Salı Mayıs 7, 2024

TKP/ML-MK : “43 yıl önce başardık yine başaracağız!”

Zamanın ruhunu yakalamak tarihin akışını kavrama yeteneğine bağlanmıştır. Tarihin akışını kavramak ise doğru bilgiye ulaşmanın yöntemini keşfetmekle mümkündür. Sınıf mücadelesi, bilimsel mücadele ve üretim mücadelesi ise doğru bilginin kaynağıdır. 24 Nisan 1972’de bu cevherin ürünü olan TKP/ML tarih sahnesindeki yerini almıştır. Doğru bilgiye ulaşma aşkı yöntemi keşfetmeyi, yöntem tarihin akışını kavramayı ve tarihin akışını kavrayış ihtilalci-komünist çizgi ve örgüt ihtiyacının doğuşunu getirmiştir.

24 Nisan 1972 geniş kitlelerin sürekli ileriye giden hareket ve mücadelesinin en ileride örgütlenme ihtiyacının ürünüdür. Enternasyonal proletaryanın, Türkiye coğrafyasında çürümüş, revizyonizme demirlemiş, devrimi örgütleme iddiasını kaybetmiş komünist yaftalı partiye karşı kendi bayrağının yeniden göndere çekilmesidir.

24 Nisan 1972 ezilenlere kurtuluş silahını kuşandırma hamlesidir. Bu hamle tepeden tırnağa cüret, var olan kalıplara sığmama, uygulanabilir olanı ve tarihsel sorumluluğu kıskançlıkla sahiplenme ile gerçekleşmiştir. Bu hamle ezen ve ezilen ilişkisinin, doğru bilinen ile gerçeğin, parti ile kitleler çelişkisinin yeniden tanımlanmasıdır. Bunun evrensel kaynağı Büyük Proleter Kültür Devrimi iken yerel kaynağı ise büyük toplumsal mücadelenin doruk noktası olan 15-16 Haziran İşçi Kalkışmasıdır. Bu büyük komünist hamlenin ruhu ve bilinci, temel mayası bu şekilde atılmıştır.

24 Nisan 1972 ruh ve bilincin, devrimci teori ile devrimci pratiğin, realizmle devrimci romantizmin ahenkli uyumudur. Gelişkin devrimci pratiğin ayağında pranga olan eskimiş teorilerin yerine devrimci pratiğin aynı zamanda ürünü olan yepyeni teorilerin örgütlenmesidir. Sosyal-toplumsal pratiğin ve gelişmenin tarihsel seyri 24 Nisan 1972’de örgütlenen devrimci teoriye geçer notu vermiştir. Ancak bu geçer not devrimin örgütlenmesi sorumluluğu ile derin çelişkiler içindedir. Açıklıkla belirtmeliyiz ki bu çelişki partimize ait olduğu gibi yine onun alt etmesi gereken bir sorumluluktur.

24 Nisan 1972 ne kadar başarılı ve büyük bir tarihsel adım ise, bunun devrimi örgütleyerek geliştirilememesi ise o büyüklükte bir başarısızlık ve tarihsel bir vebaldir. Bu büyük çelişkinin giderilmesi hala bizi bekleyen en önemli görev ve ödevdir. 43 yıl boyunca bu görevin yerine getirilmesi için kesintisiz bir devrimci mücadeleyle yüzlerce şehit verip, tarifsiz bedeller ödedik. Devrime, sosyalizme ve komünizme olan inancın taşıyıcısı, sürdürücüsü ve ısrarcısı olmaktan tereddüt etmedik, bundan taviz vermedik.

Devrimin, sosyalizmin, komünizmin dönemsel yenilgisi dünyada bir kasırga gibi eserken, bu kasırga devrim cephesinde ideolojik-politik ve örgütsel olarak bir yıkıntı ve hurdalık yaratırken partimiz yer yer savrulmuş, sarsıntılar geçirmiş ancak yıkılmamıştır. Esen kasırgayla baş etmiş, ona meydan okumuş, iddiasından ve taşıdığı tarihsel sorumluluktan yüz geri etmemiştir.

Partimiz zamanın ruhunu, onun gerektirdiği ihtiyaçları belki yeterince kavrayamamış ve gerekli yanıtları verememiştir. Ancak dönüp var olan yıkıntı ve bozulmaya baktığımızda 24 Nisan 1972’in ihtilalci-komünist ruhunun bize ne badireler atlattığını kavramak hiç de zor olmamaktadır.

Gerici, karşı devrimci kasırganın artık gücünü ve etkisini kaybettiği bir süreç yaşıyoruz. Ezilenlerin tarihsel çıkarları doğrultusunda güçlü kıpırdanışlar, sorgulayıcı arayışlar, umutlu beklentiler içinde olduğu bir dönemdeyiz. Tarih kasırgalarda ideolojik testten geçmeyi becerenlere yeni bir görev yüklüyor artık. Devrimi örgütlemenin, siyasal iktidarı zapt etmenin olanaklarını daha fazla sunuyor. Toplumsal gelişmeler ve ihtiyaçlar partimizin kapısını daha güçlü dövüyor.

24 Nisan 1972’de ne başardığımızı, neyi inşa ettiğimizi biliyoruz. 43 yıl boyunca neyi, neden başaramadığımızı da. 24 Nisan 1972’de başarırken kuşandığımız silah MLM idi. Maoizm, Önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya’ya gelişmelerin seyrini kavrama, doğru bilgiyi edinme ve cüretli olmayı öğretti. Bu onun bize örgütlenmiş ihtilalci-komünist çizgi armağan etmesini sağladı. Bu bizim için başarısızlığı başarıya, yenilgiyi yengiye, geriliği ileriye, kavrayışsızlığı kavrayışa, umutsuzluğu umuda çevirecek silaha sahip olmak demektir.

Bundan tam 43 yıl önce başardığımızı ve öyle ya da böyle kasırgalar içinde bugüne taşıdığımız kurmayımızın geleceği kazanma iddiasını ve bu görevini gerçekleştireceğiz. Devrimci durumun ivme kazanarak geliştiği, ancak geniş kitlelerin bir yandan kafasının karışık bir yandan da yeniye açık ve arayış içinde olduğu verili koşullarda bundan 43 yıl önce bu karmaşaya nasıl son verecek ideolojik, politik ve örgütsel bir netlik sağladıysak, bugün de yine aynı kaynaktan beslenerek buna son verebiliriz. Ama bu defa 43 yılın deneyim, birikim ve donanımını kuşanarak, daha ileri hamleler için olgunlaşmış olarak. Tarihin kapımızı dövmesini duymazlıktan gelecek lüksümüzün olmadığını bilerek sorumluluklarımızı sahiplenip ilerleyeceğiz.

Şan olsun partimizin 43. Kuruluş yılına!

Şan olsun partimize harç olan şehitlerimize!

Şan olsun başarma ve devrim inancı taşıyan TKP/ML’ye, ordumuz TİKKO’ya, gençlik örgütümüz TMLGB’ye!

TKP/ML Merkez Komitesi

Nisan 2015


50884

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar