Pazartesi Mayıs 27, 2024

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Son zamanlarda Yeşiller, SPD, CDU/CSU, FDP ve AfD'den burjuva politikacılar, Türkiye'nin faşist cumhurbaşkanı Erdoğan'ı manipüle edilmiş yeniden seçilmesinden dolayı kutladılar ya da bunun için timsah gözyaşları döktüler. Aynı zamanda Alman yargısı da Türkiye'deki faşist diktatörlüğe karşı mücadele edenleri bastırmak için onun kirli işlerini yapıyor.

Dün, TKP/ML'ye karşı açılan "Münih Komünist Davası "nda savunma avukatlarına, Federal Yüksek Mahkeme'nin (BGH) Türkiyeli komünist ve özgürlük savaşçılarına verilen uzun hapis cezalarına karşı yapılan temyiz başvurusunu reddeden kararı tebliğ edildi (AZ: 3 StR 68/22).

 

2020 yılında Münih Yüksek Bölge Mahkemesi on Türkiyeli devrimciyi iki yıl dokuz ay ile altı yıl altı ay arasında değişen hapis cezalarına mahkum etmişti. Sanıkların hiçbiri Almanya'da şiddet eylemleri veya cezai suçlarla suçlanmamıştı.

 

MLPD basın sözcüsü Peter Weispfenning konuyla ilgili olarak şunları söyledi: "MLPD, diğerlerinin yanı sıra Müslüm Elma'nın bir yıl üç ay, Erhan Aktürk'ün bir yıl ve Deniz Pektaş'ın bir yıl sekiz ay süreyle yeniden cezaevine girecek olmasını protesto etmektedir. BGH tarafından itirazın reddedilmesinin komünist dünya görüşünü kriminalize ettiği gerçeğine itiraz ediyoruz. Tüm ciddiyetimizle, hükümlüler yasal olarak 'komünist bir toplumu' savunmakla suçlanmaktadır. İnsanların ve doğanın sömürülmediği ve baskı altında tutulmadığı, sınıfsız bir toplumu savunmak ancak sıkı anti-komünistler tarafından kınanabilir!"

 

Eleştirel bir şekilde soruyor: "Mahkemenin bu kararı, Almanya'da bilimsel sosyalizmin ve Marksizm-Leninizmin daha genel bir kriminalizasyonunu hazırlamayı mı amaçlıyor? Bu, anti-komünizmi aşırıya götürür ve hiçbir komünist tarafından kabul edilemeyeceği gibi, hiçbir demokrat ya da eleştirel kişi tarafından da kabul edilemez."

 

Peter Weispfenning: "Demokratik kamuoyunun uyanıklığı ve devlet baskısına, hükümetin sağcı gelişimine ve Almanya'daki devlet aygıtının faşistleşmesine yönelik eleştirilerin arttırılması önemlidir. Özellikle insanlığın varlığının küresel çevre felaketi ve yaklaşan nükleer bir üçüncü dünya savaşı tarafından tehdit edildiği günümüzde, kriz içindeki kapitalist sosyal sisteme karşı sosyal alternatifler üzerine geniş bir kamuoyu tartışması yapılmalıdır. Bu anlamda MLPD, gerçek, bilimsel sosyalizm için ve anti-komünizmin çarpıtmalarına karşı bir kampanya başlatmaktadır."

Bu nedenle yetkin tartışma ortakları sağlamaktan mutluluk duyarız.
 

 

Protesto eylemleri için çağrı

17 Haziran 2016 tarihinde, 1980'lerin sonlarından bu yana Almanya'da görülen en büyük devlet koruma davası Münih Yüksek Bölge Mahkemesi Devlet Koruma Senatosu'nda başladı. Sanıklar, yurtdışında sözde bir "terör örgütüne" üye olmakla suçlanan Türkiye/Kuzey Kürdistan'dan 10 komünistti. Duruşmalar sırasında sanıklar, kanıtlamak bir yana, herhangi bir somut suçla bile itham edilemediler. Mesele sadece devrimci tutumları ve örgütlülükleridir! Sanıkların yılmaz kararlılığı ve protestolar nedeniyle tutuklamalara 2020 yılında ara verilmek zorunda kalındı.

MLPD bu cezaları ve yeni tutuklamaları kararlılıkla protesto ediyor!

    Mahkumiyeti kabul etmeyeceğiz!
    BGH kararı geri çekilsin! Tüm sanıklar için derhal beraat!
    §129a + b kaldırılsın ve "zulmetme yetkisine" son verilsin!
    Alman hükümetinin Erdoğan rejimi ile işbirliğini durdurun!
    Anti-komünizme fırsat vermeyin!



 


 

 

1824

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sayfalar