Pazartesi Mayıs 20, 2024

Dalga Büyüyecek Bütün Sokaklar Zaptedilecek

Bütün dünyada, ezilenlerin, yoksullaştırılanların, her türlü zulüme maruz kalanların, yani işçi ve emekçilerin, burjuvazinin kapitalist sistemine ve iktidarlarına karşı öfkeleri büyüyor, eylemleri sokakları zaptediyor.

Paris Paris olalı  tarihine hiç ihanet etmedi. Yine en önde yürüyor. Sokaklar, sarıya boyanmış kırmızı isteklerle hareketlendi bu kez. Öğrenciler, işçiler ve emekçiler, Fransız burjuvazisine karşı sokakları zaptettiler. Ve bu eylem buradan tüm dünyaya yayılma eğilimini de içinde barındırıyor. Basralı emekçiler sarı yelekleri ile selamladı Parisli emekçileri.

Paris, direnişlerin şehri oldu tarihi boyunca. 1789’dan beri devrimlerin başlangıç yeri oldu. 1881 Paris Komünü’de burada doğdu. Dünya işçi sınıfının ve ezilenlerin kurtluşu Paris’ten yola çıkmıştı. Ve buradan 1917’de Rusya’da filizlenip bütün dünyayı sardı.

Emperyalist Fransız burjuvazisi Paris’i, defalarca kendi tarihine ihanet etmeye yöneltti. Yine o doğruyu bulmasını bildi. Paris, kan emici sömürücüleri, bütün eli kanlı riyakarları sokaklarda sınıf savaşımının ateşine atmasını bildi. Burjuvazi Paris’i işçilerin elinden alamadı.

O, Paris Komünü’nün öğretilerini asla unutmadı. İşçi ve emekçiler eylem biçiminde sınır ve kural tanımadı. Her seferinde yeni eylem biçimleriyle sokakları sınıfın ateşiyle ısındırarak, Paris Komünü’nün mücadele  diyalektiğini güncelleştirme bilgeliğini gösterdi.

Dibten gelen dalga adım adım büyüyor. İşçiler ve emekçiler, burjuvazinin insanlığı ve doğayı daha fazla kirletmesine sesiz kalmak istemiyor. Kapitalizmin insanı insana yabancılaştıran yükünü artık taşımak istemiyorlar.

Burjuvazinin “demokrasisi” çoktan öldü. 1789  burjuva ihtilalinin ürünü olan “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”nden ve daha sonra 1948 yılında yine burjuvalar tarafından ele alınan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nden de günümüze bir şey kalmadı.

Sermaye merkezileşip büyüdükçe burjuva demokrasisinden günümüze kalan kırıntıları da, burjuvazi tarafından işçilere ve emekçilere “lüks” görülmeye başlandı. Sermayenin büyümesi ve merkezileşmesine koşut olarak sömürü ve baskılar da ağırlaştı.

Halkın %18’i[1] yoksulluk içinde yaşan Fransa’da, yüzde beşlik en zengin kesim (burjuvazi) ülkede yaratılan toplam gelirin yaklaşık %50’sine[2] yakınına el koyuyor. Nüfusun en alt yüzde 50’si ise toplam gelirin ancak yüzde 6,2’si ile yaşamaya çalışıyor. “Sarı Yelekliler”, “Kırmızı bayraklı işçiler”, öğrenciler ve toplumun en alt kesiminde yer alanların sokakları sınıf mücadelesinin ateşiyle ısıtması ve aydınlatması, bu istatistiki verilerin, sınıfsal bölünmüşlüğün ve sosyal yaşamın ta kendisi olmasındandır.

Sadece Fransa değil. İran’ın bir çok şehirinde işçiler, öğrenciler, kadınlar Molla rejiminin tüm baskılarına rağmen kararlı bir direniş sergilenmektedir. Ahvaz’da şeker fabrikası işçilerinin günlerce süren direnişi, yine bir çok şehirdeki Belediye Otobüs işçilerinin direnişi bunlardan sadece bazılarıdır.

Avrupa’da ise, 2018 yılı sıcak geçti. Bol kitlesel eylemli bir yıl oldu. Sadece Almanya’da son altı ay içinde, Yeni Polisi Yasası’na, ırkçılığa, göçmenlerin kriminalize edilmesine, sosyal hakların budanmasına ve doğanın tahribatına karşı en az beşyüz bin kişi sokaklara çıktı.

Arnavutluk’un başkenti Tiran’da, bugün (07.12.18) binlerce öğrenci hükümetin uygulamalarını protesto için sokaklara çıktı, Parisli öğrencileri selamlarcasına...

Kapitalist sistemin kendi iç krizi, tekeller ve emperyalist ülkeler arası keskin çatışmalar, kutuplaşmalar, paylaşılmış dünyanın yeniden paylaşılmasının gündemde olması ve bunlara bir de kitlelerin birkmiş öfkelerinin sokaklarda, yani burjuvazinin egemenlik alanlarında patlaması,  burjuvazinin uykularını kaçırmaktadır.

Bundan hareketle, bütün ülkelerde burjuvazinin diken üstünde olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Kapitalizmin ezdiği ve sömürdüğü işçilerin gösterileri önümüzdeki yıl daha da artacaktır. Türkiye bu gösterilerin dışında kalamayacaktır. Faşist Türk devletinin baskı ve manipülasyonlarına karşı emekçiler sokakları yine zapt edecektir.

Bu bir öngörü değil, emperyalist-kapitalist ekonomik dünyasının, artık burjuva liberal reformları dahi taşıyabilecek durumda olmamasındandır. Buna bağlı olarak emperyalist savaş tehlikesinin günbe gün artmasının yanı sıra; Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinde ırkçılığın geliştirilmesi, kapitalist dünyanın içinde bulunduğu ekonomik-siyasi kriz ile doğrudan ilişkisi vardır.

Burjuvazi, kar oranlarındaki düşüşü ve daralan pazarı aşmak ve sermayenin büyümesi önündeki engelleri kaldırmak istiyor. Bu nedenle baskıları artırma yoluna giderek faşist rejimleri iş başına getirme politikasını öne almış durumdadır. Avrupa’nın hemen hemen bütün ülkelerinde ırkçı partilerin ya iktidar ortağı ya da ikinci-üçüncü sırada olmasının açıklaması bu olabilir.

Burjuvazinin baskıları “barışçı” olmadığı için kitlelerin sokak eylemleri de giderek daha militan bir eğlim alıyor. İşçi ve emekçilerin kapitalizm karşıtlığının içinde sömürü ve sınıf sorunun yanında çevre sorunu da eklenmiş durumdadır. Doğanın ekolojik dengesinin geri dönüşümüsüz bozulması, geniş anlamıyla çevre sorunu işçi sınıfı mücadelesinin acil eylemleri arasına girmiştir.

Kitlelerin burjuvaziye karşı savaşımı kitleşerek gelişecek ve keskinleşecektir. Önümüzdeki günlerde Paris sokaklarında olan gösterilerin benzerlerini dünyanın daha bir çok yerinde daha çok göreceğiz. Dibten gelen dalga büyümeye devam ediyor. 07.12.2018


[1] Eurostat 2016

[2] DİW (Deutsches institut für Wirtschaftsforschung)

 

17726

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Sayfalar