Çarşamba Mayıs 15, 2024

Gökkuşağına Bakalım, Kavgaya Duralım! (İvana Roşin)

Faşizmin yükseldiği her dönemde devletler “lanetlilere” saldırmaya başlar. Yeryüzünün lanetlileri, devletin kirli yüzünü maskelemesi için her dönem elverişlidir.

Ülkemiz yine böyle günlerden geçmektedir. Ekonominin battığı, içte de dışta da çöküşün yaşandığı, demokratik hakların gasp edilmeye çalışıldığı bugünlerde yeryüzünün lanetlileri, faşist TC devletinin ilk hedefi olmuştur. “Teröristler”, seks işçileri ve LGBTİ+lar…

Üniversitelerde süren direnişlerin hedef tahtasına “sapkınlar” diyerek LGBTİ+lar oturtulurken, hükümetin Gülen Cemaati ile arasının açılmasından sonra yeni flörtü İsmailağa Cemaati’nden sarıklı cübbeli bir güruh trans seks işçilerinin yaşadığı Bayram Sokak’a gelerek “Ölüm var, Allah var, zina yapmayın” diye madi çark atmıştır.

Yüzümüzü eğdireceklerini düşünenler başımızın ne kadar dik olduğunu gördükçe titremektedirler. Titredikçe saldırganlaşmaktadırlar… Zira LGBTİ+ aktivistlerin gözaltına alınmaları, gözaltında itiraf ettiler, çözüldüler diyerek dışarıda direnişte olanların gözünden düşürülmeye çalışılmaları ve gözaltında tehdit edilmeleri ilk değildir, tesadüf değildir.

Ankara’da, Eskişehir’de sokaklara asılan afişler aklımızdadır. Trans Onur Yürüyüşü’nün tertip komitesinden yoldaşlarımızın sivil polislerce tehdit edildiği, “cebine uyuşturucu koyar sonra da tutuklarım” dedikleri kulaklarımızdan silinmemiştir. Katledilenlerin de, katledilme ve tecavüz tehditleriyle psikolojik işkenceye maruz bırakılanların da gözlerini unutmuyoruz.

Polisin, devletin ve çetelerin bu tehditleri karşısında madilik lubunyalığın şanındandır. Ancak madiliğimiz de butlaşmak zorundadır. Derneklerin, aile gruplarının yaptıkları demokratik çağrılar önemlidir. Demokratik eylemlerle hak aramak önemlidir. Toplumsal barış mücadelesi önemlidir. Ancak karşımızdaki gücün farkına varmalıyız. Toplumsal bir barışın ön koşulu ülkemizde yoktur. Karşımızda en vahşi şekliyle saldıran faşist bir devlet bulunmaktadır. Faşizme karşı mücadele şugariyetle verilemez.

Bir, iki, üç daha fazla Stonewall! 

LGBTİ+ların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, demokratikleşme ve insan hakları mücadelesidir ve bu mücadelenin vazgeçilemez bir parçasıdır. Ancak ülkemizde hiç kimsenin ifade ve örgütlenme özgürlüğü yoktur.

Kapatılan partiler, mühürlenen dernekler, bombalanan gazeteler, kurşunlanan gazeteciler, işkencede kaybedilen devrimciler vardır. Arkadaş Z. Özger’in nasıl ve neden aramızdan gencecik ayrıldığını hatırlayalım ve gökkuşağına bakalım. Hande Kader’in nasıl ve neden aramızdan gencecik ayrıldığını hatırlayalım ve gökkuşağına bakalım. Ahmet’in, Roşin’in, Efe’nin, Sevda’nın… Mezarlarından bağırıyorlar ve adalet istiyorlar!

Sadece yasal tanınma için mücadele etmiyoruz. Bu işin bir parçası. Heteroseksizme ve ikili cinsiyete dayalı bu düzenin değişmesi için mücadele ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki, ilk fırsatta dişimizle tırnağımızla kazandığımız haklarımızı çorlamaya çalışacaklar. Özgürlük ve adalet için mücadele ediyoruz. Yıllardır süren aşağılanma, katledilme ve şiddet karşısında adalet için ezilenlerin şiddetini yükseltmeliyiz. Stonewall Direnişi’ni hatırlayalım. O molotoflar atılıp arabalar yakılmasaydı bir Onur Yürüyüşümüz olacak mıydı? Şimdi Stonewall’den daha fazlasını yapmak zorundayız.

Aramızdan ayrılanları, gücümüzü ve direnişlerimizi hatırlarken aklımızda olsun slogan atmak elbette önemlidir, elbette önemlidir sokağa çıkmak ve açıklamalar yapmak. Ancak yeterli midir? Değildir! Sadece son günlerde değil çok uzun zamandır yeterli değildir.

Devlet ve onun bugünkü temsilcisi AKP-MHP faşist ittifakı yine, yeni, yeniden halkı kandırmak, akılları bulandırmak, muhalefeti bastırmak hırsıyla topyekün saldırıya geçmiştir. Eli palalı çetelerin eylemlere saldırması an meselesidir.

Gezi Direnişi’nde sokağa saldıkları çeteler daha dün silahlı fotoğraflarla tehditlere başladılar. Onur Yürüyüşü’nü, kadınların ve LGBTİ+ların şiddete karşı yaptıkları eylemleri, üniversitelerdeki direnişleri, fabrikalardaki isyanları hep aynı yalanla kriminalize etmeye çalışan devlet medyasıyla, bakanıyla, rektörüyle görevdedir. Çünkü bizim varoluşumuz bu devletin varoluşuyla çelişmektedir.

Aynı dili konuşmak, aynı şekilde dans etmek, aynı şarkıları söylemek, aynı şekilde sevip sevişmek zorunda olmadığımız için çelişmektedir. Basit bir “farklılıklara tahammül” meselesi değildir ortada olan. Kimseden tahammül beklemiyoruz.

Ortada olan onur ve özgürlük meselesidir. Devletin normaline karşı yaşamın normali meselesidir. Devletin vicdanı yoktur, devletin utanması yoktur, devlet halka karşı sorumluluk taşımaz. Bu nedenledir ki şarjörlerimize aşkımızı, gökkuşağını doldurmanın vaktidir. Namlularımızı bizi yok etmeye çalışanlara çevirmenin vaktidir.

Heteroseksizm bir sistem meselesidir. Bedenlerimizi de aşkımızı da hapsetmeye çalışan bu sistemin yıkılması için bir dönemin gazete manşetlerine yansıyan travesti dehşetinin yani en şugar madiliğimizin vaktidir.

Bugün “LGBTİQ+lara yönelik ayrımcı söylemleri kınıyoruz” diyerek faşist TC devletini sözde kınayanlar kendi ülkelerinde her yıl katledilen translar için gerçek adaleti sağlamış mıdır? Milyonlarca sığınmacı lubunyanın kamplarda ve göç yollarında çektiklerinin esas sorumlusu zaten bu emperyalist güçler ve onların bizim topraklarımız üzerinde sürdürdükleri sömürü politikaları değil midir? Homo/transfobiyi bu yollarla oryantalleştirip kendi günahlarını örtebileceklerini sanıyorlar. Oysa durum aşikardır! Ne emperyalist devletler ne de onların sömürgeleri bize gerçek bir özgürlüğü sağlayabilir. Biz onların varlık nedeniyle çelişmekteyiz, özel mülkiyetçi ataerkil sistemle çelişmekteyiz!

Özsavunmamız her daim “dehşet” ya da “terör” olarak anılacaktır. Oysa esas teröristin kim olduğunu çok iyi bilmekteyiz. Esas terörist yargısıyla, kolluğuyla, SADAT’ıyla, türlü sivil çeteleriyle, dayattığı ahlak anlayışıyla, patronlarıyla devlettir.

Devlet Kürde, Aleviye, Ermeniye, heteroseksüel na-trans kadınlara, köylüye, sığınmacıya, çevreciye, işçi ve emekçilere neyi layık görüyorsa onun katlarca fazlasını biz lubunyalara layık görmektedir. O halde heteroseksüel na-trans kitlelerin de bizim verdiğimiz mücadeleden çıkarları oldukça yüksektir. Faşizme karşı birlikte madiliğe tikelmek özgürlüğe şanlamanın tek yoludur.

İvana Roşin

(*Lubunca kelimelerin anlamlarını öğrenmek lubunya yaşam tarzını, kültürünü daha yakından tanımak isteyenler internet üzerinden lubunca sözlüğe bakabilirler.)

2012

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

Sayfalar