Salı Mayıs 14, 2024

Korona Günlerinde İsyan!

Koronavirüsü günlerinde1 kapitalizmin aşkı; yine sermaye birikimidir. Ve her kapitalist birey ya da tek tek tekeller için, bu krizden etkilenmemek ve etkileneleri hızla yutmak ve sermayenin daha da merkezileşmesini sağlamaktır.

2018’in ortalarından beri kriz içinde olan kapitalizmin krizi, dünya sağlık örgütünün Covid-19 olarak adlandırdığı Koronavirüsü nedeniyle daha da derinleşecek ve sermayenin önemli bir bölümü imha olurken, bir bölümü de batanları, tökezleyenleri, sallananları ve ölmek üzere olanları yutarak, sermayelerine sermaye katacaktır. Ve sermaye, salğın hastalık korkusunu; işçi sınıfının daha ağır koşullarda çalışmasına ve sömürülmesine razı etmek için kullanacaktır. Sendika ağaları ve patronlar daha şimdiden kol kola verdiler: “Üretimi devam ettirme” adı altında, işçilerin kendi haklarından kısıtlanmaya razı olmalarını istiyorlar.

Burjuvazi hiç bir koşulda işçi sınıfına karşı mücadeşeyi bırakmaz ve her toplumsal felaketi –ki, bunları kendileri yaratmış olmalarına rağmen- işçiler aleyhine kullanmak ve artı-değer sömürüsünü artırmak için kullanırlar.

Bazı liberallerin ileri sürdüğü gibi, kapitalist sistem, pandemi nedeniyle sağlık sistemini kitleler lehine düzeltme yoluna gitmeyecektir. Sağlık sistemini sosyalistleştirmeyecek, tersine, yine kapitalist tekellerin çıkarları doğrultusunda ve halkın sağlığının zararına yenileme yoluna gidecektir. Ve onun genel eğilimi; salgın hastalık nedeniyle, kitlelerin sağlık koşullarını daha da tehlikeli duruma getirip, sermayenin büyümesi için kullanmaktır. 

Kapitalist sistemde sağlık sistemi, sermaye birikiminin hızlandırmanın bir aracı olmaktan öteye gidemez. 

Liberal aydınların ileri sürdüğü gibi kapitalizm, -bu virüs nedeniyle- “akıllanmayacak”. Onun aklı –sistemin karakteristik işleyişi gereği-, sermaye birikimini büyütmek ve hızlandırmak yönünde çalıştığı için, halkın sağlığını düşünecek kadar işçi sınıfın lehine çalışmaz. Kapitalistin, işçilerin ve emekçilerin sağlığını düşünmesi gibi bir kaygıları yok ve olamaz. Böyle bir kaygıları olsa, kapitalizm olmaz, sosyalizm olurdu.

Koronavirüs salgını nedeniyle, kapitalizm değişmeyecek, halkın lehine reforme olmayacak, tersine, daha bir acımasız ve sömürü ağını yaygınlaştırmış, derinleştirmiş ve ağırlaştırmış olarak, bu krizden çıkacaktır.

1918 İspanyol Gribi salgınından milyonlarca yoksul öldü. Ama kapitalizm kendini işçi ve emekçilerin lehine reforme etmedi, tersine, sermayenin merkezileşmesi olarak yoluna devam etti. Bazı istatistiklerin yüzmilyon “ölü” olarak kayıtlara geçtiği ispanyol gribi yoksul kıyımının, burjuvaziyi, daha fazla, daha hızlı sermaye birikimi politikasından vazgeçirmedi.

Bugün de ,aynı şekilde, burjuvazi yoluna devam edecektir ve kriz nedeniyle bir kısmı büyücek bir kısmı ise batacaktır. Özellikle küçükler, tekelci devlet kapitalizmin desteğinden yoksun olanlar batacak, onların sermayeleri ayakta kalanların sermayelerine eklenerek, kapitalizm kendi yoluna, kendini yenilemiş olarak devam edecektir.

Daha bugünden Alman tekelci devletinin hükümeti açıklama yaptı: Koronavirüs krizi için 500 milyar Avro ayırmışlar. Bu elbette, sağlık sisteminin kitlelerin lehine olarak dönüştürmek için değil, kriz nedeniyle büyük tekellerin yardımına koşmak içindir.

Kapitalizmin yarattığı bütün krizler, işçi ve emekçileri vurmuştur. Bu ister salgın hastalık olsun ister ekonomik kriz olsun, fark etmez. Kapitalist sistem altında bütün felaketler halk içindir. Öncelikle işçi ve emekçileri vurur. İşçiler ve yoksullar ölürken, kapitalistler merkezileşir ve büyürler. Bu, kapitalist sistemin değişmeyen bir yasasıdır.

Küçük burjuva düşünce tarzına sahip olan liberal ye da ondan etkilenen küçük burjuva “sol”cularına söylenecek söz; kapitalizm, halkın lehine “akıllanmaz” ve kapitalizm kendiliğinden asla yıkılmaz. Kapitalizm krizlerden kendini yenileyerek çıkar.

Kapitalist krizi devrimci krize dönüştürmek gerekiyor. Aynı Korona Günlerinde İsyan2 diye sokaklara dökülen Fransız emekçilerinin –sarı yelekliler- yaptığı gibi, kapitalizme karşı mücadeleyi sönümlendirme değil, daha da yoğunlaştırmak ve kitleselleştirerek yagınlaştırmak gereklidir.

Burjuvazi’nin istediği gibi sessiz sedasız ölümü bekleme, demokratik hak ve özgürlüklerin gasp edilmelerine razı olmak değil, virüsün yagınlaşmasına karşı önlemler alarak, emekçiler arasındaki dayanışmaları geliştirerek, kapitalist sisteme karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmek şarttır. 

Korona günlerinde kapitalizmin aşkı; sermaye birikimini merkezileştirerek hızlandırmak ve büyütmek olurken, işçi sınıfını koronavirisüne karşı mücadelesi, kapitalizme karşı mücadeleye dönüştürülmelidir. Çünkü, salgın hastalıkların yayılmasından birinci derecede kapitalist sistem sorumludur. Ve bu sistem, ayakta kaldığı sürece işçi sınıfı ve emekçiler daha büyük felaketlerle karşı karşıya kalacaktır. Ekonomik krizler, çevre feklaketleri, işçi ve emekçilerin artan ölçüde mültecileştirilmesi vb. krizler gidrek büyecek ve işçi sınıfı ve emekçiler için daha büyük yıkım felaketlerine dönüşebilecektir.

Kapitalizmin her türlü krizine karşı, sosyalizm için devrimci krizleri geliştirerek, uluslararası alanda sosyalist devrimleri gerçekleştirmek artık bir elzemdir. 

1 Gabriel Garcia Marquez’in dev eseri “Kolera Günlerde Aşk”ı bu vesileyle anmış olalım.

2 Paris’te binlerce sarı-yelekli hükümetin politikalarını protesto etti. 15.03.2020 günlük haber ajansları ve gazeteler

2600

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

Sayfalar