Cumartesi Nisan 27, 2024

Zulmün zaferi olmaz

Kitlelerin katledildiği, polis ve askerlerce kuşatılan bir ülkenin ortasına kurulan “demokrasi” sandığından “barış” değil, katliam çıkabiliridi, nitekim aynen öyle oldu. 

Faşist diktatörlüğün en azgın bir şekilde sürdüğü hangi ülkede seçimle “diktatör” devrilmiş? Tersine, askeri darbeler dışında seçimle gelen bir sürü diktatör örneği var. En bilineni ise Nazi faşizmidir.  

Türkiye’de de Nazi Almanya’sında olduğu gibi “kristal geceleri” yaşandı. toplu tutuklamalardan tutunda, özellikle Kürdistan illeleri savaş alanlarına çevrildi ve devletin aleni kitle katliamlarıyla halka korku verildi. Kitleler kendilerini devletten korumanın yollarını arar oldular. 

Bütün Akp ve çevresi, kitleleri ölümle açıktan tehdit etti. “Ya bize iktidarı tam verirsiniz ya da ölümlerden ölüm beğenin” diye... Ve bunu, Kürdistan’ın tüm illerinde, Diyarbakır’da Suruç’ta, ve Ankara’nın göbeğinde 100’den fazla insanı katlederek gösterdiler de... Ve beş ay içinde Türkiye ve Kürdistan’da toplam 700’e yakın insan öldü. Beşbine yakın insan tutuklandı.

Devletin, AKP’nin sandıktan tek başına iktidar olarak çıkması için tüm baskı güçleriyle terör estirdiği bir ortamda yapılan “1Kasım seçimi” AKP’nin “başarısı” değildir. Çünkü, burjuva demokrasisinin normal standartları içinde yapılan bir seçim değil, AKP’yi tek başına iktidara getirebilmenin seçimiydi. AKP, silah zoruyla seçimi “kazanmıştır.” Nasıl ki, bir zamanlar Mısır’da Mübarek vb faşist diktatörlerin sürekli seçimleri “ezici çoğunlukla” kazanması gibi.. Ya da ülkemiz’de 12 Eylül Askeri Cuntası döneminde 1982 Anayasa’sının neredeyse yüzde yüz bir oyla kabul edilmesi gibi...

Bu daha baştan bilinmesine karşın, AKP’nin istediği koşullarda seçime gidilmesi kabul edildi. Egemen sınıfların dayatmaları kabul edilecek diye bir şey yoktur. Tersine, buna karşı devrimcilerin kitleleri uyarması ve aktif mücadele taktikleri bensimsemesi gerekirdi. HDP reformizmi etrafında toplanan devrimci ve demokrat güçler, kendilerini egemenlerin seçim kuralına uymaya mecbur ederek, sanki reformizmden başka seçenek yokmuş gibi hareket ettiler.

Bütün baskılara ve engellemelere karşın HDP’nin barajı aşması “başarı”dır. Eğer,ortada bir başarı varsa, bu, HDP'ye oy vermek isteyen kitlelere ya ölüm ya hapishane ikileminin dayatılmasına rağmen sandığa gidip oy veren kitlelerindir. Ancak, bu zalimin iktidarını durdurmaya yetmeyecektir. Mücadeleyi sandık etrafından çıkarıp sokak ve açıktan mücadele alanlarına kaydırmak gereklidir. Ve kitleleri, reformist lapalarla oylamanında düşmana hizmet ettiği görülmelidir. 

7 Haziran 2015 seçimlerine katılmak doğruydu ve gerekliydi. Ancak, devlet, buradaki sonuçtan hareketle savaş konseptini devreye soktu. Bu çok yönlü bir taktikti. Hem milliyteçiliği geliştirmek, MHP’nin oylarını almak, hem de devrimci-demokrat kesimleri terörize ederek, seçimlerde hareket edemez hale getirmenin yanıda daha uzun yıllar iktidarda kalmanın alt yapısını oluşturmak içindi. Bu bağlamda, faşizm, geçici olarak istediğini aldı.

Ve önümüzdeki süreçte, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada meclis tek taraflı olarak AKP’ye, yani Türk egemen sınıflarına çalışacaktır. HDP’nin mecliste hiç bir etkisi olmayacaktır. Buna müsade etmeyeceklerdir. Bölgedeki ve ülkedeki gelişmeler dolaysıyla dokunulmazlıklara dahi kaldırılabilir. Ancak,, dış ve iç kamuoyuna karşı “demokrasi” oyunu çerçevesinde baskı altında meclis içinde tutmaya çalışacaklardır. Bu onların daha çok işine gelecektir.

MHP’nin oy kaybetmesi, artık onun gereksiz bir parti olmasından dolayıdır. Çünkü onun savunduklarının fazlasını iktidar partisi savunmakta ve uygulamaktadır. Doğal olarak milliyetçi faşist kesimlerin AKP’ye oy vermesi doğaldır. Diğer yandan BBP ve SP gibi partilerinde saflarında olanların beklentileri AKP’de vardır. Bu nedenle de büyük çoğunlu AKP’ye oy vermiştir. Yani, ırkçı, şovenist ve dinci kesimler AKP etrafında birleşerek, kitlelerin önemli bir bölümünüde yanlarında götürmüşlerdir.

