Pazar Nisan 28, 2024

Zulmün zaferi olmaz

Kitlelerin katledildiği, polis ve askerlerce kuşatılan bir ülkenin ortasına kurulan “demokrasi” sandığından “barış” değil, katliam çıkabiliridi, nitekim aynen öyle oldu. 

Faşist diktatörlüğün en azgın bir şekilde sürdüğü hangi ülkede seçimle “diktatör” devrilmiş? Tersine, askeri darbeler dışında seçimle gelen bir sürü diktatör örneği var. En bilineni ise Nazi faşizmidir.  

Türkiye’de de Nazi Almanya’sında olduğu gibi “kristal geceleri” yaşandı. toplu tutuklamalardan tutunda, özellikle Kürdistan illeleri savaş alanlarına çevrildi ve devletin aleni kitle katliamlarıyla halka korku verildi. Kitleler kendilerini devletten korumanın yollarını arar oldular. 

Bütün Akp ve çevresi, kitleleri ölümle açıktan tehdit etti. “Ya bize iktidarı tam verirsiniz ya da ölümlerden ölüm beğenin” diye... Ve bunu, Kürdistan’ın tüm illerinde, Diyarbakır’da Suruç’ta, ve Ankara’nın göbeğinde 100’den fazla insanı katlederek gösterdiler de... Ve beş ay içinde Türkiye ve Kürdistan’da toplam 700’e yakın insan öldü. Beşbine yakın insan tutuklandı.

Devletin, AKP’nin sandıktan tek başına iktidar olarak çıkması için tüm baskı güçleriyle terör estirdiği bir ortamda yapılan “1Kasım seçimi” AKP’nin “başarısı” değildir. Çünkü, burjuva demokrasisinin normal standartları içinde yapılan bir seçim değil, AKP’yi tek başına iktidara getirebilmenin seçimiydi. AKP, silah zoruyla seçimi “kazanmıştır.” Nasıl ki, bir zamanlar Mısır’da Mübarek vb faşist diktatörlerin sürekli seçimleri “ezici çoğunlukla” kazanması gibi.. Ya da ülkemiz’de 12 Eylül Askeri Cuntası döneminde 1982 Anayasa’sının neredeyse yüzde yüz bir oyla kabul edilmesi gibi...

Bu daha baştan bilinmesine karşın, AKP’nin istediği koşullarda seçime gidilmesi kabul edildi. Egemen sınıfların dayatmaları kabul edilecek diye bir şey yoktur. Tersine, buna karşı devrimcilerin kitleleri uyarması ve aktif mücadele taktikleri bensimsemesi gerekirdi. HDP reformizmi etrafında toplanan devrimci ve demokrat güçler, kendilerini egemenlerin seçim kuralına uymaya mecbur ederek, sanki reformizmden başka seçenek yokmuş gibi hareket ettiler.

Bütün baskılara ve engellemelere karşın HDP’nin barajı aşması “başarı”dır. Eğer,ortada bir başarı varsa, bu, HDP'ye oy vermek isteyen kitlelere ya ölüm ya hapishane ikileminin dayatılmasına rağmen sandığa gidip oy veren kitlelerindir. Ancak, bu zalimin iktidarını durdurmaya yetmeyecektir. Mücadeleyi sandık etrafından çıkarıp sokak ve açıktan mücadele alanlarına kaydırmak gereklidir. Ve kitleleri, reformist lapalarla oylamanında düşmana hizmet ettiği görülmelidir. 

7 Haziran 2015 seçimlerine katılmak doğruydu ve gerekliydi. Ancak, devlet, buradaki sonuçtan hareketle savaş konseptini devreye soktu. Bu çok yönlü bir taktikti. Hem milliyteçiliği geliştirmek, MHP’nin oylarını almak, hem de devrimci-demokrat kesimleri terörize ederek, seçimlerde hareket edemez hale getirmenin yanıda daha uzun yıllar iktidarda kalmanın alt yapısını oluşturmak içindi. Bu bağlamda, faşizm, geçici olarak istediğini aldı.

Ve önümüzdeki süreçte, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada meclis tek taraflı olarak AKP’ye, yani Türk egemen sınıflarına çalışacaktır. HDP’nin mecliste hiç bir etkisi olmayacaktır. Buna müsade etmeyeceklerdir. Bölgedeki ve ülkedeki gelişmeler dolaysıyla dokunulmazlıklara dahi kaldırılabilir. Ancak,, dış ve iç kamuoyuna karşı “demokrasi” oyunu çerçevesinde baskı altında meclis içinde tutmaya çalışacaklardır. Bu onların daha çok işine gelecektir.

MHP’nin oy kaybetmesi, artık onun gereksiz bir parti olmasından dolayıdır. Çünkü onun savunduklarının fazlasını iktidar partisi savunmakta ve uygulamaktadır. Doğal olarak milliyetçi faşist kesimlerin AKP’ye oy vermesi doğaldır. Diğer yandan BBP ve SP gibi partilerinde saflarında olanların beklentileri AKP’de vardır. Bu nedenle de büyük çoğunlu AKP’ye oy vermiştir. Yani, ırkçı, şovenist ve dinci kesimler AKP etrafında birleşerek, kitlelerin önemli bir bölümünüde yanlarında götürmüşlerdir.

Demokratik hak ve özgürlüklerin gaspına, katliamlara, ekonomik zorluklara, işsizliğe rağmen, kitlelerin AKP’ye oy vermesini yadırgamakta yanlıştır. Çünkü, ülkedeki basılı ve görsel yayınların % 95’inden fazlası kitleleri uyutma aracıdır. Bunun %90’ı AKP’nin lehine propaganda yapmaktadır. %5’de Sözcü, Aydınlık vb. gibi faşist ırkçı yayınlardır.  AKP muhalifi gibi gözüken Hürriyet ve Sözcü gazetesi ile AKİT gazetesi arasındaki fark, birbirlerine küfür ettikleri kadar uzak değildir. Egemen sınıflar arasındaki sömürüden daha fazla pay alma çıkar dalaşının dışa vurumudur. Ve aralarında kalın bir ideolojik ve siyasal ayrımda söz konusu değildir. Bu fark türban kalınlığındadır. Birleştikleri yön ise; ırkçılık, şovenizm, sosyalizm ve ve komünizm düşmanlığı kadar çoktur.

CHP’ye oy verenlerin en az yarısı Hürriyet ve Sözcü ayarındaki gazetelerden beslenirler. Durum bu iken, kitlelerin AKP ve Erdoğan faşizminin gerçek yüzünü neden göremediklerini buradan çıkarabiliriz. Ayrıca, CHP bir sol parti değil, düzenin sadık şovenist partilerinden biridir. Kitlelerin demokratik hak ve özgürlükleri yerine, burjuvazinin çıkarını korur. “Sosyal-demokrat” kılıfı altında, işçi sınıfı ve emekçilerin demokratik hak ve özgürlüklerini elde etme mücadelesinin önünde önemli engellerden birisidir.

Bütün egemen sınıf kesimleri (TÜSİAD’da dahil)  Erdoğan’ın “başarısının” yanıda saf tutacaktır. Alman emperyalist burjuvazisinin sevgili “kanzlerin” Merkel’i, desteğini, seçimden iki hafta önce Erdoğan’ın ayağına kadar gelerek göstermişti. Bütün bunlar, işçi ve emekçiler üzerindeki sömürü ve devlet terörünün daha fazla yansıması şeklinde kendini gösterecektir.

Önümüzdeki günlerde, baskı ortamları daha da ağırlaşacağı bir gerçek. Buna karşı, işçi sınıf başta olmak üzere tüm komünist, devrimci-demokrat ve Kürt yurtseverlerin ortaklaşa mücadelesi daha da gelişltirilmeli ve bu birliktelik, burjuva sınırları içine hapsedilerek boğulmasına müsade edilmemelidir. Komünist ve devrimciler, HDP ve Kürt ulusal hareketini daha devrimci taktiklere yönelmeye zorlamalıdırlar. Eğer, normal şartlar içinde yapılmayan 1 Kasım seçimleri güçlü bir şekilde boykot edilseydi, işçi sınıfı ve emekçilerin kazanımı daha farklı olacaktı. Moral bozukluğu yerine, en azından Kürdistan illerinde kitlelerin kazanımı somut bir hal alabilirdi. Bu, Batı’daki devrimci-demokrat cepheye de moral verecekti. Tersine, reformist ve liberal kesimleri küstürmeme ve en geri kitleleri kaybetmeme adına, faşizmin seçim sandığına hapsedildi. Halkların, demokratik haklar için  mücadelesinin meşrutiyeti, adeta burjuvazinin süngüleri arsına gizlediği sandıkta  arandı. Oysa, sandıkları tekmelemenin meşrutiyeti daha çoktu.

AKP  iktidarı, Suriye ve Irakta gelişen (ve Rusya’nın direkt silahlarıyla sahaya inmesinin yarattığı) durumlardan ve göçmen sorunlarından dolayı ABD ve AB desteğini almaya devam edecektir. Ancak, ülkedeki durum hiç de onların istediği gibi gitmeyecektir. Egemen sınıfların ekonomisi iyiye değil, kötüye doğru bir eğilim içindedir. Diğer yandan, Kürt sorunu kendini daha fazlasıyla dayatacak ve devletin baskı ve sindirme operasyonlarına karşı mücadelesi gelişecektir. Kürdistan halkı geri adım atmayıp, daha ileri mevzilere yürüme potansiyelini korumaktadır. Direnmek ve savaşmaktan başkaca şansı da yoktur. O bunu yapmaya devam edecektir. Önüne barikat olarak konan uzlaşmacı reformizmi reddecektir.

AKP her ne kadar tek başına hükümet kurmayı garantilemiş olsada, iktidarını “barış” içinde sürdüremeyecektir. Yıllardır mücadele içinde büyük bir tecrübeye sahip devrimci-demokrat kesim ve işçi sınıf hareketi, bunun yanıda Kürt Ulusal Hareketi'nin durumu, egemenlere istedikleri “huzuru” vermeyecektir. 

Zalimin zulmünün zaferine, tarih tanık olmamıştır. İşçi sınıf ve emekçiler faşizme karşı daha örgütlü ve kararlı mücadeleyi yürütecektir. Düzen içine haps olmadan kitleleri örgütleyecek ve harekete geçirecek her türlü mücadele biçiminin geliştirilmesi ve yürütülmesi komünist ve devrimcileri bekliyor

İşçi sınıf ve emekçilerin gerçek kurtuluşu; kitlelerin sosyalizmle buluşturulması ve bunun geliştirilmesiyle başarılacaktır.

02.11.2015

 

42464

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

Sayfalar