Cumartesi Mayıs 18, 2024

Devlete mi yönelmeli yoksa Erdoğan’a mı?

 AKP bugün devletin yönetsel organları olan yürütme, yasama ve yargıya hâkim durumda, ancak devletin önemli mevzilerinde hâlâ CHP, MHP ve diğer hâkim sınıf kanatlarında etkinliği var. Devlet denince, çıkarlar birleşince egemenlerde akan sular durur, devreye ordu, polis yargı girer.   Devleti 'koruma 'adına katliamda, zulümde, işkencede,  sokak ortalarında yargısız infazda sınır tanınmaz.  Kadınlarımızın öldürülmüş bedenlerine insanlığa sığmayan alçak bir şekilde tecavüz edilir, meydanlarda 'korku salma ' adına bedenleri teşhir edilir.  Faşizm bir devleti tüm kurumlarıyla yönetme şeklidir. Bazen ' ehveni-şerdir, bazen ise bugün olduğu gibi hiçbir yasa  - kural ve Parlamento ahırı gibi kurumları tanımaz, yüzündeki maskeyi indirir, açık faşizmi ezilen halklara reva görür. Devlet varsa gerisi detaydır, devlet tüm parti ve kurumlardan önde gelir devleti korumak ve yaşatmak için her tür katliam vahşet, zulüm gereklidir. Devlet burada sınır tanımaz, devlet artık kendisine karşı olanlara, demokrasi ve özgürlük isteyenlere karşı tankıyla, topuyla, savaş uçaklarıyla, köyleri, ormanları yakmayla cevap verir. Sindirmeyi, korkutmayı, ulusları birbirine düşman etmeyi, ezilen halkları dinlere, ırklara, renklere, cinsiyet ayrımına bölerek 'böl –parçala- yönet ‘meyi en uç noktada devreye sokar.

 Bunlar yetmezmiş gibi emperyalist devletlerin gizli servisleri devreye sokulur,  Türk istihbarat servisleriyle ortaklaşa karanlık örgütler halklarımıza karşı kurulur, silahlandırılır, eğitilir ve servis edilirler. Piyasaya sürülen bu karanlık güçlerin birinin ismi TİT, IŞİD, EL NÜSRA olur. Bu karanlık güçler hedef saptırmak, kanlı faşist rejimi okun hedefinden çıkarmak için, din, ırk, mezhep ve cinsiyetçilik üzerinden saldırılar, katliamlar başlatırlar. Hedef ve yön saptırarak kaos ve korku toplumu yaratmayı amaçlarlar. Devletin istihbarat örgütleri ve emperyalist gizli servisler bu karanlık faşist, katil örgütlerin, yolunu, hedefini belirler, organizasyonu yaparlar. Kısacası, faşist diktatörlükle yönetilen 'devleti korumak ve kollamak için '  hangi çirkeflik, katillik… gerekliyse yerine getirilir. Yüz yıllık tarihimize baktığımızda ittihat ve terakkiden günümüze hep aynı yol, yöntem ve sonuçta halkların toplu katliamını görürüz.

 Türkiye halkları ve Kürdistan halkı faşist Türk devletiyle öyle veya böyle mutlaka ama mutlaka hesaplaşmak, hesap sormak zorundadır. Bu hesap sormayı Türk devletinden ayrı tutarsak, bir partiye veya o partinin başını çeken iktidara hâkim faşist bir bireye indirgersek, açık ki o zaman sapla -samanı birbirine karıştırmış oluruz. Diyelim ki, Saraydan faşist ırkçı bir Panislamizm -Pantürkizm gitti, değişen gerçekten ne olacak? Demokrasimi gelecek, özgürlükler mi verilecek, halklara tam eşitlik mi sağlanacak, kadınların cinsiyetçi ayrımcılığına son mu verilecek, Aleviler başta olmak üzere azınlık inançlar üzerinde asırlardır devam eden zulüm son mu bulacak? Evet değişen ne olacak?

Açıkçası, diğer yazılarımda belirttiğim gibi ülkemizde faşizm gelip geçici bir olgu değildir.  İktidarların değişmesiyle devletin idari-yönetsel şekli bizim gibi ülkelerde değişmez. Türkiye ve Kürdistan devrimcilerinin yanıldığı, kavrayamadığı ve bu sebeple devletle iktidarı eş anlamda görerek , 'kötüler içerisinden iyiyi seçmeyi demokrasi mücadelesi' görmektedirler. Anlayış bu olunca devrimi geleceğe erteleme bazılarında objektif olarak ortaya çıkıyor, bazılarındaysa bununla yetinme yasalar ve yasalcılık esas alınarak reformist, uzlaşmacı bir çizgi ortaya çıkıyor.

  Tamda burada devletin dayattığı yasaları tanıma ya da tanımama, 'uysal yaramaz ama düzen sınırlarını aşmayan çocuklar ' olarak kalıp kalmama gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Devrimci güçler arasında iki ana akım ortaya çıkıyor. Eğer ki iki ucu boklu değneği kabul etmiyor, ille de bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ısrar diyorsak zulme isyan diyen, direnerek kazanımlar elde eden, kirli gerici haksız savaşa karşı, haklı, aktif -etkin bir direniş sergileyen Kürdistan ve Türkiye ihtilalci hareketlerin yanında yerimizi almalıyız. Gerisi detay ve lafı güzaf etmek, yaşanan altüst oluşları doğru okuyamamaktır.

    HDP’ye gelince, HDP bugün demokrasi güçleri içerisinde yasal alanda yer alan en etkin güçtür. Bu anlamda HDP’ye sahip çıkılmalı, yapılan her tür saldırıya karşı korunmalı, yanında olunmalıdır. Bu ve buna benzer mevziler korunmalı hatta olanaklar elverdiğince genişletilmelidir. Ancak faşizme karşı mücadelede, HDP ve diğer demokratik parti, sivil toplum örgütleri ve de sendikalar bu savaşın öznesi olamazlar. Kirli, haksız bir savaşa karşı, haklı direnişin, savaşların yanında, demokrasi, bağımsızlık ve özgürlüklerden yana tavır takınanların cephesindedirler.

  Hatta devrimden menfaati ve çıkarı olan bütün bileşenlerle her alanda bir araya gelinir. Bu en doğru olanıdır.  Asıl olanı unutup, tali planı asıl hale getirmek demek asıl o zaman yenilgiye yelken açmak olur.

Gelinen aşamada faşizme, faşist zulme karşı aktif savunma hayatın her alanında, mevziisinde esastır, esas alınmalıdır. Görüldüğü üzere faşizm tüm çılgın akıl almaz zalim saldırılarına karşın, gerillanın aktif savunmasına karşın ağır darbeler almakta, derin bunalımlar, çıkmazlar yaşamaktadır. Hâkim sınıflar arasındaki çelişkiler daha da derinleşmektedir, her şey devrim güçlerinin lehinedir.   Gerilla savaşının savunmadan çıkıp, taktik saldırı, aktif savunmaya girmesi, mevziler kazanması en tabi olanıdır. Toptan devrim, toptan ayaklanmayla bir kerede faşizmin yıkılacağını uman anlayışlar bu gerçeğimizi kavrayamamakta, ya  'geziyle kıyaslama yapmakta, ya da bekleyelim, önce kitleleri örgütleyelim, devrim vakti geldiğinde devrimci ayaklanmayı başlatalım ' hayalci, aslında ne yapacağına hâlâ karar verememenin bugün dışavurumudur. Bu gibi yanlış anlayışlarla bugünden mücadele yürütülmezse eğer, geleceğimize doğru yön veremeyiz, yönlendiremeyiz.

       20.08.2015

44965

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Sayfalar