Demokratik hak ve özgürlüklerin gaspına, katliamlara, ekonomik zorluklara, işsizliğe rağmen, kitlelerin AKP’ye oy vermesini yadırgamakta yanlıştır. Çünkü, ülkedeki basılı ve görsel yayınların % 95’inden fazlası kitleleri uyutma aracıdır. Bunun %90’ı AKP’nin lehine propaganda yapmaktadır. %5’de Sözcü, Aydınlık vb. gibi faşist ırkçı yayınlardır.  AKP muhalifi gibi gözüken Hürriyet ve Sözcü gazetesi ile AKİT gazetesi arasındaki fark, birbirlerine küfür ettikleri kadar uzak değildir. Egemen sınıflar arasındaki sömürüden daha fazla pay alma çıkar dalaşının dışa vurumudur. Ve aralarında kalın bir ideolojik ve siyasal ayrımda söz konusu değildir. Bu fark türban kalınlığındadır. Birleştikleri yön ise; ırkçılık, şovenizm, sosyalizm ve ve komünizm düşmanlığı kadar çoktur.

CHP’ye oy verenlerin en az yarısı Hürriyet ve Sözcü ayarındaki gazetelerden beslenirler. Durum bu iken, kitlelerin AKP ve Erdoğan faşizminin gerçek yüzünü neden göremediklerini buradan çıkarabiliriz. Ayrıca, CHP bir sol parti değil, düzenin sadık şovenist partilerinden biridir. Kitlelerin demokratik hak ve özgürlükleri yerine, burjuvazinin çıkarını korur. “Sosyal-demokrat” kılıfı altında, işçi sınıfı ve emekçilerin demokratik hak ve özgürlüklerini elde etme mücadelesinin önünde önemli engellerden birisidir.

Bütün egemen sınıf kesimleri (TÜSİAD’da dahil)  Erdoğan’ın “başarısının” yanıda saf tutacaktır. Alman emperyalist burjuvazisinin sevgili “kanzlerin” Merkel’i, desteğini, seçimden iki hafta önce Erdoğan’ın ayağına kadar gelerek göstermişti. Bütün bunlar, işçi ve emekçiler üzerindeki sömürü ve devlet terörünün daha fazla yansıması şeklinde kendini gösterecektir.

Önümüzdeki günlerde, baskı ortamları daha da ağırlaşacağı bir gerçek. Buna karşı, işçi sınıf başta olmak üzere tüm komünist, devrimci-demokrat ve Kürt yurtseverlerin ortaklaşa mücadelesi daha da gelişltirilmeli ve bu birliktelik, burjuva sınırları içine hapsedilerek boğulmasına müsade edilmemelidir. Komünist ve devrimciler, HDP ve Kürt ulusal hareketini daha devrimci taktiklere yönelmeye zorlamalıdırlar. Eğer, normal şartlar içinde yapılmayan 1 Kasım seçimleri güçlü bir şekilde boykot edilseydi, işçi sınıfı ve emekçilerin kazanımı daha farklı olacaktı. Moral bozukluğu yerine, en azından Kürdistan illerinde kitlelerin kazanımı somut bir hal alabilirdi. Bu, Batı’daki devrimci-demokrat cepheye de moral verecekti. Tersine, reformist ve liberal kesimleri küstürmeme ve en geri kitleleri kaybetmeme adına, faşizmin seçim sandığına hapsedildi. Halkların, demokratik haklar için  mücadelesinin meşrutiyeti, adeta burjuvazinin süngüleri arsına gizlediği sandıkta  arandı. Oysa, sandıkları tekmelemenin meşrutiyeti daha çoktu.

AKP  iktidarı, Suriye ve Irakta gelişen (ve Rusya’nın direkt silahlarıyla sahaya inmesinin yarattığı) durumlardan ve göçmen sorunlarından dolayı ABD ve AB desteğini almaya devam edecektir. Ancak, ülkedeki durum hiç de onların istediği gibi gitmeyecektir. Egemen sınıfların ekonomisi iyiye değil, kötüye doğru bir eğilim içindedir. Diğer yandan, Kürt sorunu kendini daha fazlasıyla dayatacak ve devletin baskı ve sindirme operasyonlarına karşı mücadelesi gelişecektir. Kürdistan halkı geri adım atmayıp, daha ileri mevzilere yürüme potansiyelini korumaktadır. Direnmek ve savaşmaktan başkaca şansı da yoktur. O bunu yapmaya devam edecektir. Önüne barikat olarak konan uzlaşmacı reformizmi reddecektir.

AKP her ne kadar tek başına hükümet kurmayı garantilemiş olsada, iktidarını “barış” içinde sürdüremeyecektir. Yıllardır mücadele içinde büyük bir tecrübeye sahip devrimci-demokrat kesim ve işçi sınıf hareketi, bunun yanıda Kürt Ulusal Hareketi'nin durumu, egemenlere istedikleri “huzuru” vermeyecektir. 

Zalimin zulmünün zaferine, tarih tanık olmamıştır. İşçi sınıf ve emekçiler faşizme karşı daha örgütlü ve kararlı mücadeleyi yürütecektir. Düzen içine haps olmadan kitleleri örgütleyecek ve harekete geçirecek her türlü mücadele biçiminin geliştirilmesi ve yürütülmesi komünist ve devrimcileri bekliyor

İşçi sınıf ve emekçilerin gerçek kurtuluşu; kitlelerin sosyalizmle buluşturulması ve bunun geliştirilmesiyle başarılacaktır.

02.11.2015

 

42461

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar