Pazar Mayıs 19, 2024

TKP/ML-MK : “43 yıl önce başardık yine başaracağız!”

Zamanın ruhunu yakalamak tarihin akışını kavrama yeteneğine bağlanmıştır. Tarihin akışını kavramak ise doğru bilgiye ulaşmanın yöntemini keşfetmekle mümkündür. Sınıf mücadelesi, bilimsel mücadele ve üretim mücadelesi ise doğru bilginin kaynağıdır. 24 Nisan 1972’de bu cevherin ürünü olan TKP/ML tarih sahnesindeki yerini almıştır. Doğru bilgiye ulaşma aşkı yöntemi keşfetmeyi, yöntem tarihin akışını kavramayı ve tarihin akışını kavrayış ihtilalci-komünist çizgi ve örgüt ihtiyacının doğuşunu getirmiştir.

24 Nisan 1972 geniş kitlelerin sürekli ileriye giden hareket ve mücadelesinin en ileride örgütlenme ihtiyacının ürünüdür. Enternasyonal proletaryanın, Türkiye coğrafyasında çürümüş, revizyonizme demirlemiş, devrimi örgütleme iddiasını kaybetmiş komünist yaftalı partiye karşı kendi bayrağının yeniden göndere çekilmesidir.

24 Nisan 1972 ezilenlere kurtuluş silahını kuşandırma hamlesidir. Bu hamle tepeden tırnağa cüret, var olan kalıplara sığmama, uygulanabilir olanı ve tarihsel sorumluluğu kıskançlıkla sahiplenme ile gerçekleşmiştir. Bu hamle ezen ve ezilen ilişkisinin, doğru bilinen ile gerçeğin, parti ile kitleler çelişkisinin yeniden tanımlanmasıdır. Bunun evrensel kaynağı Büyük Proleter Kültür Devrimi iken yerel kaynağı ise büyük toplumsal mücadelenin doruk noktası olan 15-16 Haziran İşçi Kalkışmasıdır. Bu büyük komünist hamlenin ruhu ve bilinci, temel mayası bu şekilde atılmıştır.

24 Nisan 1972 ruh ve bilincin, devrimci teori ile devrimci pratiğin, realizmle devrimci romantizmin ahenkli uyumudur. Gelişkin devrimci pratiğin ayağında pranga olan eskimiş teorilerin yerine devrimci pratiğin aynı zamanda ürünü olan yepyeni teorilerin örgütlenmesidir. Sosyal-toplumsal pratiğin ve gelişmenin tarihsel seyri 24 Nisan 1972’de örgütlenen devrimci teoriye geçer notu vermiştir. Ancak bu geçer not devrimin örgütlenmesi sorumluluğu ile derin çelişkiler içindedir. Açıklıkla belirtmeliyiz ki bu çelişki partimize ait olduğu gibi yine onun alt etmesi gereken bir sorumluluktur.

24 Nisan 1972 ne kadar başarılı ve büyük bir tarihsel adım ise, bunun devrimi örgütleyerek geliştirilememesi ise o büyüklükte bir başarısızlık ve tarihsel bir vebaldir. Bu büyük çelişkinin giderilmesi hala bizi bekleyen en önemli görev ve ödevdir. 43 yıl boyunca bu görevin yerine getirilmesi için kesintisiz bir devrimci mücadeleyle yüzlerce şehit verip, tarifsiz bedeller ödedik. Devrime, sosyalizme ve komünizme olan inancın taşıyıcısı, sürdürücüsü ve ısrarcısı olmaktan tereddüt etmedik, bundan taviz vermedik.

Devrimin, sosyalizmin, komünizmin dönemsel yenilgisi dünyada bir kasırga gibi eserken, bu kasırga devrim cephesinde ideolojik-politik ve örgütsel olarak bir yıkıntı ve hurdalık yaratırken partimiz yer yer savrulmuş, sarsıntılar geçirmiş ancak yıkılmamıştır. Esen kasırgayla baş etmiş, ona meydan okumuş, iddiasından ve taşıdığı tarihsel sorumluluktan yüz geri etmemiştir.

Partimiz zamanın ruhunu, onun gerektirdiği ihtiyaçları belki yeterince kavrayamamış ve gerekli yanıtları verememiştir. Ancak dönüp var olan yıkıntı ve bozulmaya baktığımızda 24 Nisan 1972’in ihtilalci-komünist ruhunun bize ne badireler atlattığını kavramak hiç de zor olmamaktadır.

Gerici, karşı devrimci kasırganın artık gücünü ve etkisini kaybettiği bir süreç yaşıyoruz. Ezilenlerin tarihsel çıkarları doğrultusunda güçlü kıpırdanışlar, sorgulayıcı arayışlar, umutlu beklentiler içinde olduğu bir dönemdeyiz. Tarih kasırgalarda ideolojik testten geçmeyi becerenlere yeni bir görev yüklüyor artık. Devrimi örgütlemenin, siyasal iktidarı zapt etmenin olanaklarını daha fazla sunuyor. Toplumsal gelişmeler ve ihtiyaçlar partimizin kapısını daha güçlü dövüyor.

24 Nisan 1972’de ne başardığımızı, neyi inşa ettiğimizi biliyoruz. 43 yıl boyunca neyi, neden başaramadığımızı da. 24 Nisan 1972’de başarırken kuşandığımız silah MLM idi. Maoizm, Önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya’ya gelişmelerin seyrini kavrama, doğru bilgiyi edinme ve cüretli olmayı öğretti. Bu onun bize örgütlenmiş ihtilalci-komünist çizgi armağan etmesini sağladı. Bu bizim için başarısızlığı başarıya, yenilgiyi yengiye, geriliği ileriye, kavrayışsızlığı kavrayışa, umutsuzluğu umuda çevirecek silaha sahip olmak demektir.

Bundan tam 43 yıl önce başardığımızı ve öyle ya da böyle kasırgalar içinde bugüne taşıdığımız kurmayımızın geleceği kazanma iddiasını ve bu görevini gerçekleştireceğiz. Devrimci durumun ivme kazanarak geliştiği, ancak geniş kitlelerin bir yandan kafasının karışık bir yandan da yeniye açık ve arayış içinde olduğu verili koşullarda bundan 43 yıl önce bu karmaşaya nasıl son verecek ideolojik, politik ve örgütsel bir netlik sağladıysak, bugün de yine aynı kaynaktan beslenerek buna son verebiliriz. Ama bu defa 43 yılın deneyim, birikim ve donanımını kuşanarak, daha ileri hamleler için olgunlaşmış olarak. Tarihin kapımızı dövmesini duymazlıktan gelecek lüksümüzün olmadığını bilerek sorumluluklarımızı sahiplenip ilerleyeceğiz.

Şan olsun partimizin 43. Kuruluş yılına!

Şan olsun partimize harç olan şehitlerimize!

Şan olsun başarma ve devrim inancı taşıyan TKP/ML’ye, ordumuz TİKKO’ya, gençlik örgütümüz TMLGB’ye!

TKP/ML Merkez Komitesi

Nisan 2015


50969

Son Haberler

Sayfalar

TKP/ML-MK : “43 yıl önce başardık yine başaracağız!”

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar