Cuma Mayıs 10, 2024

Dalga Büyüyecek Bütün Sokaklar Zaptedilecek

Bütün dünyada, ezilenlerin, yoksullaştırılanların, her türlü zulüme maruz kalanların, yani işçi ve emekçilerin, burjuvazinin kapitalist sistemine ve iktidarlarına karşı öfkeleri büyüyor, eylemleri sokakları zaptediyor.

Paris Paris olalı  tarihine hiç ihanet etmedi. Yine en önde yürüyor. Sokaklar, sarıya boyanmış kırmızı isteklerle hareketlendi bu kez. Öğrenciler, işçiler ve emekçiler, Fransız burjuvazisine karşı sokakları zaptettiler. Ve bu eylem buradan tüm dünyaya yayılma eğilimini de içinde barındırıyor. Basralı emekçiler sarı yelekleri ile selamladı Parisli emekçileri.

Paris, direnişlerin şehri oldu tarihi boyunca. 1789’dan beri devrimlerin başlangıç yeri oldu. 1881 Paris Komünü’de burada doğdu. Dünya işçi sınıfının ve ezilenlerin kurtluşu Paris’ten yola çıkmıştı. Ve buradan 1917’de Rusya’da filizlenip bütün dünyayı sardı.

Emperyalist Fransız burjuvazisi Paris’i, defalarca kendi tarihine ihanet etmeye yöneltti. Yine o doğruyu bulmasını bildi. Paris, kan emici sömürücüleri, bütün eli kanlı riyakarları sokaklarda sınıf savaşımının ateşine atmasını bildi. Burjuvazi Paris’i işçilerin elinden alamadı.

O, Paris Komünü’nün öğretilerini asla unutmadı. İşçi ve emekçiler eylem biçiminde sınır ve kural tanımadı. Her seferinde yeni eylem biçimleriyle sokakları sınıfın ateşiyle ısındırarak, Paris Komünü’nün mücadele  diyalektiğini güncelleştirme bilgeliğini gösterdi.

Dibten gelen dalga adım adım büyüyor. İşçiler ve emekçiler, burjuvazinin insanlığı ve doğayı daha fazla kirletmesine sesiz kalmak istemiyor. Kapitalizmin insanı insana yabancılaştıran yükünü artık taşımak istemiyorlar.

Burjuvazinin “demokrasisi” çoktan öldü. 1789  burjuva ihtilalinin ürünü olan “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”nden ve daha sonra 1948 yılında yine burjuvalar tarafından ele alınan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nden de günümüze bir şey kalmadı.

Sermaye merkezileşip büyüdükçe burjuva demokrasisinden günümüze kalan kırıntıları da, burjuvazi tarafından işçilere ve emekçilere “lüks” görülmeye başlandı. Sermayenin büyümesi ve merkezileşmesine koşut olarak sömürü ve baskılar da ağırlaştı.

Halkın %18’i[1] yoksulluk içinde yaşan Fransa’da, yüzde beşlik en zengin kesim (burjuvazi) ülkede yaratılan toplam gelirin yaklaşık %50’sine[2] yakınına el koyuyor. Nüfusun en alt yüzde 50’si ise toplam gelirin ancak yüzde 6,2’si ile yaşamaya çalışıyor. “Sarı Yelekliler”, “Kırmızı bayraklı işçiler”, öğrenciler ve toplumun en alt kesiminde yer alanların sokakları sınıf mücadelesinin ateşiyle ısıtması ve aydınlatması, bu istatistiki verilerin, sınıfsal bölünmüşlüğün ve sosyal yaşamın ta kendisi olmasındandır.

Sadece Fransa değil. İran’ın bir çok şehirinde işçiler, öğrenciler, kadınlar Molla rejiminin tüm baskılarına rağmen kararlı bir direniş sergilenmektedir. Ahvaz’da şeker fabrikası işçilerinin günlerce süren direnişi, yine bir çok şehirdeki Belediye Otobüs işçilerinin direnişi bunlardan sadece bazılarıdır.

Avrupa’da ise, 2018 yılı sıcak geçti. Bol kitlesel eylemli bir yıl oldu. Sadece Almanya’da son altı ay içinde, Yeni Polisi Yasası’na, ırkçılığa, göçmenlerin kriminalize edilmesine, sosyal hakların budanmasına ve doğanın tahribatına karşı en az beşyüz bin kişi sokaklara çıktı.

Arnavutluk’un başkenti Tiran’da, bugün (07.12.18) binlerce öğrenci hükümetin uygulamalarını protesto için sokaklara çıktı, Parisli öğrencileri selamlarcasına...

Kapitalist sistemin kendi iç krizi, tekeller ve emperyalist ülkeler arası keskin çatışmalar, kutuplaşmalar, paylaşılmış dünyanın yeniden paylaşılmasının gündemde olması ve bunlara bir de kitlelerin birkmiş öfkelerinin sokaklarda, yani burjuvazinin egemenlik alanlarında patlaması,  burjuvazinin uykularını kaçırmaktadır.

Bundan hareketle, bütün ülkelerde burjuvazinin diken üstünde olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Kapitalizmin ezdiği ve sömürdüğü işçilerin gösterileri önümüzdeki yıl daha da artacaktır. Türkiye bu gösterilerin dışında kalamayacaktır. Faşist Türk devletinin baskı ve manipülasyonlarına karşı emekçiler sokakları yine zapt edecektir.

Bu bir öngörü değil, emperyalist-kapitalist ekonomik dünyasının, artık burjuva liberal reformları dahi taşıyabilecek durumda olmamasındandır. Buna bağlı olarak emperyalist savaş tehlikesinin günbe gün artmasının yanı sıra; Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinde ırkçılığın geliştirilmesi, kapitalist dünyanın içinde bulunduğu ekonomik-siyasi kriz ile doğrudan ilişkisi vardır.

Burjuvazi, kar oranlarındaki düşüşü ve daralan pazarı aşmak ve sermayenin büyümesi önündeki engelleri kaldırmak istiyor. Bu nedenle baskıları artırma yoluna giderek faşist rejimleri iş başına getirme politikasını öne almış durumdadır. Avrupa’nın hemen hemen bütün ülkelerinde ırkçı partilerin ya iktidar ortağı ya da ikinci-üçüncü sırada olmasının açıklaması bu olabilir.

Burjuvazinin baskıları “barışçı” olmadığı için kitlelerin sokak eylemleri de giderek daha militan bir eğlim alıyor. İşçi ve emekçilerin kapitalizm karşıtlığının içinde sömürü ve sınıf sorunun yanında çevre sorunu da eklenmiş durumdadır. Doğanın ekolojik dengesinin geri dönüşümüsüz bozulması, geniş anlamıyla çevre sorunu işçi sınıfı mücadelesinin acil eylemleri arasına girmiştir.

Kitlelerin burjuvaziye karşı savaşımı kitleşerek gelişecek ve keskinleşecektir. Önümüzdeki günlerde Paris sokaklarında olan gösterilerin benzerlerini dünyanın daha bir çok yerinde daha çok göreceğiz. Dibten gelen dalga büyümeye devam ediyor. 07.12.2018


[1] Eurostat 2016

[2] DİW (Deutsches institut für Wirtschaftsforschung)

 

17416

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

Sayfalar