Pazartesi Mayıs 20, 2024

Çin Devrimi ve Maoizm -2-

Sosyalist Dönüşümde Kitlelerin Enerjisine Dayanma         

Mao devrimden hemen sonra gittiği SSCB’nin, “gerçek bir devrim değil” diyerek işbirliği yapmaya yanaşmadığını ancak Kore Savaşı’nın bütün yükünü omuzladıklarında işbirliğini kabul ettiklerini açıklamıştır. (Sabah Tufanı-2, Sayfa 174)

Çin’in %80 oranında köylü nüfusunu barındırması, toprak ağaları ve köylülük arasındaki çelişkinin had safhaya varmış olması, işçi sınıfının gelişmemiş olması, 1 Ekim 1949’da gerçekleşen bu devrimin sorgulanma nedeni olmuştur. Fakat Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik sorgulamalar sadece başlangıçla sınırlı kalmamıştır.

SSCB’de ağır sanayiye tek yanlı bir şekilde ağırlık verilmiş, tarım ve hafif sanayi ihmal edilmişti. Tıpkı kapitalizmin doğuş evresindeki gibi ağır sanayi için gerekli sermaye birikiminin sağlanması için köylülüğe “zorunlu satış sistemi” adı altında ağır yükler getirilmiştir. Teknolojinin gelişimi ve bunun için gerekli uzmanların yetiştirilmesi; sosyalizm için en önemli halkalar olarak görülmüştür.

Çin Halk Cumhuriyeti’nde ise, ağır sanayi yatırımları ile tarım ve hafif sanayi yatırımları arasındaki oran, birbirlerini geliştiren bir tarzda ele alınmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti’nde, kent-kır arasındaki eşitlik ve dar bir gelir ücret merdiveni temel alınarak kırda ve kentte oturanların gelirleri birbirlerine yakınlaştırıldı. Bunlar devrimin temeli olan işçi-köylü ittifakının sağlanmasında ve sürdürülmesinde önemli olan uygulamalardır.

Mao, sosyalist bir toplumda var olan çelişkileri (kent ile kır, kafa ile kol, yönetici-yönetilen, vasıflı-vasıfsız, işçi, askerler ve halk gibi) azaltıp, yok etmeyi hedefleyen tarzda ele almıştır. Bunları “karşıt olmayan çelişkiler” olarak tanımlamış ve buna göre yaklaşmıştır. Üretim ilişkilerini sadece mülkiyet ilişkilerine indirgemekten kaçınmış; mülkiyet ilişkileri ile birlikte özel mülkiyetin en önemli kaynağı olan iş bölümünün yok edilmesi ve üretimin bölüşümünün halkın hiçbir kesiminde mağduriyet yaratmayacak şekilde örgütlenmesi temel alınmıştır. Sosyalist devrimde üretim ilişkilerinin bu 3 bileşeni ile birlikte toplumsal ilişkileri; yani insan-insan ilişkilerinin de değişime uğraması çok önemlidir. Sosyalist toplumda da “İlerici-gerici insanlar, kollektif çabaya sıkı sıkıya sadık, çalışkan ve içten, neşeli, canlı olanlar ve diğer yanda ün ve servet, kişisel çıkar, duygusuz ve umutsuzlar” var olacaktır. (Mao Zedung, Cilt 6, Sayfa 190) Dolayısıyla sosyalizmin her aşamasında gerici üretim ilişkilerini ve toplumsal konumları korumak isteyen gruplar olacaktır.

“Sosyalist dönüşüm ikili bir görevdir; birincisi sistemin, ikincisi de insanın dönüştürülmesidir. Sistem yalnızca mülkiyeti kapsamaz, üst yapıyı esas olarak devlet aygıtını ve ideolojiyi içerir.” (Mao Zedung Seçme Eserler, Cilt 5, Sayfa 501)

KP üyelerinin politika, ekonomi, eğitim, savunma gibi birçok temel konuda merkezi role sahip olmaları ve bunun denetimsiz kalması, sosyalizmde revizyonizm kaynağının KP olma olasılığını büyütmektedir. Buna karşılık kolektif önderlik önemli bir mekanizma olarak ortaya çıkarken bunun yetersizliği Çin Halk Cumhuriyeti’nde görülmüştür.

Komünizme giderken sırf devlet gibi KP’nin de zaman içinde çözümlenmesi, yok olması gereklidir. Yöneten-yönetilen çelişkisi ortadan kaldırılmadı, halkın üzerinde profesyonel bir ordu değil halkın savunma gücünün oluşturulması gerekiyordu. Mao tüm bu sorunların çözümünü kitle inisiyatifinin artırılmasında görmüştür. Kitlelerin devrimci enerjisi ortaya çıkarılmadan, kitlelerden kopuk bir şekilde belli kurumların ve kadroların müdahalesiyle devrimci bir dönüşümün ortaya çıkmasından ziyade, tam da “bin yılların ağır yükleri” nedeniyle kapitalist eğilimlerin ortaya çıkacağını değerlendirmiştir. Bu çelişkiler güvenlik önlemlerinin artırılması, halkın üzerinde baskının artırılmasıyla değil halkın inisiyatif alarak devrimci bir tarzda üretim ilişkilerinin dönüştürülmesi ortadan kaldırılacaktır.

Mao 1965 tarihli bir konuşmasında “Eğer insanlar sürekli olarak dikenler üzerinde yürüdüklerini hissediyorlarsa, biz bir şeyleri yanlış yapıyoruz” (Devrimci Araştırmalar Grubu, Çin Kültür Devrimi/BPKD’ne Kısa Bir Bakış, Ç: Sinan Jabban, S:169, Patika Yayınları) demiştir.

Kültür Devrimi, bahsettiğimiz çelişkilerin halkla birlikte çözülmesi hedefinden ortaya çıkmıştır. Mao, Kültür Devrimi ile halkı 4 eskiyi –eski kültür, eski fikirler, eski alışkanlıklar, eski adetler- eleştirmeye çağırır. Fabrikalardan başlayarak bütün üretim birimlerinde ve kurumlarında yeni bir örgütlenme biçimi hedeflenir: İkili katılım denilen biçimle kadrolar üretim sürecine, işçiler de denetim sürecine katılmaya başlar. Üçlü bileşim denilen sistemle de, vasıflı işçiler, mühendisler ve gözetmenlerin bir arada hareket etmelerine olanak tanınır. Bu sürecin öne çıkan ifadelerinden biri siyasetin bütün alanlara hakimiyetidir. Böylece sadece “uzman” değil, “kızıl uzman” olunması, sadece Halkın Kurtuluş Ordusu’nda bir asker olmak değil üretimde de olunması, ordu içerisinde siyasi komiserin olması, halk milislerinin artırılması, kızıl muhafızların ortaya çıkması gibi bu döneme kadar görülmeyen pratikler, yönetim ve örgütlenme biçimleri ortaya çıkmıştı. Bu sosyalist sistemde yaşanan sınıf mücadelesinin bu tarzda yaşanmasının ilk örneğidir.

Mao, ortaya çıkan bu yeni devrimci politik örgütlenmelerle Marks’la Engels’in ortaya koyduğu ve Lenin’in geliştirdiği, sosyalizmde devletin sönümlenmesinin olanaklarını açığa çıkarmaktadır. Devletin temel ayakları olan siyasi, bürokratik ve askeri(ordu) her şeye müdahale edilmiş, devrimcileştirilmeleri hedeflenmişti. Kültür Devrimi süresince yön verici nitelik taşıyan 16 Mayıs Tamiminde yer alan “Yıkım olmadan inşa olmaz” sözü devrimcilik için zorunlu olan yıkıcılığın Kültür Devrimi’nde başatlığını gösterir. Bir KP’nin iktidarı aldıktan sonra da “yıkıcılığı” öne çıkarması, diğer ülkelerde öne çıkarılan “inşa” dan farklı nitelikte anlamlar taşımaktadır. Bu proletarya diktatörlüğü altında da sınıf mücadelesinin var olması, devrimin devrimlerle sürdürülmesidir.

Sonuç olarak 69. Yılına giren Çin Devrimi, hem devrim öncesi süreçle hem de sonrasıyla bize pek çok şey öğretmektedir. Dünyanın farklı yerlerindeki sosyalizm deneyimlerinin başarısızlığından hareketle Marksizm’in sonunu ilan edenler, sınıf mücadelesinin diyalektiğini kavrayamamış idealistlerdir. Bize düşen Marksizm, Leninizm ve Maoizm’in ezilenlerin elinde tekrardan güçlü bir meşale haline getirilmesidir. Çünkü MLM dışında hiçbir öğreti, ezilenlerin kurtuluşunu sağlayamaz.

Aşağıdaki linkten yazının 1 bölümünü okuyabilirsiniz

http://kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/cin-devrimi-ve-maoizm-1

26779

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

Sayfalar