Pazar Mayıs 19, 2024

Emperyalizm ve Ortadoğu -3- Müslüm Elma

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Nitekim Türk devletinin, gerek Suriye’de ve gerekse Irak’ta esas hedefinin PKK ve PKK’ye paralel hareket eden yurtsever Kürt güçleri olduğu açıktır. “Osmanlı’da oyun çoktur” söylemi bugün pratik olarak yine gündemdedir. Türk devleti, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani aracılığıyla Kürt kazanımlarını yok etmeye, Kürtler lehine bölgede ortaya çıkan yeni olanakları etkisiz kılmaya çalışıyor. Bu konuyu ayrı bir başlık altında ele alacağımız için şimdilik geçiyoruz.

Diğer bazı gerçeklere gelince; her şeyden önce, hiçbir şey bir anda oluşmaz. Her şey belli tarihsel koşullar içinde şekillenir. Bu şekillenişin mutlaka iç ve dış nedenleri vardır. Eğer nesnel koşullar mevcut değilse, iradi zorlamalarla toplumsal değişimler yaratılamaz, geniş yığınlar belli amaçlar için harekete geçirilemez.

Bugün IŞİD denilen örgütün Müslüman halklar arasında bu denli destek bulmasının iç ve dış koşulları vardır. Bu koşulların başında emperyalistlerin bölgeye müdahaleleri, yeraltı-yerüstü zenginlik kaynaklarını talan etmeleri gelmektedir. Bu müdahaleler, bölge halklarının daha da yoksullaşmasına yol açmaktadır. Bölgede burjuva demokratik devrimlerin yaşanmaması, demokratik hak ve özgürlüklerin yok denilecek derecede az olması, feodal kalıntıların, dini gericiliğin sosyal ve siyasal yaşamda etkin olması, IŞİD vb. Ortaçağ zihniyetiyle beslenen oluşumların ortaya çıkmasına nesnel bir zemin sunmaktadır. Dolayısıyla, IŞİD olgusunu emperyalistlerin bölgedeki baskı ve sömürü politikasında bağımsız düşünemeyiz. IŞİD olgusunu bölgedeki demokratik, laik-ilerici ve sosyalist hareketlerin zayıf olmasından bağımsız düşünemeyiz.

Tarih boşluk tanımıyor. Sosyalist maskeli bürokratik burjuva diktatörlüklerin yıkılmasıyla birlikte, emperyalist-kapitalist sistem ve dünya gericiliği bilimsel sosyalist fikirlere karşı her cephede saldırıya geçti. Sosyalist maskeli bürokrat burjuvaların sosyalizm adına yıllarca işledikleri suçların kitleler nezdinde yaratmış olduğu prestij kaybına, bir de emperyalistlerin ideolojik saldırıları eklendi. Diğer bir ifadeyle, iç ihanetle dış saldırılar birleşince, bu prestij kaybının boyutu daha da genişledi. Hiç şüphesiz Ortadoğu ve yakın çevresinde doğan bu boşluğu İslamcı hareketler doldurdu. Filistin hareketinde olduğu gibi geçmişin ilerici-laik hareketleri dahi dini gericiliğin etki alanına girdiler. Emperyalistlerin bu hareketlerin gelişmesinde oynamış olduğu rolü Afganistan pratiğinde ortaya koymuştuk, yeniden tekrar yapmayacağız.

Gelinen aşamada IŞİD gibi karşı-devrimci güçler şahsında İslami cephede yaşanan tartışmalara dair de bir kaç söz söylemek istiyoruz: Kimi İslami çevreler IŞİD’in pratiğinin İslamiyet’le asla bağdaşmadığını ileri sürerken, daha objektif bir çizgide bakanlar ise, bunun İslam’la bir bağının olduğunu ileri sürmektedirler. İddialarını ise, İslam tarihinde peygamberin damadı ve torunlarının katledildiği, kadınların konumunun değiştiği, yaşanan iç iktidar hesaplaşmalarının sayısız insanın yaşamına mal olduğu gerekçelerine dayandırmaktadırlar. Bizce de gerçeğe daha yakın olan ikinci görüştür. Dolayısıyla IŞİD İslam değildir, yaklaşımı doğru bir yaklaşım olmadığı gibi, ikna edici de değildir. Doğru tutum; bu pratiklere kaynaklık eden ideolojik zeminin sorgulanmasıdır.

