Cuma Mayıs 24, 2024

Darbeye hazır mıyız?

La benim fikrim avrat bir teşti ekmek pişirmeye razı olsa da ailemizin tüm yaşantısı çağdaş kölelikte / patronlarda / kurtulsa diye çalışırken bu Marmaranın sömürgeciliğe entegre olmuş iş kollarında patronların yaşam mücadelesine karşı  işçilerin patronlarla kurduğu duygusal bağ beni baya etkiledi ya.

Neyse aman zaten gündemimizde lenizmle, maozmi tarih sahnesinde ortaya çıkaran işçilerin koşullarındaki farklılıklar da değil.

Gündemimiz darbeye hazır mıyız ?
Aslında:
Gündeme göre de uçuk bir konu.
Hatta herkes çözüm sürecine, akp' ninde askerlerle girdiği dostluğun ilelebet süreceği izlenimi vermesine / seçimlerden de alacağı zaferin bilinciyle de yarattığı gündemlere / kilitlenmişken....
Gine de  olsun.
Var mı cebimizde darbeye karşı bir plan ?

Helede ki proletarya köylüyle burjuvazinin çelişkisinden kaynaklanan darbelere göre değilde burjuvaların kendi arasındaki çelişkilerinden kaynaklanan darbeye karşı var mı cebimizde bir plan ?

İstedim ki bu yazımdan da buna bir değinem.

Varsa da burjuvaların kendi arasındaki çelişkilerinden kaynaklanan darbeye karşı bir  planımız bu planın da ne olduğunu soram ?

Soruncada:

Gelin en iyisi ilk önce bir darbe olsa insanların hayatlarında neler değişir ona bakalım.

Her şeyden önce bir darbe olsa rayına oturan kemalizmle akp gericiliğin karşısında toplumsallıktan kopan azınlıklar, işçiler.... yeniden kendilerini toplumun bir parçası olarak görürler / Gezide kitlelerin mustafa kemalin askeriyiz diye bağırmalarını hatırlayalım/

Dincilerin elde ettiği haklardan da geriye dönüş olmaz.

Askerlerin elinde uygulanır hale geldiğinden mezhepler, dinler, azınlıklar, işçiler.... emevice, işidce.. hareket edenlerin  kontrol altında olduğunu hissederler.

Toplumdaki kutuplaşma, kaos ortadan kaybolur.

Her şey bir plana, düzene girdiği hissi toplumda uyanır.

Bir süre sonra darbeyle  kaybolan kürtlerle  diyalogda  yeniden yaratılan ama daha güçlü daha planlı, düzenli halkada güven veren bir uzlaşma olan askerlerin eliyle de yeniden hayata geçer.

Tabi ki tüm bunları söylerken de  burjuva eliyle gelen bu toplumsal barışmanın da bu kadar basit sevgiyle vede  bir andan da gerçekleşmeyeceği kesindir.

İşte benim bahis ettiğimde bu.

Biz elimizde böyle bir darbenin yaratacağı acılara ve de ondan sonraki ortaya çıkacak toplumsal koşullara göre de elimizde bir plan var mı ?

Böyle değerlendirip, böyle de sorduktan sonra baktığımda elimizde böyle bir darbeye / ve yaratacağı toplumsal yapıya /  karşı bir planımızın da olmadığını görüyorum.

Öyleyse ?

Bence:

Her şeyden önce  böyle bir darbenin toplumda ortaya çıkan kutuplaşmaları ortada kaldırarak ve de kürtlerle de görüşmelerin devam edeceğini de unutmayarak bu süreçte devrimci arkadaşların aşırı şekilde zararlı çıkmaması için gereken her türlü teptiri almamız gerektiğini düşünüyorum.

İlk önce koşullarımızın haddinden fazla zorlaşacağını her türlü hak kaybı da her yerde gereğinden fazla uğrayacağımızı ama bunu da yaşamak zorunda kaldığımız faşizmin doğal bir hali olduğunu görerek en ufak şeyler için arkadaşlarımızın canına mal olabilecek girişimlerde bulunmamamız gerektiği bilincine ulaşmalıyız.

Dergi yoksa yok,

Günlerce görüş... günlerce de  hücrelerde çıkma yoksa yok.

En ufak kırıntılarda hatta arkadaşlarla bir araya geldiğimiz en ufak anlarda bile komunel bir yaşamı yaratabilme bilincini kazanmalıyız.

Tüm istençlerimizi tüm insanlarında kabul edebileceği insani gereksinimlere indirgemeliyiz.

Çeriler de bunları yaparken dışarıdan da bu insani istençleri her şeyden önce enternasyonalist bir davranışla tüm dünya proletarya köylüsüne ulaştırmalıyız.

Bilmeliyiz ki:

Toplumdaki bıkkınlığı, kaosu, kutuplaşmayı.....  ortada kaldıran darbenin yarattığı uyuşuk barışıklıkla hareket eden insanların ortaya çıkardığı toplumsal tepki eksikliğini böyle giderebiliriz.

Sorunlarımıza da böyle çözüm bulabiliriz.

Tüm açığımızı enternasyonalist dayanışmayla giderdikten sonra da tüm dünyadaki proletarya köylünün gözünde meşrulaşmış olmanın gücüyle de ve bu meşrulaşmanın da çeriye olan yansımalarını da nicel bir yapılanmaya giderek kendimizi yeniden hayata döndürmeliyiz.

İşte tüm bunları başardıktan sonra ve de acılar toplumu örgütlemede siyasi bir sonuç vermiyorsa  acılardan kurtulmanın da anlamı yoktur desturuyla hareket edebilirsek:

işte o an sadece darbelerde değil her türlü koşullar da başarıyla çıkmasını biliriz.

Peki böyle bir siyasi bilince sahip miyiz ?

Bekleyip göreceğiz.

Hatta neden bekliyoruz ki :

Yapmamız gerekenler için söylediklerim sadece darbe koşulları için mi geçerli acaba ?

74351

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

Sayfalar