Salı Mayıs 7, 2024

“Yeni Türkiye” İnşa Edilirken Esnaf-Haluk Gerger

Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın esnafın işlevlerine ilişkin olarak söyledikleri, Gezi cinayetlerine göndermeler ışığında ele alındı. Bu arada, Mussolini İtalyası’nın “Kara Gömlekliler”ine ve Hitler Almanyası’nın SA’larına atıfta bulunanlar da oldu. Bu yaklaşımlar kuşkusuz son derece isabetli perspektifler içermekteydiler ama gündemin akıcılığı içinde daha fazla geliştirilemeden kaldılar.

Oysa, Yeni Türkiye’ye ilişkin yaşamsal önemde ipuçları verdiğinden, bu konu üzerinde daha fazla durmak gerekiyor.

Önce Erdoğan’ın söylediklerini anımsayalım: “Bizim medeniyetimizde esnaf gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir, gerektiğinde de şefkatli kardeştir.”

“Eski Türkiye”nin “sivillerle bırakılamayacak önemde”ki tepeden inme resmi üniformalı faşizminde, vurucu derin güç, devlet içinde hiyerarşik olarak örgütlenmiş “Özel Harp Dairesi” (Gladio) idi. Siviller, kışkırtma amaçlı olarak toplumsal olaylarda kullanılır, sonra gerektiğinde tasfiye edilirlerdi. Bu manada, “Kanlı Pazar”lar, tepeden inme faşizmin, buz kıran gemiler gibi, “yolaçıcı” araçları işlevi görürdü. Bunların elemanları da geçici hizmet personeli olarak salt kışkırtıcı işlevleriyle ele alınır, “çapulcu ayaktakımı” mertebesinde değerlendirilirlerdi. “Sokak hakimiyeti” de, nihayetinde, devletin kolluk kuvvetlerinin uhdesine alınırdı.

Aşağıdan neşet eden faşizmlerde ise, durum farklıdır. Bu versiyonda, toplumsal katmanların vurucu güçleri çeşitli organizasyonlarla sürekli asayiş ve tedhiş görevleriyle yapılandırılırlar. Onların “sokak eylemlilik ve hakimiyetleri” süreklilik arzeder, projenin temel payandalarından biri olarak ele alınır. Sadece iktidara yürüyüşte bir araç olarak kullanılmazlar, bizzat iktidardayken yönetim erkinin organik parçası sayılırlar.

Sivil versiyonda, bu yapılanmaların şiddete dayalı “mahalle/semt baskısı”, faşizmin kolluk kuvvetleri düzeninin candamarı sayılırlar.

Bu kadarla da kalmaz; faşist projede, toplumsal yaşamın sıkı denetim altında pek çok düzlemde yeniden üretilmesinde bu aşağıdan paralel örgütlenmiş sosyal güçler çok boyutlu işlevler ve yetkilerle donatılırlar. Bu, hem sivil versiyonun kendisinin, hem de bu toplumsal güçlerin ayırdedici özelliklerinden başlıcasını oluşturur.

Sivil versiyonda, yeniden üretmeye ve toplumsal derinlik yaratmaya yönelik işlevleriyle  kurumsal, kalıcı-yapısal özelliğe sahip bu organizmalar, yerinde ideolojik denetim misyonu da üstlenirler, sistemik meşruiyete dayalı şiddet kullanma, asayiş sağlama ve düzeni aktif koruma hakkıyla görevlendirilir, "resmi" faşizme böylece pek çok koldan eklemlenirler. Giderek de, onun bir uzvu olma nitelikleriyle, mütemmim cüzü haline gelirler.

Esnaf, kapitalizmde “özel sektör”ün krizlere en açık olan korumasız kesimlerindendir. Esnaf, kapitalizmin her yapısal döngüsünda krize girer. Kapitalizm gelişir ve kapsayıcılığı artarken esnafı krize sokar. “Küçük adam”ın, “büyük market karşısında küçük bakkal”ın, “tekeller karşısında küçük işletmeler”in trajedisi, en önce ve en fazla tahribatla esnafı vurarak başlar. Kapitalizmin periyodik durgunluk ve kriz safhalarında da esnaf yaşamsal ölçülerde darbeler alır. Buna karşılık, hem ideolojik/kültürel olarak, hem sınıfsal dinamiklerle ve ekonomik/sosyal varoluşuyla esnaf, kapitalizme organik bağlarla rabıtalanmiştır. Bu konumu, esnafı, kriz içindeki burjuvazinin saldırganlığına yem yapar, sistemin kurbanı olarak kapitalizmin kendini kurtarma saldırganlığında hazır kuvvet tetikçiliğine kadar götürür, kendi kıyıcısının hizmetine sokar. Faşizm, burjuvazinin son çaresiyse, esnafın da ölüm döşeğindeki intiharvari çırpınışının son evresidir.

Ayrıca, zamanın ve kapitalistleşmenin öğütücülüğünde “eski” değerler aşınır, geleneksel insani/sosyal bağlar gevşer, farklı yaşam tarzları gündelik yaşamı zorlarken ortaya çıkması kaçınılmaz tepkiler gericiliğe ve faşizme toplumsal zemin hazırlarken özellikle kırsal kesim kökenli esnaf bunun yoğunlaşmış halini ifade eder.

Faşizm, kapitalizmin kriz koşullarında, bir yandan esnafın proletarya saflarına kaymasını önlemeye yönelir, bir yandan da işlevsel olarak lümpenleşmesini, deklase bir katmana indirgenerek çürütülmesini hedefler; bu haliyle de, onun faşizmin vurucu gücüne dönüşmesi sağlanmış olur.

Bugün faşizmin/kapitalizmin evrensel yasalarının bir de Türkiye’ye özgü özelliklerle sentezlenerek daha da etkinleştirilmesi sözkonusu.

Herşeyden önce unutmamak gerekir ki, AKP iktidarı sistemik bir kriz ve çöküşün ürünüdür, dolayısıyla, aynı zamanda, bir bunalım yönetimidir de. Bu iktidar çökmüş olanın yerine onun krizi üzerinde “yeni”yi inşa ediyor ve bu arada krizi de yönetmeye çalışıyor. Yani bugün, yeninin inşasıyla sistemin ölümcül krizi içiçe geçmiş durumdadır. Bu nedenle de, “Yeni”nin inşası içinde onun kendine özgü (bünyesel) faşist karakteriyle krizlerin kurtarıcısı faşizm yöntemi birlikte gidişe sinerji katıyorlar, onu ortaklaşa etkiyle belirliyorlar.

Erdoğan ve AKP iktidarı, “Anadolu Muhafazakarlığı”nı bir ideolojik saldırı aracı olarak başarıyla kullandı “Eski Türkiye”nin iktidar güçlerine karşı. Ardından bu unsuru, bir sosyal/politik güç olarak örgütleyip seferber etti. Onun müşteki olduğu her bir vakıa üzerinden kendisine bir taban oluşturdu, onun ihtiyaç ve taleplerinden bir “Hareket” yarattı ve sistem içi zorlu iktidar kavgasından zaferle çıktı. Büyük burjuvazinin buna dayalı katmanında da hükümetinin “hayat iksiri”ni buldu. Eskisinin aksine devlet fideliğinde yetiştirilmeyen ve fakat kendi devlet cihazını ve siyasal iktidarını inşayı hedefleyen, esas olarak kendi dinamikleriyle gelişen her burjuva katmanı gibi, MÜSİAD örgütlü “Anadolu Kaplanları” ya da “Yeşil Sermaye” diye anılan bugünün yükselen sınıfının, Esnaf ile özel bir ilişkisi, hısımlığı, “kök hücre/yumurta ikizi” naturası var. Esnafın sosyal/politik önemi buralardan da kaynaklanıyor.

Bir kaç yıl önce Almanya’da bir politikacı, sokakların özelleştirilerek üzerlerinde yer alan işletmelere satılmasını önermişti. Böylece, özel mülkiyete devredilmiş sokakların sahibi işletmeler kendi mülkleri üzerindeki protesto gösterilerini, “sokak hareketleri”ni engelleme hakkına da sahip olacaklardı. Burjuva gericiliği, krizin bir aşamasında, evrensel hukuk normlarına uygun davranarak değil de, kaba “mülkiyet hakkı”na sığınarak baskı mekanizmalarını harekete geçirir. Krizin ileri aşamalarında ve Türkiye gibi ülkelerdeyse, en gerici yasanın da yeri olmaz. Orman kanunlarına dayalı faşist inşaların tekçi saltanatlarında güç ve şiddetin egemenliği yasa-hukuk tanımaz, kestirmeden tek bir kişi, örgüt ya da gurup hem hakim, hem savcı, hem polis, hem gardiyan, hem cellat olarak atanır. Her atanmiş tetikçi, paralel yapılar halinde kendi hükmünü icra eder, hizmetine koşulduğu sermayenin faşizmini sadece kapitalist işbölümü yasalarına göre uygular.

“Yeni Türkiye”, şimdi inşa sürecinin bu yeni aşamasında, Anadolu Muhafazakarlığı’nın temel ögelerinden olan, evrensel ve kendine özgü özelliklerle sentezlenmiş “Gericilik” gerçekliğini, düzeninin bir “vurucu güç” unsuruna dönüştürmek; yaygın-paralel-sivil “tetikçi örrgütlenme”nin tabanı yapmak; “sokakların efendisi” olarak hayatın efendisi sermayenin hizmetinde yapılandırmak; “terör ağası” rolünde yetkilendirmek peşinde.

Gericiliğin ve faşizmin mahalle/semt bazındaki paramiliter örgütlenmesi projesindeki muhayyel esnaf rolü, yıkıcı Zihniyet'in ardındaki Yeni Türkiye tasavvurunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Faşizmin simgelere verdiği özel önem malum. “Yeni Türkiye’nin karanlık dehlizlerinde satırlar, şişler, döner bıçakları, yeni hayatımızı karartacak simgeler olarak tarihteki yerlerini almaya bileniyorlar.

Yeni Türkiye inşa ediliyor, rejimiyle, yasalarıyla, toplumsal altyapısıyla, ideolojisiyle, kurumlarıyla, şiddet araçlarıyla, simgeleriyle. Bu yazıda bu unsurların birine değindim sadece...

73239

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar