Cuma Mayıs 3, 2024

Kamaşan Karmaşa:Nesimi ADAY

Sultanahmet'in Canlı Bomba'sı IŞİD sinyalleri vermiş.

"Besle kargayı, oysun gözünü."

Amerika da El Qaide'yi öyle büyütmüştü. SSCB’yi yenecekti. Ama hırsına yenildi. Kurduğu örgüt bumerang etkisi yarattı, 11 Eylül vahşetiyle kendisine döndü.

Türkiye devleti ve hükümetleri uzun yıllar Amerika’nın arka bahçesi oldu. Gençler ‘‘Yankee go home’’ dese de, devlet erki arkadan hep ‘‘pardon’’ dedi. Bir zamanlar NATO’ya girmek, dünyaya karşı ‘erkeklik’ olarak sunuluyordu. Amerika için, Kore’de ‘gazi’ olmakta beis görülmüyordu. Hâlâ hayatta olan Kore Gazileri vardır, ne için savaştığını bilmeyen.

Hem 12 Eylül Darbesi olduğunda ‘bizim çocuklar işi bitirdi’ dememişler miydi?

Memlekette siyasi parti kurmadan önce okyanus geçilip, destur almak geleneğini de hatırlamak gerek. En son AKP kurucuları geçmişti okyanus ötesine. Yani siyasetten, sanata bir çok alanda arka bahçe bahtiyarlığı devam ediyor.

Bütün bu ‘olumsuz’ tabloya ragmen, anket sonuçlarından çıkan Amerikan düşmanlığının hikmetini de anlamak zor ya!..

 

Sonra..

Sonra, muktedirler Amerikan rüyası görmeye başladı.

‘Onlar yapıyor, biz neden yapmayalım’ psikolojisi zehirli bir sarmaşık gibi şişinen egolarını sardı. Amerikalılar’ın ‘iş bitiren çocuları var da bizim yok muydu’ yani. Vardı tabi, siyasal tarihe ‘iyi çocuklar’ olarak geçmişlerdi. Ama Kürtlerle başa çıkamıyorlardı. Soykırım dahil her türlü savaş yöntemini kullanmış, başarılı olamamışlardı. Kürdistan’daki son savaşta, 17.500 faili meçhul cinayet bakiyesi, 40 bin kayıptan ayrı, envanter dışı hesaplanmamış mıydı?

Heyhat,yine de başarılı olamamışlardı.O vakit ‘büyük abi’ yöntemi kullanılacaktı. Ortadoğu’da ne kadar ‘radikal islâmcı’ örgüt varsa ilişkilendiler. Hamas, Müslüman Kardeşler, El Nusra derken IŞİD tam istedikleri gibiydi. Dağda yenişemediği PKK’yi çölde gafil avlayacaklardı. Strateji zekiceydi. Kobanê’deki çılgın savaş bundandı. Ama Dağ, çölün topografyasına güvenmeyince, heves kursakta kaldı. Üstelik sınır boyunda nur topu gibi bir Kürt devleti de kozasını örmeye başladı.

 

Şimdi..

İslâm adına 'kelle' kesen, Ezîdî kadınları köle diye pazarda satan, camileri havaya uçuran, Aleviler’e Kerbela’yı anımsatan cihadist örgüt IŞİD'le başlafı dertte. Sağlanan lojistik desteğin bedeli olarak turizm merkezi Sultanahmet’te, ekonomiyi çökertmek için Canlı Bomba patlattılar. Daha once de Hatay’ın Reyhanlı ilçesini kana bulamışlardı. İki olayın da nedenlerini bilmiyoruz?!

Canlı Bomba DHKP-C'li çıksaydı ne güzel olacaktı değil mi? Hem üstlenmişlerdi de. Kadın Dersimli ve Aleviydi. Üstelik de polis, hamile olduğunu söylemişti. Tam da ‘bizim çocukların’ fıtratına göre bir siyaset malzemesi.

Gündem değiştirmek için şaşkınlıkla ajan/itirafçı Kürtlere bomba ısmarlamaya kalktılar. Alışveriş merkezinde bomba patlatıp, PKK'ye yüklenecekti. Örnekleri de vardı, Halk Otobüsü’ne molotof atmış, genç bir kadını yakıp, örgütün üstüne atmışlardı. Yıllar sonra molotofu atanın MİT elemanı olduğu ortaya çıktı. O dümenin ekmeğini, basına yağlatıp uzun süre yemişlerdi.Ama bu defa da felek yüzlerine gülmedi.

 

Dünya nasıl görüyor...

Takip edebildiğimiz kadarıyla, hükümet dünya aleme rezil rüsva olmuş. Cihadist örgütlerle ilişkilerini herkes biliyor. Din adına vahşet yapanların hamisi olarak mimlenmiş durumdalar. Charlie Hebdo katliamını yapan Kuaçi kardeşler için gıyabi cenaze namazı kılınıp, AKP’li belediyeler tarafından bilboardlara şehadet ilanları asılıyor. Akıttıkları timsah gözyaşlarını da kimse yemiyor tabi.

 

Örneğin..

Geçen yıl internete düşen tapelerin birinde THY'le,Boko Haram'a mühimmat yollandığına dair konuşma vardı. Unutuldu sanılmıştı. Ama gerçek kendini acıyla hatırlattı. Boko Haram, bir kasabayı yok edip, binlerce mâsum insanı katletti.

