Cumartesi Haziran 1, 2024

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Oysa kutlanılmayacak bir cumhuriyet varsa o da Türki-Cumhuriyetidir. Ne üzücüdür ki; sosyal şovenist TKP, reformist TİP ve bilumum İttihatçı-Kemalist solcular, AKP-MHP iktidarı ve muhalefet partilerinin yanında, onların safında ve onlarla Türk bayraklarıyla 100. yıl kutlamalarına katıldılar. Polis koruması eşliğinde yürüyüş yaptılar, cumhuriyetlerini kutlayan sosyal medya paylaşımlarında bulundular. Onlarla bir cephede yer aldılar. Onlar gibi açlığın, zulmün, Türk ırkçılığının, Kürt soykırımının gönüllü tarafı olma sözünü verdiler.

Türk Müslüman ticaret burjuvazisi ve toprak ağaları, asker sivil bürokratların desteğiyle sözde laik cumhuriyetini soykırıma uğratılmış Ermeni, Rum, Süryanilerin toprakları ve zenginliklerinin üzerine çökerek kurdu. Bugün kimi solcuların “devrim” diyerek sahiplendikleri ve hatta “yarım kaldı” diyerek ilerletme sözü verdikleri cumhuriyet; “sermayenin millileştirilmesi” adına Türk burjuvazisinin ilk sermaye birikimini bu azınlık milliyetlerin servet ve mallarının üzerine çökerek gerçekleştirdi. Ulus devletin inşası denilerek katliam ve soykırım siyaseti Kürtler, Aleviler başta olmak üzere diğer ulus, milliyet ve inançlar üzerinde kararlılıkla sürdürüldü.

Cumhuriyeti kuran kadroların önemli bir kısmının İttihat ve Terakki’nin soykırım suçluları olduğu ve dahası ve şu an olduğu gibi ilk Meclis-i Mebusa’nda çoğunluğu elleri Ermeni, Rum ve Süryanilerin kanına bulaşmış katil ve cellatların yer aldığı bilinmektedir. Osmanlı’nın, sonrasında İttihat-Terakki’nin sadık takipçileri olan Kemalist hükümet, Cumhuriyet maskesiyle eskinin devamcısı olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Batılı emperyalist devletlere uşaklık ve bağımlılıkta, hizmette ödün vermeyeceğinin sözünü vererek onların onay ve desteğini alarak sömürü ve zulüm görevine başladı.

Türk-Sünni İslam’ı ülkenin yegane hakimi ve efendisi yapan ve bunu yasalaştıran zulüm cumhuriyeti, lanetli bir tarihe ve pratiklere sahiptir. İktidarlarını tekçilik ve Türk ırkçılığı üzerine inşa eden Kemalistler; 1924 Anayasası’nda Türk-ulus devlet inşasını “devlet Türk’ten başka millet tanımaz” olarak tanımladılar. Kemalistlerin ve reformist solcuların çokça överek ve ilahlaştırarak anlatıp, tanıttıkları cumhuriyetlerinin kurucusu M.Kemal, “Biz doğrudan milletperveriz ve Türk milliyetçisiyiz” demektedir.

Keza Türk Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarından ve “Milli Şef”, İsmet İnönü “Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız… Sadece Türk milleti bu ülkede etnik ya da ırki bir takım haklar isteyebilir… Başka hiçbir kişinin buna hakkı yoktur” demektedir.

Irkçı, kafatasçı görüşlerini hiçbir utanma duygusu taşımadan deklare edenler ilerici-demokrat, insan hak ve özgürlüklerinden yana olabilir mi? Bu ırkçı faşist görüş sahipleri ilerici ve çağdaş olabilir mi?

Ermeni, Rum ve Süryani soykırımından sonra Kürt halkına karşı katliam ve kitlesel zorunlu göç politikalarına her zaman olduğu gibi yasal kılıf geçirdiler. Ardı ardına katliam kanunları çıkaran Kemalistler, soykırımcı oldukları kadar iki yüzlü bezirgan politikacılar olduklarını da göstermiş oldular. Peş peşe çıkarılan “Takriri-Sükun Kanunu”, “Şark Islahat Planı”, “Mecburi İskan Kanunu”, “Tunceli Kanunu”, Sıkıyönetimler, OHAL’ler Kürt halkının boğazına geçirilen Türk ilmiği ve diline vurulan Türk zinciridir. Türk faşizmi, Kürtlerin ayrı bir ulus olduğu ve her ulus gibi Özgürce Ayrılma Hakkı’na yani ayrı bir devlet kurma hakkına sahip olduğunu inkar etmekle kalmadı, Kürt ulusunun ulusal baskı ve yok sayma politikasına karşı en demokratik, haklı ve meşru mücadelesinin üzerine kanla, şiddetle, faşist terörle gittiler.

Türk ve Sünni İslam kimliği üzerinden kendini var eden cumhuriyet başta Kürtler olmak üzere Aleviler gibi azınlık inançlar üzerinde katliamlar gerçekleştirdi. Ermeni, Rum ve Süryani soykırımından sonra Kürt katliamları zamana yayılarak süreğen hale getirildi. Türkiye Kurdistanı’nın her köşesi Kürt kanıyla sulandı. Alevilere yönelik Maraş, Çorum ve Sivas’ta olduğu gibi kitlesel katliamlar gerçekleştirildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin her bir karış toprağı halklar ve insanlık mezarlığına dönüştürüldü.

“Tek Devlet-Tek Millet-Tek Dil-Tek Bayrak-Tek Din”, “Ne mutlu Türk’üm Diyene”, “Ya Sev Ya Terk Et”, “Soykırım mı tehcir mi?” zihniyetini bir devlet politikası haline getiren AKP-MHP faşist hükümeti, günümüzde M.Kemal Atatürk’ün kurduğu zulüm cumhuriyetinin değişmez “homojen Türkiye yaratma” politikasını, gizli anayasası olan “Türklük Sözleşmesi” stratejisini uygulamaktadır.

Savaş hükümetinin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Rojava’nın “alt yapı üst yapı tesisleri hedefimizdir” deyip üretim, inanç ve yaşam alanlarını bombalayan, petrol ve su kuyularını hedef alan saldırganlıkları acaba cumhuriyetin hangi yeni yüzüdür?

Yüz yıldır “teröre ve terör örgütlerine karşı mücadele” deyip halkı katletmekten usanmayan, “kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yapmak”tan başka bir projesi olmayan, yüzüncü yılını kutlayan cumhuriyetin hangi yüzü yenidir?

Yıllar önce bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaş ne güzel demiş; “Kemalizm faşizmdir.” Başka söze gerek var mıdır?

Faşizm kutlu olmasın!

2044

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

Sayfalar