Perşembe Mayıs 30, 2024

Çin Devrimi ve Maoizm -2-

Sosyalist Dönüşümde Kitlelerin Enerjisine Dayanma         

Mao devrimden hemen sonra gittiği SSCB’nin, “gerçek bir devrim değil” diyerek işbirliği yapmaya yanaşmadığını ancak Kore Savaşı’nın bütün yükünü omuzladıklarında işbirliğini kabul ettiklerini açıklamıştır. (Sabah Tufanı-2, Sayfa 174)

Çin’in %80 oranında köylü nüfusunu barındırması, toprak ağaları ve köylülük arasındaki çelişkinin had safhaya varmış olması, işçi sınıfının gelişmemiş olması, 1 Ekim 1949’da gerçekleşen bu devrimin sorgulanma nedeni olmuştur. Fakat Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik sorgulamalar sadece başlangıçla sınırlı kalmamıştır.

SSCB’de ağır sanayiye tek yanlı bir şekilde ağırlık verilmiş, tarım ve hafif sanayi ihmal edilmişti. Tıpkı kapitalizmin doğuş evresindeki gibi ağır sanayi için gerekli sermaye birikiminin sağlanması için köylülüğe “zorunlu satış sistemi” adı altında ağır yükler getirilmiştir. Teknolojinin gelişimi ve bunun için gerekli uzmanların yetiştirilmesi; sosyalizm için en önemli halkalar olarak görülmüştür.

Çin Halk Cumhuriyeti’nde ise, ağır sanayi yatırımları ile tarım ve hafif sanayi yatırımları arasındaki oran, birbirlerini geliştiren bir tarzda ele alınmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti’nde, kent-kır arasındaki eşitlik ve dar bir gelir ücret merdiveni temel alınarak kırda ve kentte oturanların gelirleri birbirlerine yakınlaştırıldı. Bunlar devrimin temeli olan işçi-köylü ittifakının sağlanmasında ve sürdürülmesinde önemli olan uygulamalardır.

Mao, sosyalist bir toplumda var olan çelişkileri (kent ile kır, kafa ile kol, yönetici-yönetilen, vasıflı-vasıfsız, işçi, askerler ve halk gibi) azaltıp, yok etmeyi hedefleyen tarzda ele almıştır. Bunları “karşıt olmayan çelişkiler” olarak tanımlamış ve buna göre yaklaşmıştır. Üretim ilişkilerini sadece mülkiyet ilişkilerine indirgemekten kaçınmış; mülkiyet ilişkileri ile birlikte özel mülkiyetin en önemli kaynağı olan iş bölümünün yok edilmesi ve üretimin bölüşümünün halkın hiçbir kesiminde mağduriyet yaratmayacak şekilde örgütlenmesi temel alınmıştır. Sosyalist devrimde üretim ilişkilerinin bu 3 bileşeni ile birlikte toplumsal ilişkileri; yani insan-insan ilişkilerinin de değişime uğraması çok önemlidir. Sosyalist toplumda da “İlerici-gerici insanlar, kollektif çabaya sıkı sıkıya sadık, çalışkan ve içten, neşeli, canlı olanlar ve diğer yanda ün ve servet, kişisel çıkar, duygusuz ve umutsuzlar” var olacaktır. (Mao Zedung, Cilt 6, Sayfa 190) Dolayısıyla sosyalizmin her aşamasında gerici üretim ilişkilerini ve toplumsal konumları korumak isteyen gruplar olacaktır.

“Sosyalist dönüşüm ikili bir görevdir; birincisi sistemin, ikincisi de insanın dönüştürülmesidir. Sistem yalnızca mülkiyeti kapsamaz, üst yapıyı esas olarak devlet aygıtını ve ideolojiyi içerir.” (Mao Zedung Seçme Eserler, Cilt 5, Sayfa 501)

KP üyelerinin politika, ekonomi, eğitim, savunma gibi birçok temel konuda merkezi role sahip olmaları ve bunun denetimsiz kalması, sosyalizmde revizyonizm kaynağının KP olma olasılığını büyütmektedir. Buna karşılık kolektif önderlik önemli bir mekanizma olarak ortaya çıkarken bunun yetersizliği Çin Halk Cumhuriyeti’nde görülmüştür.

