Cumartesi Mayıs 18, 2024

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Zorun tarihsel rolünü “yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir” diye tanımlıyordu Marks. Mao ise “iktidar namlunun ucundadır” diyerek kristalize ediyordu toplumsal devrimin zorunlu aracını. Önderimiz İbrahim Kaypakkaya ülke devriminin programının temel ilkelerini belirlerken sürekliliği sağlanmış zorun önemini ve temelini vurgulayarak işaret etmiştir. Partimiz TKP/ML işte bu temeller üzerine oturmuş savaşçı bir Komünist Parti özelliğine sahiptir. Tam 44 yıldır Ülkemizin sosyal, ekonomik, siyasal karakterine uygun olan devrim programından vazgeçmeksizin, kesintiye uğratmaksızın bir savaşım vermektedir. Zoru, tarihsel karakterini ve ülkemizde özgünleşmiş sürekliliğiyle birlikte kavramış ve kendi tarihinin harcı yapmıştır.

Kesintisiz sürdürülen silahlı mücadelemizin ağır bedelleri, yıkıcı kayıpları da olmuştur. Bu uğurda yüzlerce parti kadromuz, üyemiz ve militanımız şehitler kervanına katılmıştır. Ülkemizde devrimi örgütlemek, devrimci savaşım vermek kesintisiz şekilde şehit vermek anlamına gelmektedir. Silah elde vuruşmak öznel bir tercih değil, tarihsel koşulların, toplumsal gerçekliğin emrettiği bir zorunluluktur ülkemizde. Partimizin bu çizgisi, uzun soluklu devrim yürüyüşünde şehitlerle pekişen, ödenen ağır bedellerle kaynaşan bir gerçekliği yaratma zorunluluğunu doğurmuştur. 44 yıl boyunca bu zorunluluk ise teoride değil hayatın içinde kendine yer bulmuştur.

Partimiz henüz kuruluş aşamasında Kurucu önderimiz İbrahim Kaypakkaya’yı bu çizgiyi yaşama geçirirken kaybetmiştir. Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar yoldaşlar aynı dönem içerisinde parti çizgimizin ölümü kucaklayarak inşacısı olmuşlardır. Bu yolda dört genel sekreterimizi kaybettik. Yüzlerce kadromuz, savaşçımız aynı yolda sebatla ilerleyen ve komünist çizgiyi hayata geçirmede ölümleriyle birer basamak oldular.

Partimiz Ocak ayının son haftasını Parti Ve Devrim Şehitleri Haftası ilan etmiştir. Bunun nedeni ise devrim ve komünizm mücadelesindeki birçok tarihsel şahsiyeti bu ay içerisinde kaybetmemizdir. TKP kurucusu Mustafa Suphi ve yoldaşları, Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar, Atilla Özkan yoldaşlar ocak ayı içerisinde şehit olmuşlardır. Önderimiz Kaypakkaya bu ayda düşman tarafından ele geçirilmiştir. Enternasyonal proletaryanın Büyük öğretmeni ve ustası Lenin, Almanya’nın komünist önderleri Karl Liebnecht ve Rosa Lüksemburg yine Ocak ayı içinde şehit düşmüşlerdir. Partimiz bu bütünlük içinde Ocak ayının son haftasını parti ve devrim şehitlerini bir kampanya şeklinde örgütleyerek anma haftası ilan etmiştir.

Şehitler Halk savaşına önderlik eden bir partinin enerji kaynağıdır. Ölümüne bedel ödenmeksizin savaşkanlık ruhu kuşanılamayacağı gibi, devrimin ateşi de harlanamaz. Silahlı mücadelenin temel ve değişmez şartıdır bu. Şehitler ideolojimizin gürbüz yumruğudur. Kararlılığımızın can damarı ve eşsiz simgesidir. Her şehit, binlerce cümlenin, onlarca kitabın, en usta propagandanın ulaşamayacağı bilinci ve kavrayışı halkın zihnine silinmeyecek şekilde işler. Her gidenimiz toprağa düştüğünde devrimin, sosyalizmin ve yüce davamızın eşsiz kavranışına da bir tuğla ekleyerek gidiyor.

Faşist diktatörlüğe karşı mücadelenin bedelsiz olmadığını biliyoruz. Ülkemizin devrimci-demokratik mücadele süreci bu ağır bedellerin tanığıdır. Sadece devrim mücadelesi değil, demokratik hak ve özgürlük mücadelesi yürüten her kesim faşist diktatörlüğün hedefidir. Faşist diktatörlüğün ölüm mangaları silah elde kavga edenleri düşman bellediği gibi, hakkını arayan işçileri, tarlasını koruyan köylüleri, özgürlük isteyen öğrencileri, Ulusal hak talep eden ve kendi kaderini belirlemek isteyen Kürtleri, barış isteyen demokratları, tarihsel haksızlık olan soykırımı sorgulayan Ermenileri, gerçeği anlatan gazetecileri-akademisyenleri-bilim insanlarını, sistemin çölleştirmesine karşı duran çevrecileri yani özcesi kendi siyasal kalıplarına sığmayan herkesi düşman beller, hedef alır. Faşist diktatörlüğün tarihi ezilen, hakkını arayan halk kesimlerine karşı aynı zamanda katliam tarihidir. Bu anlamda topraklarımızdaki mücadele, faşist diktatörlüğün çeşitli kesimlere, çeşitli nedenlerle kanla, ölümle, gözyaşıyla bedel ödettiği bir sürece de içkindir. Bu devrimci mücadelenin ölümle ne kadar kol kola iç içe geçen bir mücadeleyi içerdiğinin tarihsel bilinci ve zorunlu kavrayışı anlamına da gelmektedir. Devrim ve komünizm şehitleri halkın ödediği bedellerin en üst düzeyde örgütlenerek, halkın büyük çıkarlarıyla kaynaştırılması ve güzergahın çizilmesi gibi bir karaktere de sahiptir.

2015 yılı Türk-Kürt ulusu ve çeşitli milliyetlerden Komünistlerin, devrim ve demokrasi mücadelesi yürütenlerin, özgürlük isteyenlerin, hakkını arayan ilerici kesimlerin şahadetlerine yoğun şekilde tanıklık ettiğimiz bir yıl oldu. Yüzlerce devrimci, demokrat faşist diktatörlüğün doğrudan hedefi olarak şehitler kervanına katıldı.

Suruç ve Ankara’da en demokratik hakkını kullanan devrimci ve demokratlar acımasızca katledildi. Cihadist katilleri Rojava’da destekleyip besleyen faşist diktatörlük, korku ve baskı aracı olarak Türkiye’de de devrimci, demokrat ve yurtseverlerin üzerine köpeklerini salmaktan geri durmadı. Kendi eliyle gerçekleştiremediği katliamları bu katil sürüsü aracılığıyla hayata geçirdi.

Faşist devlet onlarca Kürt şehrini kuşatma altına alıp 6 aylık bebekten 80 yaşındaki yaşlıya kadar her Kürdü hedef alarak katletmekten geri durmadı. Türkiye Kürdistanı’nda sınırsız ve pervasız bir insan avına çıkan katil gibi hareket etti. Silahlı, silahsız Kürt halkının yüzlerce yiğit evladını, zulme boyun eğmediği için katletti. Tam bir tedip ve tenkil politikası yaşama geçirdi. Direnen Kürt halkının yiğit kadınları ve erkekleri özgürlük tutkusuyla bu süreçte ölümü korkusuzca kucakladı. Her biri ezilenlerin şanlı tarih defterine isimlerini onur ve şerefle yazdırmayı başardı.

Halkımızın yiğit kadınları Arin Mirkan ve Sibel Bulut Rojava’da, Yeliz Erbay ve Şirin Öter İstanbul’da fedanın ve direnme kültürünün yeni ve eşsiz sembolleri olarak hafızamızda ve benliğimizde yerlerini çoktan aldılar. Özgür Kadın kimliğinin devrim sevdasıyla kavuşmasının nasıl bir cesaret ve cüret kazanacağını ölümü kucaklarken anlattılar bize.

2015’de, demokratik halk devrimi ve komünizm idealiyle savaşan partimiz önderliğindeki TİKKO komutan ve savaşçılarının da şahadetine tanıklık etti. Partimizin üyesi Cengiz İçli, TİKKO komutanlarından Hakan Çakır ve savaşçılardan Özgüç Yalçın yoldaşlar faşizme karşı silah elde Dersim dağlarında direnerek ve ölüme meydan okuyarak enternasyonal proletaryanın bayrağını dalgalandırdılar. “Komünizm öldü, devrim hayal oldu” gerici çığlıklarına devrim ve komünizm sloganlarıyla ve silahların eleştirel gücüyle yanıt oldular. Partimizin hedeflerine, halkımızın çıkarlarına kan verdiler, can oldular. Tereddütsüz duruşları, donanmış bilinçleri ve ufka bakan inançları ile ruhumuzu ateşlediler, inancımızı pekiştirdiler. Onlar partimizin irade ve eylem birliği ruhunun harcına kanlarını kattılar. Olumsuz olanı olumluya çevirmede özne oldular. Zor süreçte devrimci oldular, zor süreçte devrime ve komünizme kendilerini adadılar. Devrimci sürecin zorluklarını zorunluluğu kavrayarak göğüslemeye çalıştılar. Bu kavrayışıdır ki, onların özgürlük ruhunu kuşanmasına vesile olmuştur. İşte partimiz bu kavrayışın ürünü olarak tüm olumsuzluklara rağmen komünist çizgisinden taviz vermeksizin yürüme iradesi göstermektedir.

Partimiz 44 yıllık yürüyüşünde İbrahim’den Mehmet’e önderleşmeyi can bedeli bir kararlılıkla sürdürmüş. Ali Haydar’dan Cengiz’e parti iradesini düşmana karşı savaşkanlık ruhunu pekiştirerek geliştirmiş Meral’den Beşlere komünist-kadın kimliğini kuşanma mücadelesi yürütmüş. Kesintisiz bir şekilde rüzgar karşımızdan esse de ona meydan okumuştur. Devrim ve komünizm inancımız, şehitlerimizin yarattığı ruhla dünden daha çok yarından daha az olacaktır hep. Bu ruhla kavgaya sarılacağız, yetmezliklerimize zaaflarımıza başaramadıklarımıza bu ruhla yanıt olmaya çalışacağız.

Gidenlerimizin her biri gidişlerinin anlamını büyüterek gidiyorlar. Acımız ve kederimiz kadar öfkemiz ve umudumuzda büyüyor. Ölümü küçülterek bir davayı sürdürmek, geride kalanlara bırakılan zorlu ve şanlı bir mirastır. Şehitlerimiz bize kıskanarak korumamız gereken miraslarını bıraktılar. Çünkü onlarda kıskançlıkla koruyorlardı o büyük idealleri ve davayı. Ant olsun ki gözleri arkada kalmayacak. Tarihsel sorumluluklarımızdan biriside budur. Düşsekte, yenilsekte, başaramasakta, sorunlarla boğulsakta ayağa kalkmak için, yenmek için, başarmak için, çözmek için ve kavgamızı kesintiye uğratmamak için Tarihsel sorumluluğumuzun kucağına atacağız kendimizi. Şehitlerimiz bize rehberlik yapacak en karanlık ve umutsuz anlarda. İdeolojimizin, kavgamızın aydınlık yolunda yürüme ısrarı ile onlara layık olmaya çalışacağız.

Geleceği kazanmak için silah elde düşenlere, direnen ve boyun eğmeyenlere, demokratik halk devrimi-sosyalizm ve komünizmin şanlı bayrağını dalgalandırmada tereddüt etmeyen şehitlerimize selam olsun. Ve ant olsun ki parti ve devrim şehitlerimizin hesabını onların ideallerini gerçekleştirerek soracağız. Bu sözümüzü halkımıza ve şehitlerimize tekrar ediyoruz.

 

“Devrim Ve Özgürlük İdealleri İçin Düşenlere Selam Olsun!

Şan Ve Şeref Olsun Parti Ve Devrim Şehitlerine!

Kahrolsun Komprador Kapitalizm, Feodalizm Ve Her Türden Gericilik!

Yaşasın Halk Savaşı!

Yaşasın Demokratik Halk Devrimi Mücadelemiz!

Şan Olsun Marksizm-Leninizm-Maoizm’e!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

Yaşasın Partimiz TKP/ML, Halk Ordusu TİKKO ve TMLGB!”

TKP/ML  MK  Ocak 2016

44348

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Sayfalar