Cuma Nisan 25, 2025

Hırsızlar Kazanınca Demokrasi Kayıpta

Demokratik bir ortamda en doğal hak olan seçme ve seçilme hakkını kullanmak isteyen, yani demokratik, laik, hukuk ve adalet kurallarının uygulandığı, toplumsal barışın sağlandığı, eşitlikçi, özgürlükçü, sosyal bir devlet ve yönetim arzu eden insanlar, ne yazık ki, bir kez daha hırsızlar karşısında yenilgiye uğradı.

Balkon konuşması yapan diktatör gözümüzün içine baka baka “zafer nutukları” atmakla kalmadı, bundan sonraki süreç ile ilgili olarak da, geçmişteki faşist, baskıcı karakterini bir kez daha ortaya koydu ve kaba, pervasız tehditlerine devam etti. Yıllardır yaratmaya çalıştığı korku imparatorluğunu, çalıp, çırpmalarla, her türden yolsuzluk, rüşvet ve de din sömürüsüyle güçlendirmeye çalışan firavunun bu çabaları da, ne yazık ki, önemli bir kesim tarafından onaylanmaya devam etti, ediyor.

Bu kitlelerin Erdoğan’a halen destek vermeleri, ancak Hitler ve Mussolini faşizminde görüldüğü gibi, “diktatörlere, güce, katillerine aşık kitleler” psikolojisiyle açıklanabilir. Bu güce tapınmak, korku ve biat kültürünün bir yansımasıdır. Çünkü yazılı ve görsel medyada ispat edilen, tüm dünyada yankı bulan, hatta sağır sultanlarca da duyulan bunca namussuzluk, yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, ayakkabı kutularında, yatak odalarında saklanan milyarlarca avro nasıl açıklanabilir? Bu kadar rüşvete göz yummak, her tür onursuz duruma teslim olup onay vermek, ancak bu kesimin genlerindeki etik, onur, namus gibi değerlerdeki yıpranma, aşınma ve bozulma ile açıklanabilir.

Seçim öncesi sosyal medya kanallarına getirilen yasaklar, polisiye ve idari tedbirler ve baskılar, seçim sürecinde ve sonrasında çalınan, yakılan oylar, okullara yapılan bomba ihbarları sonucu terk edilen, değiştirilen oylar, trafolara onlarca kedinin girmesiyle kesilen elektriklerden sonra bile utanmadan, arsızca nara atanlar bu namussuzluğa, hırsızlığa, onursuzluğa alkış tutmaktalar. 12 yıldan beri iktidarda olan ve yandaşları dışındaki her kesimi, düşünceyi, inançsal ve etnik farklılığı ötekileştiren, asimile etmeye çalışan, baskı altına alan AKP ve R.T. Erdoğan “yeni Türkiye” söylemiyle, dinsel bir yönetimi hedeflemektedir. Bu yönetim şekli “dindar ve kindar” bir örgütlemeyi, kendisine her türlü yolsuzluk, hırsızlık ve baskıda bile biat eden itaatkârları hedeflemektedir ki,  yerel seçim sonuçları bu hedefe ulaşmada önemli mesafeler katettiği gerçeğini gözler önüne sermektedir..

Öte yandan muhalefet partilerinin iktidarı alaşağı etmek için gerekli ve yeterli bir faaliyeti, organizasyonu ve yapılanmasının olmadığı görülmektedir. Ana muhalefet partisi, milyonlarca emekçiye, ezilene, sosyal, inançsal ve etnik farklılıklara, kendisine gönül veren kitleye demokrat, sosyal demokrat politikaları sunamamaktadır. Üstelik kimi bölgelerde de kendi örgütünü, tarihi olguları, kimi gerçekleri ve değerleri hiçe sayarak, kapılarını birçok sağcı, dinciye açmıştır.  

Kimi yerde milliyetçilikleri, ırkçılıkları tescil edilmiş olan, Deniz Gezmiş, Yılmaz Güney gibi değerlere açıkça küfreden, hakaret edenler; kimi yerde geçmişte yolsuzluk ve hırsızlıkları tescil edilmiş yeğenler, okyanus ötesine yakın kişiler medet umulan olmuştur. Ama seçim sonuçları bu taktiğin tutmadığı, fayda sağlamak yerine kimi yer(el)lerde zarar bile verdiğini göstermiştir.  

Muhalefet partilerinden biri sözde “barış-çözüm süreci” olgusu ve gerekçesiyle kendisinden beklenen, olması gereken muhalif duruşu, özellikle Gezi Ayaklanması sürecinden sonra sergilemediği gibi, iktidarın yolsuzluklarına, hak hukuk tanımaz anti demokratik uygulamalarına ve baskıcı politikalarına zaman zaman sessiz bile kalmıştır. Büyük umutlarla birçok kesim, kişi ve yapı tarafından kurulan bir diğer parti de ilke, prensip ve yazılı söylemlerine uymayan bir tarzda, ne yazık ki, iktidara karşı muhalefet görevini yapmaktan uzak bir tavır sergilemiştir.  

Yerel seçimleri özerklik olarak görenler, bir önceki seçime göre oylarında kısmı bir düşüş yaşansa da, kazanılan belediye başkanlığı sayısında kısmi artış sağlamışlardır. Alevilere gelince, üzülerek belirtmeliyim ki, daha önceki seçimlerde de olduğu gibi, sadece gidip oy kullanmışlardır. Bu arada yerel seçimlerde kimi sevindirici gelişmeler de yok değil. Kadınların daha çok seçilmiş olmaları, bir Süryani kadının ilk kez Belediye Başkanı seçilmiş olması, kimi bölgelerde, özellikle Dersim coğrafyasında sosyalistlerin, devrimcilerin bağımsız Belediye Başkanlıklarını kazanmaları, seçimlerden sonra ülkede görünen gri, iç karartıcı fotoğrafı renklendiriyor ve içimizi ısıtıyor.

Bu ülkeye demokrasinin gelmesini isteyen güçler, muhalif kesimler, mutlaka milyonlarca emekçiyi, ezileni, etnik ve inançsal farklılığı, farklı sosyal, toplumsal tercihi olan kesimleri kucaklayıcı ve kapsayıcı olmalı, geniş halk katmanlarına alternatif iktidar seçeneği ve şartları sunmalıdır. Bu kapsayıcı, iktidarı isteyen sol muhalefet, devrimci ruhu ve Gezi ayaklanmasının siyasal, sosyal, çevresel, kültürel, her türlü özgürlükleri isteyen direnişçi ruhuyla hareket etmelidir. Zaman yitirmeden önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri ve bir yıl sonraki Genel Seçimlere yönelik çalışmalar hızlandırılmalıdır. 

Herkes bilmelidir ki, iktidar olmanın yolu, ne sağa alternatif sağcı adaylar, ne sağ politikalar, ne gerici, ırkçı politikalar, ne de lokal yerel tercihler olamaz. Evet, görülen o ki, diktatör bu yerel seçimlerde iktidarını kısmen de olsa güçlendirmiş gözüküyor. Ve görülen  o ki, bu seçimde de hırsızlar kazandı, demokrasi kaybetti.. Ama unutmayalım ki, yaşam da, mücadele devam ediyor.

Erdal YILDIRIM

1 Nisan 2014 

96723

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Erdal Yıldırım

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar