Cuma Mayıs 17, 2024

TKP/ML MK:Yaşamın her zerresinde bilenen, örgütlenen ve savaşan bilinçtir Kaypakkaya!

 

Sınıf mücadelesinin ülkemiz topraklarındaki seyrini, ihtilalci komünizmin bayrağını yükseklerde dalgalandırarak iktidar hedefine kilitleyen İbrahim Kaypakkaya, 50 yıllık suskunluğu sosyal pratiğin içerisinde ileri atılarak parçalamıştır. Türkiye proletaryasının, ezilen ulus ve inançlara mensup halkımızın kurtuluşunu müjdeleyen Marksist-Leninist-Maoist bilim bu coğrafyada Kaypakkaya ile yeniden filizlenmiş, yaşam bulmuştur. Bahar tufanını andırırcasına gerçekleştirdiği kopuşla her türden reformist, revizyonist akımla arasına mesafe koyarak bozkırın kuru yerlerine yönelmiş, çelişkilerin odağında Demokratik Halk Devrimi'nin görevlerini yerine getirmeye kilitlenmiştir.

Kabaran kitle hareketleri içerisinde militan şekilde yer alarak gerçekleştirdiği ideolojik, politik ve ardından örgütsel bir kopuşla egemenlerin kanlı kılıcına sırtını dağlara yaslayarak meydan okuyan Kaypakkaya Türk hakim sınıfları tarafından “en tehlikeli” olarak kodlanmış, bu nedenledir ki işkenceli sorgularda katledilmiştir.

Kemalizm’in faşist bir diktatörlük olduğu tespitini yaparak, ulusların kendi kaderini tayin hakkını döneminde rastlanılamayacak netlik ve berraklıkla savunan Kaypakkaya; hakim sınıfların halk üzerindeki baskı ve zor aygıtı olan devletin niteliğini, devrimin yolunu politik iktidar hedefli açıklığa kavuşturmuş, illegal örgütlenme ve silahlı mücadeleyi zaman kaybetmeksizin başlatmıştır.

18 Mayıs günü Amed işkencehanelerinde hakim sınıfların cellatları karşısında suskunluğa kilitlenen dili ve ölüme meydan okuyuşu gücünü proletaryanın devrime zincirlenmiş haklılığından, devrime ve halka olan bağlılığından alıyordu. Devrimden çıkarı bulunan milyonların bir avuç büyük toprak ağası ve komprador burjuvazi tarafından insanlığından çıkarılırcasına sömürülmesine ve köleleştirilmesine duyduğu öfke, bilinç ve cüretle ileri atılmasını, direniş tavrıyla hakim sınıfların karşısına dikilmesini sağlıyordu. Kaypakkaya yoldaş; Değirmen köylülerinin toprak işgalinde yer alan köylüleri sınıf bilinciyle aydınlatmaya çalışırken, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne katılarak barikatlarda omuz omuza çarpışıyor, halk gençliğinin sorunlarına yöneliyor, bitmez tükenmez öğrenme isteğiyle Türkiye devriminin manifestosunu yazınsal bir eyleme girişerek hazırlıyordu.

Kimi zaman şiddeti azalan ama asla akışı durdurulamayan bir akarsu gibi denizin köpüklü dalgalarıyla buluşmaya azmeden ardılları, Kaypakkaya'dan devraldıkları bayrağı dalgalandırmaya devam ediyor. Hakim sınıfların korkularına hasıl olan Kaypakkaya halkın bilincinde, onurlu yüreğinde teslim olmaz yerini koruyor.

Adını anmanın, fotoğrafını taşımanın, adına yazılmış ağıtları, türküleri söylemenin, mezarını ziyaret etmenin faşist baskıya neden olduğu Kaypakkaya korkusu hakim sınıflar cephesinden güncelken, ülkemiz devrimi açısından Kaypakkaya'nın hiçbir kalıba sıkıştırılamayan düşünceleri de ilk günkü kadar güncel ve dokunanı yakacak sıcaklıktadır.

İhtilalci komünizmin ülkemizdeki temsilcisi Kaypakkaya'nın sınırsız ve sınıfsız bir dünya kurma düşüyle ısınanlar “Nerede mücadele ve direniş varsa orada yaşıyor ve savaşıyor” şiarıyla ezilenlerin öfkesinden aldıkları gücü mücadelenin ve yaşamın her alanına taşıma gayreti sürüyor.

Onu anmanın anlamı direnişin ve mücadelenin olduğu her yerde kavgaya atılmak, isyanı büyütmek ve örgütlü mücadeleyi geliştirmektir.

Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren emperyalist haydutların ve bölge gericiliğinin cihatçı çeteler eliyle sürdürdükleri katliama zafer armağan ederek direnmenin, enternasyonal dayanışmayı büyütmenin adıdır Kaypakkaya.

Dizginsiz sömürüye, ağır çalışma koşullarına ve işçi katliamlarına karşı grev ve direnişlerde, fabrika işgallerinde sınıf dayanışmasını yükselterek yer almanın adıdır Kaypakkaya.

Mazlum Kürt ulusunun uğratıldığı tarihsel haklılığa isyan, dili, kimliği ve özgürlüğü için savaşmanın, Newroz ateşi gibi alazlanarak yanmanın adıdır Kaypakkaya.

Ezilenin ezileni olarak emeği sömürülen, yok sayılan, ötekileştirilen, taciz ve tecavüze saldırısına karşı isyanlaşan kadınların esin kaynağıdır Kaypakkaya.

Geleceksizleştirilen, eğitim hakkı gasp edilen, uyuşturucu ve çeteleşme bataklığına çekilmeye çalışılan halk gençliğinin öfkesidir Kaypakkaya.

Doğanın ve yaşam alanlarının, yoksul ve emekçi halkımızın barındığı mahallelerin yıkımına ve talan açılmasına karşı direnmenin adıdır Kaypakkaya.

Dağ başlarında, fabrika ve atölyelerde, tarla ve amfilerde, yaşamın her zerresinde bilenen, öfkesini mayalayan, örgütlenen ve savaşan bir bilinçtir Kaypakkaya.

Onu anıyor, devraldığımız bayrağı bulunduğumuz yerden yükseklere taşıyoruz.

Mayıs ayını kanlarıyla kızıllaştıran Denizleri, Dörtleri, Haki Karer'i, İsmail Oral ve Hatice Dilek'i, Armenak Bakır'ı, Sinan Cemgilleri anıyor ve sahipleniyoruz.

Onlar her daim kavgamızın ileri mevzilerinde, savaşımızın içinde yaşayacak/yaşatacağız.

Nerede mücadele ve direniş varsa orada yaşıyor ve savaşıyor Kaypakkaya!

Öfkemizdeki bilinç, mücadelede rehberimizdir Kaypakkaya!

Mayıs ayı şehitleri ölümsüzdür!

TKP/ML MK

 

49451

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

Sayfalar