Pazartesi Mayıs 20, 2024

Yalinayak düşlerin yalın sözleriyle Sokrates-Özden Çiçek

Milattan önce yaklaşık 5. yüzyıl Atina`sında yaşayan, düşünen, sorgulayan ve bilmediğini bilen  Sokrates`in yaşamıdır konu edilen.

Sokrates, eşi Ksantippe ve üç oğlu ile sabah kahvaltısında sohbet ediyorlar. Ksantippe Sokrates`in özensiz giyimi ve yalınayak dolaşmasını kabullenmediği için bundan rahatsızlık duyduğunu dile getiriyor. Çocukları ise  babalarının düşünce dünyasını  henüz keşfetmiş değiller. Sokrates iğneden ipliğe yaşama dair ne varsa her şeyi tartışarak, yaşamını sürdürme uğraşısındadır. Öyle ki sakalını  kesme fikrinde bile kendisiyle ve etrafındakilerle tartışıyor, üstelik ekonomik sıkıntılarla yaşamı sürse de parayı önemsemeyen biridir.

Gün geliyor oğullarından Lamprokles Atina için savaşmaktan söz ediyor, fakat annesi karşı çıkıyor bu fikire. Çünkü o`na göre vakti zamanında Sokrates de Atina için savaşmış ve eline hiçbir şey geçmediği görüşündedir. Bu nedenle anne Ksantippe istemez oğlunun savaşçı olmasını. Diğer yandan çocukları babalarının yalınayak gezmek yerine, hiç değilse sandalet giysin düşüncesindedirler. Sokrates`e göre ayağa bir şey giyip giymemek arasında pek bir fark olmasa da, o yine de yalınayak olmayı tercih edecektir.

Ksantippe, Sokrates`in  verdiği dersler sayesinde  para kazanmasını ister. Oysa Sokrates için anlatttıklarından para almak ile   dinleyicilerini aldatmış olacağı görüşündedir. Üstelik kendisi hiçbir şey bilmediğini düşünmektedir. Tek ustalığının tartışmalarda hünerli olduğudur. “Gerçeği arayanlar için para insanın ahlakın bozmaktan başka bir işe yaramaz.”  diyordu.

Sokrates için Atina sevgisi her şeyin üstündedir,  Atina;  güzelliğin, sanatın, bilgeliğin şehridir o`na göre. O dönemlerde bilgelik şölenlerinde fahişeler bulunabiliyordu, ayrıca flüt çalan ve dans eden kadınlar da. Bu kadınlar içinde Teodote isminde biri vardı. Theodote farklı ve güzel kokuları sürmeyi seven güzel biriydi. Daha sonrasında Ksantippe Sokrates`i  bu kadından kıskanacaktır.

Bir gün oğlu Lamprokles babası Sokrates`e, suçlu olduğunu bildirilen bir kağıdın asılı olduğu haberiyle gelir. Suçlayanların içinde Meletos, Anitos ve Likon vardır.  Liste halinde yazılmıştır suçları arasında en önemlilerinden bazıları şöyledir:

1-Kentin tanrılarına inanmıyor, kendi uydurduğu tanrılara dinleyenleri inandırmak istiyor.    2- Gençlerin aklını çeliyor.

Ve ölüm cezasını uygun bulduklarını da ilan ederler. Bunu duyan Sokrates ölümden korkmadığını söyler, tek üzüntüsü ise bu karar ile Atina`nın haksızlığa uğrayacak ve tutkuyla sevdiği şehire leke sürüleceğidir. Ancak demokrasiye olan saygısı gereği bu karara itiraz etmeyeceğini söyler. Derken günler çabucak geçmiş ve duruşma günü gelir çatar. Sokrates kalabalık  jürinin karşısında yargılanacaktır, duruşmaya gelenler ise; bir zamanlar öğrencisi olan gençler, tartışma yürüttüğü insanlar,  yargılamanın meraklıları, halk ve diğerleri…  Amfi tiyatrosunda sorgulama başlar.

Sorgulamayı yapacak olan  yargıçlardan  Anitos, Meletos ve kral Pausanias teker  teker sorularıyla, suçlamalarla dizilirler Sokrates`in karşısında.

Sokrates savunmasına kendi hayatını anlatmakla başlar, soru sorma merakı ve bilmediğinin keşfine dek süren hayat hikayesini uzun uzadıya anlatır. Anitos bir ara Melotos`la özgürlük, gerçek, demokrasi gibi kavramları irdeler. Ancak hiçbir şey Sokrates`e verilecek ölüm cezasının önünde duramayacaktır artık. Sorular arasında otuzlar mesclisi de gündeme gelecektir. Tüm soruların, suçlamaların ve savunmaların ardından oylamaya geçilir. İki yüz yetmiş dokuz oyla Sokrates suçlu bulunur ve idam cezası onaylanmış olur. Verilen ceza ise; baldıran zehirini içmek olacaktır. Soktrates, ölüm cezası kararının Atina`nın aleyhinde olacağını bir kez daha tekrar edeken, bu karar sayesinde ününün de artacağını söyler.  Sevdiği Atina`nın onurunu kurtarmak adına yargıçlara bir teklifte bulunur. Ölüm cezasının yerine kendisine para cezasının verilmesini yargılama kuruluna önerir. Ancak bu öneri kabul edilmez ve kesinleşmiş ölüm cezası artık uygulanacaktır.

Sokrates de diğer tutsaklar gibi hücreye konur ve artık ölümü bekleyecektir. Bu bekleyiş sırasında artık eşi Ksantippe ve çocuklarıyla yaşamının son demlerini yaşayacaktır. Ailesiyle dramatik anlar ve  duygu dolu sözler hiç bitmeyecektir. Herkes üzgündür, fakat kararın ne bir ertelenmesi ne de başka bir şeyle takas edilmesi  mümkün değildir. Ölümü sessiz sakin beklemekten başka yapılacak hiçbir şey yoktur.

Sokrates kendiyle konuşur ve tartışır sabaha dek, sabahın ilk ışıklarıyla gardiyan elindeki baldıran zehiriyle usulca hücrenin önünde bekler. Ölümden korkmayan Sokrates tereddüt etmeyecektir, bir hamlede içer zehiri ve öylece kalakalır uzandığı yerde.

Milattan öncesinin bilgesi, filozofu Sokrates bize düşünme yöntemi konusunda önemli kaynaklık etmiştir ve geleceğe de ışık tutuacaktır hiç şüphesiz. Geçmiş ve şimdiye dair ne kadar yakın ve doğru görüşlerinden bazı örnekler vermek gerekirse:

“Baskı rejimlerinde haksızlık sıradan bir iştir.

Hiçbir  devlet güvenilir değildir.

İncelenmeyen  inançların yok olması yerindedir.

Sorgulanmamış hayat, yaşamaya değmez.”

Maxwell Anderson`un tiyatro oyunu için yazdığı Yalınayak Sokrates* adlı tiyatro metnini kısaca öyküleştirilerek,  Sokrates`i bu vesileyle hatırlama ve hatırlatma niyetidir yazıya konu olan. Düşündüğü gibi yaşayan ender filozoflardan biri olduğu da söylenir. Düşünmek ve sorgulamak insanın doğal birrefleksi ise , insanı insanlaştıran en önemli eylemdir aynı zamanda.

*Maxwill Anderson, Yalınayak Sokrates, Adam Yayınları, 1985, Çeviri: Mina Urgan

Özden Çiçek  26.12.2017 / Hannover 

45863

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

Sayfalar