“Müminlere karşı şefkat, kafirlere karşı şiddet” zihniyeti İŞİD gibi, Boko Haram, El Şabab, El Kaide vb. oluşumların ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Dünya İslam Alimleri Birliği Başkan Yardımcısı Yusuf El Kardavi şöyle diyor: “Suriye’deki kız çocukları cihatçılara helaldir. Savaşta siviller öldürülür. Eğer masumsa zaten cennete giderler.” Şu bir gerçek ki; yukarıda adını saydığımız örgütlerin toplu katliamlar yapması, başka dinlerden ve mezheplerden kadınların, çocukların kaçırılması (Şengal’de işlenen vahşet yakın tarihimizin en acı örneklerinden biridir) her türlü insanlık dışı uygulamaya maruz bırakılması tam da yukarıdaki anlayışın ürünüdür. Bu anlayış sahipleri İslam’ı bağnaz bir tarzda yorumluyorlar demekle İslam’ı aklamış olmuyorlar. Örneğin; çağımızda kafa kesmek derken akla ilk Müslümanlar geliyorsa, tüm samimi ve dürüst inançlı insanların, bu anlayışa kaynaklık eden nedenleri sorgulaması gerekir. Ki; bu sorgulama bugün belli kesimler tarafından yapılıyor ve yapılmak zorundadır. Duyarlı kimi yazarlar tarafından yapılan şu değerlendirmeler, gelinen aşamada işin vardığı tehlikeli boyut hakkında bize ikna edici veriler sunmaktadır: “Eskiden Allahu Ekber sesi duyulunca insanlar ibadet için camiye koşuyordu, şimdi Allahu Ekber sesi duyulunca insanlar kaçıyor, sığınacak yer arıyor.”

Çünkü, bu güçler tarafından tüm cinayetler “Allahu Ekber” nidaları eşliğinde yapılıyor. Bugün yaşanan gerçek tablo bu. Eğer gerçekleri olgularda arayacaksak -ki aramamız gerekir- o zaman hiç kimse bu tablo karşısında kör-sağır-dilsiz rolüne bürünemez. Gerçekleri görme yerine bağnaz ve soyut argümanlarla karşı savunmaya geçmek; en başta inanç ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde inanan tüm samimi Müslümanlara karşı saygısızlıktır. Dahası gerçekler inkar edilerek, yanlışlara karşı mücadele edilemez.

Burada görülmesi ve pratik tutum alınması gereken diğer bir başka gerçek ise; bu karşı-devrimci örgütlenmelerin pratiğinden hareketle Müslüman halklara karşı oluşan ön yargıdır. Bu ön yargılı tutumlara karşı net bir duruş sergilemek gerekir. Her Müslüman’ı IŞİD’çi görme anlayışı ön yargılı ve tehlikeli bir anlayıştır. Bu anlayış farklı inançlarda, dinlerde halkların birlikte yaşamasını objektif olarak ortadan kaldıran bir anlayıştır. Özünde IŞİD gibi karşı-devrimci güçlerin değirmenine su taşıyan bir anlayıştır. Kaldı ki; soruna biraz daha soğukkanlı ve objektif bakan herkes bugün IŞİD’e karşı ağırlıklı olarak savaş yürüten güçlerin önemli bir bölümünün kendisini Müslüman olarak ifade ettiği gerçeğini de görecektir.

Özet olarak; dikta rejimleriyle yönetildiği, demokratik hak ve özgürlüklerin yok denilecek derecede az olduğu, hırsızlığın-çürümüşlüğün neredeyse gelenek haline geldiği bir bölgede böylesi bağnaz, gerici hareketlerin ortaya çıkması bir ölçüde kaçınılmazdır. Sorunun altında yatan ideolojik-siyasal-ekonomik nedenleri bulunup ortaya çıkarılmazsa, çözüme dair ortaya objektif bir reçetede de konulamaz. Hiç şüphesiz bugüne kadar bu konuda en gerçeğe yakın-uygun çözüm önerileri yurtsever, devrimci-demokratik, sosyalist güçler tarafından ortaya konuldu. Şimdi yapılması gereken bölgede bu gerici güçlerin etki alanlarını daraltmak için, daha esnek ittifak politikalarıyla en geniş kesimlerin bir araya getirilmesini sağlamaktır. Yine bölgedeki laik ve ilerici güçlerin mücadelesine destek sunmaktır. Bölgedeki halklar arasında gerçek manada bir birliğin sağlanması, dinsel ve mezhepsel çatışmaların engellenmesi ancak bu güçlerin bölge siyasetinde etkin bir konuma gelmeleriyle mümkün olabilir. (Bitti)

45530

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Sayfalar