Salı Nisan 23, 2024

Devlete mi yönelmeli yoksa Erdoğan’a mı?

 AKP bugün devletin yönetsel organları olan yürütme, yasama ve yargıya hâkim durumda, ancak devletin önemli mevzilerinde hâlâ CHP, MHP ve diğer hâkim sınıf kanatlarında etkinliği var. Devlet denince, çıkarlar birleşince egemenlerde akan sular durur, devreye ordu, polis yargı girer.   Devleti 'koruma 'adına katliamda, zulümde, işkencede,  sokak ortalarında yargısız infazda sınır tanınmaz.  Kadınlarımızın öldürülmüş bedenlerine insanlığa sığmayan alçak bir şekilde tecavüz edilir, meydanlarda 'korku salma ' adına bedenleri teşhir edilir.  Faşizm bir devleti tüm kurumlarıyla yönetme şeklidir. Bazen ' ehveni-şerdir, bazen ise bugün olduğu gibi hiçbir yasa  - kural ve Parlamento ahırı gibi kurumları tanımaz, yüzündeki maskeyi indirir, açık faşizmi ezilen halklara reva görür. Devlet varsa gerisi detaydır, devlet tüm parti ve kurumlardan önde gelir devleti korumak ve yaşatmak için her tür katliam vahşet, zulüm gereklidir. Devlet burada sınır tanımaz, devlet artık kendisine karşı olanlara, demokrasi ve özgürlük isteyenlere karşı tankıyla, topuyla, savaş uçaklarıyla, köyleri, ormanları yakmayla cevap verir. Sindirmeyi, korkutmayı, ulusları birbirine düşman etmeyi, ezilen halkları dinlere, ırklara, renklere, cinsiyet ayrımına bölerek 'böl –parçala- yönet ‘meyi en uç noktada devreye sokar.

 Bunlar yetmezmiş gibi emperyalist devletlerin gizli servisleri devreye sokulur,  Türk istihbarat servisleriyle ortaklaşa karanlık örgütler halklarımıza karşı kurulur, silahlandırılır, eğitilir ve servis edilirler. Piyasaya sürülen bu karanlık güçlerin birinin ismi TİT, IŞİD, EL NÜSRA olur. Bu karanlık güçler hedef saptırmak, kanlı faşist rejimi okun hedefinden çıkarmak için, din, ırk, mezhep ve cinsiyetçilik üzerinden saldırılar, katliamlar başlatırlar. Hedef ve yön saptırarak kaos ve korku toplumu yaratmayı amaçlarlar. Devletin istihbarat örgütleri ve emperyalist gizli servisler bu karanlık faşist, katil örgütlerin, yolunu, hedefini belirler, organizasyonu yaparlar. Kısacası, faşist diktatörlükle yönetilen 'devleti korumak ve kollamak için '  hangi çirkeflik, katillik… gerekliyse yerine getirilir. Yüz yıllık tarihimize baktığımızda ittihat ve terakkiden günümüze hep aynı yol, yöntem ve sonuçta halkların toplu katliamını görürüz.

 Türkiye halkları ve Kürdistan halkı faşist Türk devletiyle öyle veya böyle mutlaka ama mutlaka hesaplaşmak, hesap sormak zorundadır. Bu hesap sormayı Türk devletinden ayrı tutarsak, bir partiye veya o partinin başını çeken iktidara hâkim faşist bir bireye indirgersek, açık ki o zaman sapla -samanı birbirine karıştırmış oluruz. Diyelim ki, Saraydan faşist ırkçı bir Panislamizm -Pantürkizm gitti, değişen gerçekten ne olacak? Demokrasimi gelecek, özgürlükler mi verilecek, halklara tam eşitlik mi sağlanacak, kadınların cinsiyetçi ayrımcılığına son mu verilecek, Aleviler başta olmak üzere azınlık inançlar üzerinde asırlardır devam eden zulüm son mu bulacak? Evet değişen ne olacak?

Açıkçası, diğer yazılarımda belirttiğim gibi ülkemizde faşizm gelip geçici bir olgu değildir.  İktidarların değişmesiyle devletin idari-yönetsel şekli bizim gibi ülkelerde değişmez. Türkiye ve Kürdistan devrimcilerinin yanıldığı, kavrayamadığı ve bu sebeple devletle iktidarı eş anlamda görerek , 'kötüler içerisinden iyiyi seçmeyi demokrasi mücadelesi' görmektedirler. Anlayış bu olunca devrimi geleceğe erteleme bazılarında objektif olarak ortaya çıkıyor, bazılarındaysa bununla yetinme yasalar ve yasalcılık esas alınarak reformist, uzlaşmacı bir çizgi ortaya çıkıyor.

  Tamda burada devletin dayattığı yasaları tanıma ya da tanımama, 'uysal yaramaz ama düzen sınırlarını aşmayan çocuklar ' olarak kalıp kalmama gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Devrimci güçler arasında iki ana akım ortaya çıkıyor. Eğer ki iki ucu boklu değneği kabul etmiyor, ille de bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ısrar diyorsak zulme isyan diyen, direnerek kazanımlar elde eden, kirli gerici haksız savaşa karşı, haklı, aktif -etkin bir direniş sergileyen Kürdistan ve Türkiye ihtilalci hareketlerin yanında yerimizi almalıyız. Gerisi detay ve lafı güzaf etmek, yaşanan altüst oluşları doğru okuyamamaktır.

    HDP’ye gelince, HDP bugün demokrasi güçleri içerisinde yasal alanda yer alan en etkin güçtür. Bu anlamda HDP’ye sahip çıkılmalı, yapılan her tür saldırıya karşı korunmalı, yanında olunmalıdır. Bu ve buna benzer mevziler korunmalı hatta olanaklar elverdiğince genişletilmelidir. Ancak faşizme karşı mücadelede, HDP ve diğer demokratik parti, sivil toplum örgütleri ve de sendikalar bu savaşın öznesi olamazlar. Kirli, haksız bir savaşa karşı, haklı direnişin, savaşların yanında, demokrasi, bağımsızlık ve özgürlüklerden yana tavır takınanların cephesindedirler.

  Hatta devrimden menfaati ve çıkarı olan bütün bileşenlerle her alanda bir araya gelinir. Bu en doğru olanıdır.  Asıl olanı unutup, tali planı asıl hale getirmek demek asıl o zaman yenilgiye yelken açmak olur.

Gelinen aşamada faşizme, faşist zulme karşı aktif savunma hayatın her alanında, mevziisinde esastır, esas alınmalıdır. Görüldüğü üzere faşizm tüm çılgın akıl almaz zalim saldırılarına karşın, gerillanın aktif savunmasına karşın ağır darbeler almakta, derin bunalımlar, çıkmazlar yaşamaktadır. Hâkim sınıflar arasındaki çelişkiler daha da derinleşmektedir, her şey devrim güçlerinin lehinedir.   Gerilla savaşının savunmadan çıkıp, taktik saldırı, aktif savunmaya girmesi, mevziler kazanması en tabi olanıdır. Toptan devrim, toptan ayaklanmayla bir kerede faşizmin yıkılacağını uman anlayışlar bu gerçeğimizi kavrayamamakta, ya  'geziyle kıyaslama yapmakta, ya da bekleyelim, önce kitleleri örgütleyelim, devrim vakti geldiğinde devrimci ayaklanmayı başlatalım ' hayalci, aslında ne yapacağına hâlâ karar verememenin bugün dışavurumudur. Bu gibi yanlış anlayışlarla bugünden mücadele yürütülmezse eğer, geleceğimize doğru yön veremeyiz, yönlendiremeyiz.

       20.08.2015

44607

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Son Haberler

Devlete mi yönelmeli yoksa Erdoğan’a mı?

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

Sayfalar