2014’te dekız çocuklarını kaçırıp, 'İslâm dinine hizmet' adına satmıştı bu örgüt ve geçtiğimiz günlerde 10 yaşında Canlı Bomba olarak patlatılan bir kız çocuğunun haberini okuduk, izledik dehşetle.

Kadınlara yönelik şiddet ve cinsiyetçi ayrımlar, Bakara Sûresi’nden beri ilgilerini çekmiyordu. Kadını, erkeğin kullanabileceği özel mülkiyet olarak kavramlştıran şeriat hükümleri işlerini kolaylaştırıyordu.

Ama kadına bakış açısındaki 'sakatlığın' felsefi bağlamı, ekşimtrak tad bırakıyor artık.‘Cennetin anaların ayakları altında olduğu’ hâdisi iştahla dillendirilmesine rağmen, kadını kamusal alandan dıştalayan politikalar izleniyor. Müslüman mahallesi, kadınlar çalışmasın, ‘‘çalışan kadın fuhuş yapar’’ diyen ‘âhlak dışı’ zihniyeti suskunlukla izledi. Bu suskunlukları, aynı sapık kişinin ‘‘6 yaşını doldurmuş kız çocuklarıyla evlenilebilir’’ beyanı verdiği zaman da devam etti.Çocuklara, kamuoyu önünde, aleni olarak cinsel istismarda bulunan bu adam için adalet mekanizmaları hâlâ çalıştırılmadı.

 

Samimi değiller..

Bu arada, kadınların çalışmaması yönünde uyarılarda bulunanların, kendi kızları şirket ve devlet yönetiyor, bazıları da milletvekili, bakan olarak bu dıştalayıcı koro içinde yerlerini alıyor. Kendi inançdeğerlerine saldırı veya eleştiri olduğunda Beyazıt Meydanı’nı ayağa kaldıranlar, ‘öteki’ kadın ve çocuklara yapılan vahşete karşı ise suskun kalmayı tercih ediyorlar. Bir islâmi kavram olarak takkıyenin irinli patolojisi mi demeli!

 

Başka..

Bir mezhebin inancını devlet dini yapıp -ki ataları da öyle yapmıştı-, diğerinin ibadet mekânına gecekondu muamelesi yapıyor, Aleviler’den alınan vergilerle, sadece Sünniler’i istihdam ediyorlar. Kızılbaşlar’ın kadınlarını, Ehl-i Sünnet’e ‘helal’ gören Şeyhülislâm ve devamı olan Diyanet’in tarafgirliği ortada.Onların nazarında cemevi, cümbüş evi değil miydi zaten? Çünkü orada saz çalınıyordu. Sanatla ibadet yapılmaz diye diretiyorlardı kendilerine. Ama cemaatine zikir (ibadet dansı) yaptırırken cinsel münasebete giren tarikat şeyhlerini sessizce izlediler.

 

‘Eloğlu’ ne yapıyor..

Museviler ve hıristiyanlar dinlerini anlatmak için sanatın bütün olanaklarını ustaca kullanıyor, görsel, işitsel ve yazınsal sanatlarla yıllardır dinin propagandasını ve ticaretini yapıyorlar. Bu aralar gösterimde olan ‘’Exodus: Tanrılar ve Krallar’’ filmi iyi bir örnek. Filmde Musa, Tanrı’ya kafa bile tutuyor. Reklamın fendi, bağnazı yendi misali.

Peki ya islâm dinini ve peygamberini anlatan kaç sanat eseri var? Sinemadan örnek verelim.Müslüman ülkelerin TV’leri kırk yıldır, Meksikalı Anthony Quinn'in oynadığı "Çağrı –The Mesaj" filmiyle idare ediyor. Her Ramazan orucunda ve Kandil gecelerinde aynı film gösteriliyor. 

Hollywood yapımı filmlerde Hz. Musa ve Hz. İsa propagandası ustaca yapılırken, Müslümanlar Hz. Muhammed'in değil filmini çekmek, çizimine/portresine (hakarete deği) bile tahammül gösteremiyorlar. Fransa’nın 11 Eylül’ü olarak tarihe geçen Charlie Hebdo katlimamı ‘tahammüllerinin’ son örneği.

‘Medeniyetler çatışması’ yaratacak boyutta travma yaratan bu rezaletlerden sonra da kalkıp müslümanlara düşmanlık yapmayın, biz güzel, hoş bir diniz, hem son peygamber de bize geldi falan diyerek, diyanete kem küm mesajları verdiriliyor. 

 

Karmaşa ve kamaşma..

Muktedirlerin sazı artık düzen tutmuyor. Düzenin sosyolojik kontrolünü elinde tutan otoritenin freni boşalmış. Çünkü hırslarından, göz kamaştıran karmaşanın ontolojisini anlayamıyorlar.Saray ve makam; gücün kaotik şekerlemesi, düş için tatlı gerekçe yaratıyor. Dogmanın olanak daraltan pratiği gelecek tasarımı üretmiyor. Metafizik yoğunlukları, sosyolojik karmaşayı anlama yetilerini de köreltiyor.

Bu durumda karmaşanın kontrol edilmesi için felsefenin olanaklarına ihtiyaç var. Ama felsefeyi okullardan başlamak üzere, toplumsal alanda, dine tahvil ettiler.

Şimdi dünyayı anlamaları daha da zor olacak.

 

67331

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar