Perşembe Nisan 18, 2024

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Ötekine gelince o da F. Lentricchia-J. McAuliffe’nin altını çizdiği, “Sınırları ihlâl eden bir sanat yaratma güdüsüyle şiddet”in paralelliğidir.[2] Çünkü hayata dokunan devrimci sanat, özü gereği eleştirel yaratıcı yıkımdır.

Sanatın eleştirel yaratıcı yıkıcılığı, bilinç alanındaki her görünüm gibi, maddi dünya ile ilişkisince belirlenir. Yani, sanat ürününün varlık nedeni olan maddeyi, gerçeğini ortaya çıkarır.

Özetle sanatı doğuran nedenleri, onun karakterini anlamak maddenin (toplumsal gerçeğin) üstüne atılan örtünün kaldırılmasını, yani eleştiriyi, itirazı, isyanı “olmazsa olmaz” kılar…

Yani, Hannah Arendt’in işaret ettiği gibidir durum: “İnsan zorunluluğa neden maruz kaldığını bilemediği takdirde, özgür olamaz ve kendisini zorunluluktan kurtarmaya çalışması da onu hiç bir zaman özgür kılmaz.”

* * * * *

Modern Alman şiirinin önemli isimleri arasında gösterilen Gerhard Falkner’in, “Sanatın kendine inancını kaybettiği”nin altını çizdiği postmodern sanat(sızlık) hâl(sizliğ)i vahim ve bir o kadar da içler acısı özellikler taşıyor.

Bu durum karşısında Robert Redford bile, “Bağımsız düşünce taraftarıyım. Sanatta da ‘bağımsız fikir’ olması gerektiğini düşünüyorum,” demek durumunda kalırken; ve kapitalizmin kollarında sanat metalaşırken, sanatçının da iktidarla hizalanması, yani bağımsızlıktan uzaklaşması “reel” durum olarak dikiliyor.

Sadece bu kadar değil. İktidar için sanat ve sanatçının üzerindeki baskıların nedenlerinden biri, egemenlerin, sanattan yararlanarak kitleleri yönlendirmek/ yönetmek isteğidir. Çünkü doğası gereği sanat yapıtlarının ve sanatçının kitlelerin üzerinde büyük bir etkisi vardır. Bu etki, yaratıcı ve özgün bir kişiliği olan sanatçıların kitleleri etkilemesiyle sınırlı değildir. Asıl olan, sanatçıların yapıtlarıyla kitleleri yaygın, derinden ve sürekli biçimde etkilemesidir.

O hâlde iktidarın konsalidasyonu ve insan(lık)ın yabancılaş(tırıl)ması için sanatın sanat olmaktan çıkartılması gerektirir.

Bir başka deyişle, “Estetik etkinlik ve siyasi iktidar ilişkisi aslında dünyanın en eski konusudur. Bu ilişki üzerine düşünmeye başlayınca, daha sıra Kant, Hegel, Lukacs, Croce, Heidegger gibi düşünürlere gelmeden, önümüze Sokrates/Platon ve Aristotales çıkıyor. Bu konu işte bu kadar eski, o kadar da ilginç. Devlet, egemen sınıf; bu ikisi adına konuşanlar sanatçıyı, sanatı sevmiyor, en azından kuşkuyla karşılıyorlar. Bunlara göre sanatçı ‘bencildir’, ‘toplumun’, ‘halkın değerlerine’ saygı göstermez; küçümser, eleştirir, hatta kendi saplantılarıyla, ürünleriyle bu değerleri kirletir, yozlaştırır.

Yapıtının halk tarafından beğenilmesini, yüceltilmesini isteyen bir sanatçının halkın değerlerine ters, bunlara tepeden bakan estetik ürünler yaratması adeta bir ‘çılgınlık’ olmuyor mu? Neticede halk bu ürünleri reddeder, ilgilenmez, sanatçı açlıktan ölür gider. Öyleyse siyasi iktidardakilerin sanatçıyla alıp veremedikleri nedir? Neden bu geleceği olmayan garip yaratıktan bu kadar korkarlar?

Bu ‘çılgınlığın’, egemen sınıfların korkusunun ‘sırrı’, ‘toplumun, halkın değerleri’ olarak sunulan şeyin, aslında, dünkü/bugünkü egemen sınıfların değerleri olduğunu görmeye başladığımızda hemen ortadan kalkar. Halka bu kadar ‘ters’, yabancı vb. birinin neden bu kadar korku yarattığı da böylece anlaşılmış olur. Halkın bu ‘yabancıya’ neden düşman olmadığı, hatta çoğu zaman ilgi duyduğu da...

Platon bu konuyu Sokrates diyaloglarında derinlemesine tartışmış, sansürün, halkı devletin, toplumun (sitenin) değerlerine uygun yönde eğitecek ürünlerin yaratılmasının olasılığı üzerinde durmuş. Platon o olağanüstü dehasıyla, bunların ortaya, kimsenin ilgisini çekmeyecek, bıktırıcı, can sıkıcı şeyler çıkarmaktan başka bir işe yaramayan boş çabalar olacağını görmüş, sonunda çözümü sanatçıyı ‘site’den kovmakta bulmuş.

Bu bağlamda, öğrencisi Aristotales’in ‘Poetika’sını, Platon’un ortaya attığı soruna bir çözüm bulma çabası olarak görebiliriz: Devleti tehdit etmeyen ama can sıkıcı da olmayan, estetik açıdan başarılı ürünler üretmek için el kitabı gibi bir şey; adeta ‘ustaların’ eserlerinin sırrını çözüp estetik ürün üreticisine sunulan bir ‘teknolojik’ kurallar listesi...

Aristotales’in çok başarılı olduğu kesin! Bu başarının çapını, bu kurallara göre üretilen, kralları, peygamberleri, azizleri yücelten estetik ürünlerin yüzyıllarca sarayların, kiliselerin, köşklerin duvarlarını, tavanlarını salonlarını süslemiş olmasında görebiliriz. Bu ürünlerin, olağanüstü teknik başarısı, en azından en önemlilerini belki ‘kitsch’ olmaktan kurtarır ama egemen düzeni yücelten, anlatan, üreten birer ‘propaganda’ olmaktan kurtarmaz. Sanat-kitsch ikileminin, propaganda kavramının ‘modern zamanların’, kapitalizmin, estetik ürünleri eski rejimi eleştiren, ‘yeni insanı yapan’ araçlar olarak üretmeye başlamasından bu yana geliştirildiğini anımsamak da yararlı olabilir. Bugün sanat üzerinde düşünürken de Aristotales’in ‘kurallarından’ değil, Platon’u korkutan şeyi, sanatçının ‘düzen bozucu’ etkisini anlamaya çalışmaktan başlamak gerekir.”[3]

Evet sanat, insanın kendini tanıması için en önemli araç olurken; sanatçı da “düzen bozucu” görevini üstlenmiştir.

Çünkü Edward Said’in ifadesiyle, “Bağımsız sanatçı ve entelektüel sahiden yaşayan şeylerin basmakalıplaştırılmasına ve sonuç olarak cansızlaştırılmasına karşı direnebilecek ve mücadele edebilecek donanıma sahip, sayıları gittikçe azalan birkaç kişiden biridir.”[4]

Bunun için de doğası gereği muhalif olan sanatçının yetkinleşebilmesi iktidara teslim olmamasıyla mümkündür. “Entelektüellerin sorumluluğu”ndan söz eden Noam Chomsky’nin, “Baskın olan kültürün içine çekilmek çok kolay. Çok da çekici,”[5] uyarısındaki üzere, aydını/ sanatçıyı var eden iktidara meydan okumasıdır.

* * * * *

İktidara meydan okuyan sanat, iktidar tarafından ya sanatın metalaştırılmasıyla satın alınır; ya da bu başarılamıyorsa görmezden gelinir; yok edilir…

Bu böyle olunca da sanat sanat olmaktan çıkar(t)ılarak, aestetik bir metaya dönüş(türül)ürken, “olağan” denilen iktidara teslim olur/ alınır.

Oysa “Estetik, sanat felsefesi olarak anlaşılıyorsa, bu da sanatın gerçeklikle ilişkisinin irdelenmesi anlamına gelir”ken;[6] sanatçının “düzen bozucu” fantezisi, “creatio ex nihilo/ olmayan bir şeyden/ hiçten yaratım” değildir, olmaz da elbette…

Ama metalaş(tırıl)an “sanat”, bu gerçeği “es” geçip, görüp/ duymazdan gelir!

Örnek mi?

“İşi para ile para kazanmak olan bankalar, Savaş nesneleri üreten şirketler, Hayatımızı kolaylaştırdıklarını söyleyen bulaşık makineleri, buzdolapları, cep telefonları vs. üreten şirketlerin sanatı bu kadar sevmeleri nedendir?

Koç Holding ‘İstanbul bienalini düzenleyen İKSV’ ye ana sponsor Akbank ‘İstanbul Contamprary ana sponsor’, Ülker Grubu ‘Art Beat’e ve Art İstanbul’a ana sponsor’ bu liste böyle uzar gider. Aynı bir malın marka değerine kavuşturulması gibi. Sponsor oldukları bu sanat festivalleri/bayramları (Adına ne denirse densin) marka değerine ulaşınca gelsin müşteriler. İlerde ‘İstanbul Contamprary’i Dubai’li bir şeyh şirketinin, Art Beat’i Abu Dabi’li bir holdingin aldığını duyarsanız şaşırmayın derim. Sonuçta; ‘Sanat-Para-Sanat/ Meta -Para-Meta’ ilişkisi geçerlidir. Bu bağlamda da ‘sanatçı’ piyasa için mal üreten oluyor.”[7]

Bu korkunç bir hâldir!

Çünkü “Sanat tarihine baktığımızda kilise, monarşiler, bugün totaliter olarak adlandırılan ideolojiler sanatın üretiminde ve dağıtımında önemli rol oynamıştır,” diyen Küratör Fulya Erdemci’nin işaret ettiği üzere:

“Bugün neo-liberal ekonomik politikalar, toplumsal sorumluluklar da dahil olmak üzere, devletin geriye çekilerek (her ülkede farklı ölçü ve ölçeklerde), yerini serbest piyasa koşullarının spekülatif alanına bırakmasına yol açmıştır. Bu da devlet destekli sanat üretiminin özel alana kaymasını ve serbest piyasa parametrelerine açılmasını beraberinde getirmekte. Sanat, bugün sistem içinde hareket etmekte”!

Evet vahim olan tam da budur!

Yani iş dünyasında koleksiyonerlerin sayısının arttığını belirten ‘Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü’ Nazan Ölçer’in, “Milyarlık şirketlerini büyük paralar alan CEO’lara teslim ettikleri gibi koleksiyonları da teslim edecekleri vasıflı insanlar yetiştirmeliler,” demesi!

Veya Tansa Mermerci Ekşioğlu’nun, “Sanat piyasaları merak edilen, çok konuşulan bir konudur. Piyasaların son yıllarda gözünü Batı’dan Doğu’ya çevirmesi de ülkemiz ve bölge açısından oldukça iyi sonuçlar verdi. Biz de bölge sanat piyasalarına bakmak ve anlamak istiyoruz,” diye eklemesi!

Ya da Bedri Baykam’ın boş çerçevesini 100 bin dolara satması! Ve bunu da “sanat” adına savunması!

“Bedri Baykam’ın boş çerçevesinin satılması ardından yazdığı yazıda, yapıtı üreteni, satın alanı, ücretini bir kenara bırakmamızı, sadece sanat tarihinde boş çerçevenin ne anlama geldiğini düşünmemizi öneren Hasan B. Kahraman, bütünü gözden kaçırarak ayrıntılarla oyalanmamızı istiyor bizden. Ama biz bütüne bakarak boş çerçeveyi satın alan, muhazafakâr olsun, olmasın bir kapitalistin nasıl bir dünya tahayyül ettiğini anlamak istiyorsak boş çerçeveyi üreteni, satın alanı, yine boş çerçeve üzerinden değerlendirmek zorundayız…

Boş çerçeve kapitalizmin içini boşalttığı ve artık istediği gibi doldurabileceği hayatın bir simgesi. İktidarlar projelerini boş çerçeveler olarak tasarlıyor ve bu boş çerçeveler yeryüzünün her hangi bir parçasına çevrildiğinde sadece çerçevenin önemli, içeriğinin ise değiştirilebilir olduğunu biliyoruz. İstanbul’a Terkoz Gölü civarındaki yapılacak 3. havaalanı projesi için hazırlanan ÇED Raporu’nda, bölgeden her yıl en az 500.000 leylek, 25.000 kara leylek, 250.000 yırtıcı kuşun geçtiği vurgulandıktan sonra, haşerat olarak baktığı kuşlarla mücadele etmenin yöntemleri sıralanıyor; bir ÇED Raporu sadece bir projenin doğaya verebileceği hasarları tespit etmekle yükümlü olması gerekirken, çerçevenin içinin nasıl boşaltılacağına dair bir talimata dönüşmesi de ilginç bir nokta.[8]

Boş çerçeve kapitalizmin çoktan icat ettiği bir yapıt! Bedri Baykam biraz geç kalmış anlaşılan. Doğaya, insana içeriği her an değiştirilebilir boş bir çerçeve olarak bakan bir kapitalistin boş bir çerçeveyi güncel sanat olarak satın almasına şaşmamalı…”[9]

Hayır, sanat metalaştırılmamalı, bu anormali “doğal”mış gibi sunulmaya kalkışılmamalı!

Fazıl Say, “Desteksiz kalmak sanatı bitirir,” dese de; her şey ‘Kültür-Sanat Sen’ Başkanı Yavuz Demirkaya’nın, “Kültür sanatı ticarileştirmek amaçlı yapılan bu tutuma karşıyız. Sanatçılara ne unvan verilecek bilmiyoruz ama sanatseverlere ne deneceği belli: Müşteri” saptamasındaki üzeredir!

Bıkıp, usanmadan tekrarlıyorum: Sanat metalaştırıl(a)maz!

Korhan Gümüş gibi, “Kültür ve sanat ‘büyük sermaye’ tarafından destekleniyor. Bu alanda büyük bir dinamizm olduğu, İstanbul’da Arter, SALT, Pera Müzesi, Borusan Kültür ve Sanat Merkezi, Sabancı Müzesi, Koç Müzesi, Aksanat... gibi çok sayıda sanat mekânlarının açıldığını, İstanbul Bienali, İstanbul Festivali, Contemporary Istanbul gibi çok sayıda büyük etkinliğin gerçekleştiğini görüyoruz. Bu dinamizm hiç şüphesiz bir metropol için son derece önemli,” diyenler bunu anlamasa, farklı zırvalarla savunmaya kalkışsalar da!

* * * * *

Yok eğer, sanat metalaştırılırsa; artık paranın kölesi, iktidarın yalakası olmuş demektir…

“Nasıl” mı?

Tam da içinden geçtiğimiz kesitteki AKP örneğinde olduğu gibi…

“Sanatın içine tüküren(lerin)” AKP’si “iktidar güdümünde sanat”[10] dayatmasının nadide örneklerini sunuyor…

Mesela “Sanatta yetkiler 11 kişilik ‘Türkiye Sanat Kurulu’nda olacak” diyen AKP, Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi’ni kapatıp; sanatsal faaliyetlere desteği, kurulacak olan ‘Türkiye Sanat Kurulu’ bünyesinde toplamayı öngörüyor!

Bu sanatın, iktidarın ücretli seçilmiş kuklasına, soytarısına dönüştürülmesi ya da sanatın zanaata tahvil edilmesi demektir ki böyle olunca da karşımıza dikilecek olan tablo tam da şöyle olacaktır:

“Hemen bütün padişahlar şiirle meşgul olmuş, bir kısmı ‘Divan’ tertip etmiştir. Bürokratlar, ilmiye sınıfı, askeriye hatta buna halkı da katalım şiirle içli dışlıdır. Okuma-yazması olmadığı söylenen şair ‘Mürekkepçi Enverî’nin divanı vardır. (O söylemiş, başkası yazmış elbette).

II. Bayezid, Sultan Cem, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman hatırı sayılır şairlerdendir. Kanunî ayrıca kuyumculuk sanatında mahirdir.

II. Selim kitap arasına konulan, satır takibine yarayan ‘hilâl’ yapımında ustadır.

III. Mehmet kaşık ustasıdır. I. Ahmet Çerkes kamçıları yapar.

II. Osman saraçtır. Eğer ve at koşumları yapar. III. Ahmet hattattır.

III. Selim usta bir musikişinas ve bestekârdır. Ayrıca kaval tüfeği yaparmış.

II. Mehmet hem hanende hem sedefkârdır.

Sultan Abdülaziz neyzen, musikişinas, bestekâr ve pehlivandır.

Abdülmecid Han hattattır. Mecidiye ve Dolmabahçe camilerini süsleyen celî hatlar onundur.

II. Abdülhamit usta bir marangozdur.

Son halife Abdülmecid Efendi batı tarzı resim yapmakta şöhret sahibidir…

Sarayda Enderun birinci sınıf bürokrat yetiştirirken halk arasında bilhassa tekkeler sanat faaliyetlerinin merkezi gibidir. Bu müesseseden ne musikişinaslar ne hattatlar çıkmıştır, saymakla bitmez. Karadeniz’in, Tire’nin, Eğin ve Safranbolu’nun, Berat’ın, Mardin’in, Muğla’nın, Kemah’ın, Amasya, Kütahya gibi şehzade şehirlerinin, küçük kasabaların bakmaya doyamadığımız muhteşem konaklarını halktan yetişme kalfalar yapmıştır.

Sözü şuraya getirmek istiyorum. Osmanlı ricalinin sanatla bu kadar içli dışlı olmasına mukabil Cumhuriyet ricalinden niçin kimse çıkmamış.”[11]

Evet, sanatı metalaştıranların açtığı güzergâhta iktidarın “sanat”ına(?!) biçilen işlev budur/ böyledir! Yeni efendilerin boş vakit eğlencesi olmak!

Buna dur demek için yeniden Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dizelerine kulak verme zamanıdır: “Uyan ey köşem bucağım.../ Kırık kolum, eğri boynum/ Sağır kapım, dilsizim,/ Vaktidir direnmenin/ Vaktidir şimdi...”

 

27 Mayıs 2013 10:19:32, Ankara.

 

N O T L A R

[*] Kaldıraç, No:146, Ağustos 2013…

[1] Fernand Crommlynck.

[2] F. Lentricchia-J. McAuliffe, Katiller, Sanatçılar ve Teröristler, çev: Barış Yıldırım, Ayrıntı Yay., 2004.

[3] Ergin Yıldızoğlu, “Sanat, Eğlence, Propaganda (Muhteşem Yüzyıl)”, Cumhuriyet, 24 Aralık 2012, s.11.

[4] Edward Said, Entelektüel, çev: Tuncay Birkan, Ayrıntı Yay., 2004, s.30.

[5] Noam Chomsky, Entelektüellerin Sorumluluğu çev: Nuri Ersoy, Bgst Yay., 2005.

[6] Jale Nejdet Erzen, Çoğul Estetik, Metis Yay., 2011, s. 126-32.

[7] Özcan Yaman, “Sermayenin Kültür ve Sanata Ettikleri (3)”, Evrensel, 9 Mart 2013, s.16.

[8] bkz http://www.csb.gov.tr/db/ced/editordosya/nihai_ced_istanbul.pdf

[9] Rahmi Öğdül, “Boş Çerçeve Ne İşe Yarar?”, Birgün, 2 Mayıs 2013, s.13.

[10] Zeynep Oral, “İktidar Güdümünde Sanata Hayır!”, Cumhuriyet, 26 Mayıs 2013, s.19.

[11] Mustafa Kutlu, “Devlet ve Sanat”, Yeni Şafak, 1 Mayıs 2013, s.17.

 

107843

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Son Haberler

Temel Demirer

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar