kaderini özgürce tayin etme hakkı savunulmadan ve bu hakkın gaspına karşı mücadele edilmeden işçi sınıfının sosyalizm mücadelesi geliştirilemez ve savunulamaz. Bu nedenle, başta kitle mücadeleleri olmak üzere, devletin faşist terörüne karşı çok yönlü mücadeleler geliştirilmelidir.

Türk devleti, “zor oyunu bozar” ilkesinden hareket ediyor. Ancak, gerici zor, oyunu kısa bir süreliğini kendi lehine çevirebilir, devrimci zor ise, sosyal olguyu kendi lehine kaçınılmaz olarak dönüştürür. Çünkü toplumsal gelişmeler onun lehinedir. Devrimcilik ise toplumsal gelişmenin destekcisi ve radikal dönüştürücüsüdür. Gericilik toplumsal gelişmenin karşısındadır. Burjuvazinin tarihsel yanılgısı buradan gelir. Bu nedenle de kaybedecek olan odur.  02.08.2015

45814

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

Sayfalar