Komünizme giderken sırf devlet gibi KP’nin de zaman içinde çözümlenmesi, yok olması gereklidir. Yöneten-yönetilen çelişkisi ortadan kaldırılmadı, halkın üzerinde profesyonel bir ordu değil halkın savunma gücünün oluşturulması gerekiyordu. Mao tüm bu sorunların çözümünü kitle inisiyatifinin artırılmasında görmüştür. Kitlelerin devrimci enerjisi ortaya çıkarılmadan, kitlelerden kopuk bir şekilde belli kurumların ve kadroların müdahalesiyle devrimci bir dönüşümün ortaya çıkmasından ziyade, tam da “bin yılların ağır yükleri” nedeniyle kapitalist eğilimlerin ortaya çıkacağını değerlendirmiştir. Bu çelişkiler güvenlik önlemlerinin artırılması, halkın üzerinde baskının artırılmasıyla değil halkın inisiyatif alarak devrimci bir tarzda üretim ilişkilerinin dönüştürülmesi ortadan kaldırılacaktır.

Mao 1965 tarihli bir konuşmasında “Eğer insanlar sürekli olarak dikenler üzerinde yürüdüklerini hissediyorlarsa, biz bir şeyleri yanlış yapıyoruz” (Devrimci Araştırmalar Grubu, Çin Kültür Devrimi/BPKD’ne Kısa Bir Bakış, Ç: Sinan Jabban, S:169, Patika Yayınları) demiştir.

Kültür Devrimi, bahsettiğimiz çelişkilerin halkla birlikte çözülmesi hedefinden ortaya çıkmıştır. Mao, Kültür Devrimi ile halkı 4 eskiyi –eski kültür, eski fikirler, eski alışkanlıklar, eski adetler- eleştirmeye çağırır. Fabrikalardan başlayarak bütün üretim birimlerinde ve kurumlarında yeni bir örgütlenme biçimi hedeflenir: İkili katılım denilen biçimle kadrolar üretim sürecine, işçiler de denetim sürecine katılmaya başlar. Üçlü bileşim denilen sistemle de, vasıflı işçiler, mühendisler ve gözetmenlerin bir arada hareket etmelerine olanak tanınır. Bu sürecin öne çıkan ifadelerinden biri siyasetin bütün alanlara hakimiyetidir. Böylece sadece “uzman” değil, “kızıl uzman” olunması, sadece Halkın Kurtuluş Ordusu’nda bir asker olmak değil üretimde de olunması, ordu içerisinde siyasi komiserin olması, halk milislerinin artırılması, kızıl muhafızların ortaya çıkması gibi bu döneme kadar görülmeyen pratikler, yönetim ve örgütlenme biçimleri ortaya çıkmıştı. Bu sosyalist sistemde yaşanan sınıf mücadelesinin bu tarzda yaşanmasının ilk örneğidir.

Mao, ortaya çıkan bu yeni devrimci politik örgütlenmelerle Marks’la Engels’in ortaya koyduğu ve Lenin’in geliştirdiği, sosyalizmde devletin sönümlenmesinin olanaklarını açığa çıkarmaktadır. Devletin temel ayakları olan siyasi, bürokratik ve askeri(ordu) her şeye müdahale edilmiş, devrimcileştirilmeleri hedeflenmişti. Kültür Devrimi süresince yön verici nitelik taşıyan 16 Mayıs Tamiminde yer alan “Yıkım olmadan inşa olmaz” sözü devrimcilik için zorunlu olan yıkıcılığın Kültür Devrimi’nde başatlığını gösterir. Bir KP’nin iktidarı aldıktan sonra da “yıkıcılığı” öne çıkarması, diğer ülkelerde öne çıkarılan “inşa” dan farklı nitelikte anlamlar taşımaktadır. Bu proletarya diktatörlüğü altında da sınıf mücadelesinin var olması, devrimin devrimlerle sürdürülmesidir.

Sonuç olarak 69. Yılına giren Çin Devrimi, hem devrim öncesi süreçle hem de sonrasıyla bize pek çok şey öğretmektedir. Dünyanın farklı yerlerindeki sosyalizm deneyimlerinin başarısızlığından hareketle Marksizm’in sonunu ilan edenler, sınıf mücadelesinin diyalektiğini kavrayamamış idealistlerdir. Bize düşen Marksizm, Leninizm ve Maoizm’in ezilenlerin elinde tekrardan güçlü bir meşale haline getirilmesidir. Çünkü MLM dışında hiçbir öğreti, ezilenlerin kurtuluşunu sağlayamaz.

Aşağıdaki linkten yazının 1 bölümünü okuyabilirsiniz

http://kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/cin-devrimi-ve-maoizm-1

26817

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

“KORKU KITASI” AVRUPA'DA IRKÇILIĞIN FELSEFESI

 

KÜÇÜK BURJUVAZININ SEFIL HALLERI

 

Sayfalar