Perşembe Mayıs 16, 2024

Gökkuşağına Bakalım, Kavgaya Duralım! (İvana Roşin)

Faşizmin yükseldiği her dönemde devletler “lanetlilere” saldırmaya başlar. Yeryüzünün lanetlileri, devletin kirli yüzünü maskelemesi için her dönem elverişlidir.

Ülkemiz yine böyle günlerden geçmektedir. Ekonominin battığı, içte de dışta da çöküşün yaşandığı, demokratik hakların gasp edilmeye çalışıldığı bugünlerde yeryüzünün lanetlileri, faşist TC devletinin ilk hedefi olmuştur. “Teröristler”, seks işçileri ve LGBTİ+lar…

Üniversitelerde süren direnişlerin hedef tahtasına “sapkınlar” diyerek LGBTİ+lar oturtulurken, hükümetin Gülen Cemaati ile arasının açılmasından sonra yeni flörtü İsmailağa Cemaati’nden sarıklı cübbeli bir güruh trans seks işçilerinin yaşadığı Bayram Sokak’a gelerek “Ölüm var, Allah var, zina yapmayın” diye madi çark atmıştır.

Yüzümüzü eğdireceklerini düşünenler başımızın ne kadar dik olduğunu gördükçe titremektedirler. Titredikçe saldırganlaşmaktadırlar… Zira LGBTİ+ aktivistlerin gözaltına alınmaları, gözaltında itiraf ettiler, çözüldüler diyerek dışarıda direnişte olanların gözünden düşürülmeye çalışılmaları ve gözaltında tehdit edilmeleri ilk değildir, tesadüf değildir.

Ankara’da, Eskişehir’de sokaklara asılan afişler aklımızdadır. Trans Onur Yürüyüşü’nün tertip komitesinden yoldaşlarımızın sivil polislerce tehdit edildiği, “cebine uyuşturucu koyar sonra da tutuklarım” dedikleri kulaklarımızdan silinmemiştir. Katledilenlerin de, katledilme ve tecavüz tehditleriyle psikolojik işkenceye maruz bırakılanların da gözlerini unutmuyoruz.

Polisin, devletin ve çetelerin bu tehditleri karşısında madilik lubunyalığın şanındandır. Ancak madiliğimiz de butlaşmak zorundadır. Derneklerin, aile gruplarının yaptıkları demokratik çağrılar önemlidir. Demokratik eylemlerle hak aramak önemlidir. Toplumsal barış mücadelesi önemlidir. Ancak karşımızdaki gücün farkına varmalıyız. Toplumsal bir barışın ön koşulu ülkemizde yoktur. Karşımızda en vahşi şekliyle saldıran faşist bir devlet bulunmaktadır. Faşizme karşı mücadele şugariyetle verilemez.

Bir, iki, üç daha fazla Stonewall! 

LGBTİ+ların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, demokratikleşme ve insan hakları mücadelesidir ve bu mücadelenin vazgeçilemez bir parçasıdır. Ancak ülkemizde hiç kimsenin ifade ve örgütlenme özgürlüğü yoktur.

Kapatılan partiler, mühürlenen dernekler, bombalanan gazeteler, kurşunlanan gazeteciler, işkencede kaybedilen devrimciler vardır. Arkadaş Z. Özger’in nasıl ve neden aramızdan gencecik ayrıldığını hatırlayalım ve gökkuşağına bakalım. Hande Kader’in nasıl ve neden aramızdan gencecik ayrıldığını hatırlayalım ve gökkuşağına bakalım. Ahmet’in, Roşin’in, Efe’nin, Sevda’nın… Mezarlarından bağırıyorlar ve adalet istiyorlar!

Sadece yasal tanınma için mücadele etmiyoruz. Bu işin bir parçası. Heteroseksizme ve ikili cinsiyete dayalı bu düzenin değişmesi için mücadele ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki, ilk fırsatta dişimizle tırnağımızla kazandığımız haklarımızı çorlamaya çalışacaklar. Özgürlük ve adalet için mücadele ediyoruz. Yıllardır süren aşağılanma, katledilme ve şiddet karşısında adalet için ezilenlerin şiddetini yükseltmeliyiz. Stonewall Direnişi’ni hatırlayalım. O molotoflar atılıp arabalar yakılmasaydı bir Onur Yürüyüşümüz olacak mıydı? Şimdi Stonewall’den daha fazlasını yapmak zorundayız.

Aramızdan ayrılanları, gücümüzü ve direnişlerimizi hatırlarken aklımızda olsun slogan atmak elbette önemlidir, elbette önemlidir sokağa çıkmak ve açıklamalar yapmak. Ancak yeterli midir? Değildir! Sadece son günlerde değil çok uzun zamandır yeterli değildir.

Devlet ve onun bugünkü temsilcisi AKP-MHP faşist ittifakı yine, yeni, yeniden halkı kandırmak, akılları bulandırmak, muhalefeti bastırmak hırsıyla topyekün saldırıya geçmiştir. Eli palalı çetelerin eylemlere saldırması an meselesidir.

Gezi Direnişi’nde sokağa saldıkları çeteler daha dün silahlı fotoğraflarla tehditlere başladılar. Onur Yürüyüşü’nü, kadınların ve LGBTİ+ların şiddete karşı yaptıkları eylemleri, üniversitelerdeki direnişleri, fabrikalardaki isyanları hep aynı yalanla kriminalize etmeye çalışan devlet medyasıyla, bakanıyla, rektörüyle görevdedir. Çünkü bizim varoluşumuz bu devletin varoluşuyla çelişmektedir.

Aynı dili konuşmak, aynı şekilde dans etmek, aynı şarkıları söylemek, aynı şekilde sevip sevişmek zorunda olmadığımız için çelişmektedir. Basit bir “farklılıklara tahammül” meselesi değildir ortada olan. Kimseden tahammül beklemiyoruz.

Ortada olan onur ve özgürlük meselesidir. Devletin normaline karşı yaşamın normali meselesidir. Devletin vicdanı yoktur, devletin utanması yoktur, devlet halka karşı sorumluluk taşımaz. Bu nedenledir ki şarjörlerimize aşkımızı, gökkuşağını doldurmanın vaktidir. Namlularımızı bizi yok etmeye çalışanlara çevirmenin vaktidir.

Heteroseksizm bir sistem meselesidir. Bedenlerimizi de aşkımızı da hapsetmeye çalışan bu sistemin yıkılması için bir dönemin gazete manşetlerine yansıyan travesti dehşetinin yani en şugar madiliğimizin vaktidir.

Bugün “LGBTİQ+lara yönelik ayrımcı söylemleri kınıyoruz” diyerek faşist TC devletini sözde kınayanlar kendi ülkelerinde her yıl katledilen translar için gerçek adaleti sağlamış mıdır? Milyonlarca sığınmacı lubunyanın kamplarda ve göç yollarında çektiklerinin esas sorumlusu zaten bu emperyalist güçler ve onların bizim topraklarımız üzerinde sürdürdükleri sömürü politikaları değil midir? Homo/transfobiyi bu yollarla oryantalleştirip kendi günahlarını örtebileceklerini sanıyorlar. Oysa durum aşikardır! Ne emperyalist devletler ne de onların sömürgeleri bize gerçek bir özgürlüğü sağlayabilir. Biz onların varlık nedeniyle çelişmekteyiz, özel mülkiyetçi ataerkil sistemle çelişmekteyiz!

Özsavunmamız her daim “dehşet” ya da “terör” olarak anılacaktır. Oysa esas teröristin kim olduğunu çok iyi bilmekteyiz. Esas terörist yargısıyla, kolluğuyla, SADAT’ıyla, türlü sivil çeteleriyle, dayattığı ahlak anlayışıyla, patronlarıyla devlettir.

Devlet Kürde, Aleviye, Ermeniye, heteroseksüel na-trans kadınlara, köylüye, sığınmacıya, çevreciye, işçi ve emekçilere neyi layık görüyorsa onun katlarca fazlasını biz lubunyalara layık görmektedir. O halde heteroseksüel na-trans kitlelerin de bizim verdiğimiz mücadeleden çıkarları oldukça yüksektir. Faşizme karşı birlikte madiliğe tikelmek özgürlüğe şanlamanın tek yoludur.

İvana Roşin

(*Lubunca kelimelerin anlamlarını öğrenmek lubunya yaşam tarzını, kültürünü daha yakından tanımak isteyenler internet üzerinden lubunca sözlüğe bakabilirler.)

2018

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Sayfalar