Pazartesi Mayıs 20, 2024

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

Gelişen teknoloji sayesinde, insanlar, nerede ne oluyor anında  takip edebiliyor, gelişmelerden haberdar olabiliyor. Ayrıca, bir ülkeyi tahlil etmek için de gidip görmek gerekmiyor.

 

Yazı da dikkatimi çeken, Brezilya’nın “yarı-feodal” değerlendirilmesiydi. Şöyle tanımlanıyor: “Ülkemizle ilgili mevcut değerlendirmemiz bürokratik kapitalist ve gelişmekte olan yarı-sömürge, yarı-feodal yapıdır.“

 

Yukarıda da belirtiğim gibi, internet sayesinde bütün ülkeler ve o ülkelerdeki gelişmeler elinin altında oluyor. Ve hatta nasıl ki TÜİK’in verileri izlenebiliyorsa, diğer ülkelerdeki istatistik kurumların verileri de aynı şekilde izlenebiliyor.

 

Söz konusu örgüt, hangi verilerden ve hangi kriterlerden hareketle Brezilya’yı „yarı-feodal“ değerlendiyor bilmiyorum. Ancak, ben Brezilya’nın kapitalist olduğunu ve Türkiye’deki kapitalist gelişmeden daha ileri düzeyde olduğunu biliyorum.

 

Burada, Brezilya’nın sosyo-ekonomik yapısını inceleyecek durumumuz yok. Ancak, bazı istatistiki veriler, bir ülkenin ekonomik ve toplumsal durmunun ne olduğu konusunda yaklaşık olarak bir fikir verebilir.

 

Brezilya, 2010 yılı verilerinden hareket edilirse, GSYİH açısından dünyanın 8. Ekonomisi. Ancak, 2013’de 7. sıraya çıkarak, İngiltere’nin önüne geçeceği tahmin ediliyor.

 

Bir ülkenin toplumsal yapısı, yaklaşık olarak, aşağıdaki verilerden çıkarılabilir:

 

(Bir) Brezilyz'da şehirleşme oranı ise % 87,4’dir. Bu oran, en gelişmiş kapitalist emperyalist ülkelerin bazılarından bile ileri düzeydedir. Köylülüğün en kısa zamanda en fazla mülksüzleştirildiği ve şehirlere sürüldüğü ülkelerin başında Brezilya gelir. Amazon ormanların derinliklerinde bir kaç yerli kabile kaldı, onları da kapitalist pazara bağlamanın uğraşı içindeler. Adı geçen örgüt, bu kabilelere bakarak mı „yarı-feodal“ tesbiti yapıyor, demeye dilim varmıyor.

 

(İki) Brezilya’da, ekonomik sektörlerin GSMH’ya katkıları ise sırasıya şöyledir: Tarım: % 5,5, sanayi, % 27,5 ve hizmetlerin katkısı ise % 67,0’dır. 

 

(Üç)  Yine, çalışan nüfusun % 17,4’ü tarımda, % 22,6’sı sanayide ve % 59,7’si ise hizmet sektöründe çalışmaktadır. Tarım da çalışanların da büyük bir bölümünün tarım işçisi olduğu gözönüne alınmalıdır. Çünkü toprakların büyük bir bölümü büyük çiftlik sahiplerinin elindedir. Ve bir çok emperyalist ülkenin Brezilya’da dev tarım işletmeleri söz konusudur.

 

Dünyanın 7. Büyük ekonomisi olan  Brezilya’nın kapitalist iç pazara bağlanmayan hiç bir yerleşim yeri kalmamıştır. Bunu şehirleşme oranından çıkarabiliriz. Yaklaşık 200 milyon nüfusuyla büyük bir ülke olan Brezilya, 107 milyon aktif olarak çalışana sahiptir. 

 

Dünyanın en büyük ihraçatçı ülkeler sıralamasında yeri 24. sıradadır. Dış ticaret fazlası veren bir kaç ülkeden birisidir. Dünya tarım ürünleri ihracatında, ABD ve AB’den sonra 3. sırada yer almaktadır.

 

 

Yazı da şöyle bir veri de var: "Toplam toprak sahiplerinin % 1’i toplam toprağın % 50’sine sahiptir.  ....  Bu alan 200 milyon hektardır, yani toplam toprak mülkünün yarısıdır." Bunun anlamı; ekilebilir toprakların yarısı tarımla uğraşanların % 1'nin elinde toplanmış. Bu, köylünün topraksızlaştırılması ve üretim aracı olarak toprağın belli ellerde yoğunlaşmasının bir ifadesidir.

 

 

Brezilya’da yoksulluk büyüktür. Özellikle kırsal alanda yaşayan köylülerin ve tarım işçilerinin yoksulluğu ön planda iken, mülksüzlerin aktığı şehirler de birer devasa yoksulluk merkezleri haline gelmiştir. Toprak sahipleri ile tarım işçileri arasında sıklıkla çatışmalar yaşanırken, toprak sahipleri işçilere yönelik yer yer katliamlara varan baskılar uygulamaktadır. ILO’nun 2004 verilerine göre, tarımda, yaklaşık 25 bin köle işçi çalıştırılmaktadır. Bugün de bu uygulama bütünüyle ortadan kalkmış değildir. Hem paramiliter güçlerle hem de devletin resmi güvenlik güçleriyle işçilere ağır baskılar uygulanmaktadır. Aynı şekilde, şehirlerin yoksul yerleşim alanlarında devletin katliamlar uyguladığı bilinmektedir.

 

Bunları, kısa notlar halinde buraya aktarmamın nedeni; kapitalizmi, toplumsal bir zenginlik olarak gören anlayışların yanlışlığıdır. Kapitalizm, bir avuç burjuvazinin zenginliği pahasına,  kitlelerin muazzam ölçüde mülksüzleştilmesi ve yoksullaştırılması demektir. 

 

Brezilya’da kitlelerin yoksulluğuna ve devletin baskılarına bakarak, ülke „yarı-feodal“ değerlendiriliyorsa, büyük bir yanılgıdır. Daha doğrusu, bu, kapitalizmi „refah toplumu“ gösteren burjuvaziye hak veren bir yaklaşım olur. 

 

Acaba, Maoistler bulundukları ülkeleri böyle değerlendirmek mecburiyetinde mi? Özellikle de yarı-sömürge bağımlı ülkelerdeki Maoistler, kendi ülkelerini „yarı-feodal“ değerlendirme yükümlülüğü mü taşıyorlar? Mao, Çin’i yarı-feodal değrlendirdi diye, kendine „maoist“ diyen siyasal yapılar da aynı Mao’nun Çin’i değrlendirdiği gibi, kendi ülkelerini de Mao’ya bakarak mı değerlendirmek zorundalar? Yoksa Mao; „hangi ülke olursa olsun bütün yarı-sömürgeler aynı zamanda yarı-feodal“ mi demiş! Ya da Mao; bilimsel olun, araştırma yapmadan basma kalıp ve yüzeysel bir şekilde kendi kafanızın içindeki öznel şablonlara mı sosyal olguları yerleştirin“ demiş? 

 

Ya da 

 

Mao; „Gerçeği pratik içinde keşfedin ve gene pratik içinde kanıtlayıp geliştirin“ yerine, sübjektif dünyanızı gerçeklerin yerine mi geçirin demiş? 

 

Elbette hayır! Mao, ML bilimi kendine rehber edinmişti. Bu nedenle de ML geliştirerek MLM düzeyine ilerletebildi.

 

Mao, Çin’i ML bilimin ışığında değerlendirdi ve ona göre devrimin strateji ve taktiklerini geliştirerek Çin Devrimi’ne önderlik ederek devrimi başarabildi. Mao’yu yanlış kavrayanlar ise, onu ML özünü alacakları yere, onun Çin özgülündeki değerlendirmelerini birebir kendi ülkelerine uygulamaya çalışıyorlar. Yalnış olan burasıdır.

 

 Bir çok ülkede, kendine Maocu diyen kimi örgütlerin durumu böyledir dense pek de abartılı bir saptama olmayacaktır.

 

Kısacası, Mao gibi enternasyonal proletaryanın ML bir ustasını, sübjektif ve dogmatik sığ anlayışlara alet edilmesine karşı sessiz kalmak doğru olmasa gerek….

 

                                                         ***14.01.2013 

108810

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Sayfalar