Cuma Mayıs 31, 2024

TKP/ML KADIN KOMİTESİ | “Bizi yenemeyeceksiniz! Ya kazanacağız! Ya kazanacağız!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle bir açıklama yapan TKP/ML Kadın Komitesi, “Bizi yenemeyeceksiniz! Biz hep vardık ve de var olacağız! TKP/ML Kadın Komitesi olarak devrim mücadelesinde fiziken yitirdiğimiz ve de erk-eklerin tahakkümü altında her ay onlarcası katledilen tüm kadınlar adına söz veriyoruz: Ya kazanacağız, ya kazanacağız! Ya zafer, ya zafer!” dedi. Elimize e-posta yoluyla ulaşan açıklamayı 8 Mart vesilesiyle olduğu gibi yayınlıyoruz:

BİZİ YENEMEYECEKSİNİZ! YA KAZANACAĞIZ! YA KAZANACAĞIZ!”

Kadının tarihi yalnızca ezilmenin, sömürülmenin, ikinci sınıf olarak görülmenin, şiddete uğramanın tarihinden ibaret değildir. Bu tarih aynı zamanda isyanın, direnişin, mücadelenin, bedel ödemenin ve ödetmenin de tarihidir. Ve biz TKP/ML Kadın Komitesi olarak, mücadelenin, direnişin en ön saflarında olan kadınların izini takip ediyor, geleceğe yeni izler bırakıyor ve devrim yürüyüşünü zafere ulaştırmak için BİZ DE VARIZ diyoruz…

İsyan ve direniş tarihimizin en önemli sayfalarından biridir kuşkusuz ABD’nin New York kentinde, ağır çalışma koşulları, uzun iş günleri ve buna karşın çok düşük, evet, erkek işçilerden de düşük ücretlere karşı kadın dokuma işçilerinin 8 Mart 1857 tarihinde ayağa kalkışı.

Kadın direniş takviminde bir başka sayfa ise 8 Mart 1908‘i gösterir. Bu sayfada, ABD’de Manhattanlı iplik işçisi kadınların 8 saatlik iş günü başta olmak üzere çeşitli taleplerle direnişe geçişi yer alır.

Ve yine aynı gün, yani 8 Mart 1908‘de bir başka ABD kentinde New York’ta dokuma işçisi kadınlar da direnişe geçmiştir. On binlerce işçinin “çalışma koşullarının düzeltilmesi, 10 saatlik iş günü, eşit işe eşit ücret” talebiyle başlattıkları grev, kapitalistlerin en vahşi saldırılarından birine maruz bırakılırken, direnişteki bir fabrikada çıkan yangında 129 kadın işçi yaşamını yitirir.

Kapitalistler o fabrikada yananın sadece işçilerin bedeni olduğunu düşünür, ancak yanan işçi kadınların küllerinden doğacak anka kuşlarını hesaba katmazlar. Nitekim Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin’in önerisiyle, 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda bu direnişlere atfen 8 Mart, emekçi kadınların günü olarak kabul edilir. Yani dokuma işçilerinin yanan bedenleri emekçi kadınların elinde bir mücadele meşalesine çevrilir.

Enternasyonal proletaryanın mücadelesinin en önemli günlerinden biri olarak 8 Mart’ın meşalesi 108 yıldır kadınların ellerinde güncellenerek harlanıyor, sömürü sistemine ve patriarkal zincirlere karşı sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünya umudunu geleceğe taşıyor.

Ekonomik kriz, OHAL ve savaş günlerinde 8 Mart…

Bu yıl 8 Mart’ı başta parçası olduğumuz Ortadoğu toprakları olmak üzere emperyalistler ve onların yeminli uşaklarının tüm dünya üzerinde yeniden kurmaya çalıştıkları kanlı oyunun ağırlığı altında karşılıyoruz. Bir yanda 2008’den bu yana tüm pansuman önlemlerle ve işçi sınıfı ile emekçilerin sömürüsünü artırmakla içinden çıkmaya çalıştıkları ekonomik kriz, bir yanda bu krizin de tetiklediği politik açmazlar, diğer yanda kartların her gün yeniden karıldığı, tüm aktörlerin doğrudan sahaya girdiği Suriye’deki savaş tüm dünya halklarını tehdit eden boyutlarda bir sürecin kapılarını aralıyor.

Ülkemizde ise 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen askeri darbe girişimini “Allah’ın lütfu” olarak kullanan R. T. Erdoğan/AKP iktidarının artık olağanlaşmış Olağanüstü Hal rejimi kendilerine koşulsuz biat etmeyen her kesime karşı baskı politikalarını yaygınlaştırıp derinleştiriyor, ülkeyi adeta bir halk hapishanesine dönüştürüyor. Erdoğan/AKP iktidarının ülke içindeki devlet terörü, Suriye’de işgale dönüşüyor, en son Efrîn işgal saldırısında olduğu gibi Ortadoğu halklarının kanıyla ömrünü uzatmaya çalışıyor.

Ama bunların hepsi iktidarlar cephesinde yaşanan gelişmelerdir. Madalyonun diğer yüzünde ise baskının, şiddetin, zulmün olduğu her yerde olduğu gibi direniş ve mücadele var. Ülkede OHAL’in saldırı ve tutuklama terörüne karşı alanları “herHALde direniyoruz” diyerek terk etmeyen kadınlar var. Sokaklar kadınlar ve LGBTİ+’lar için her geçen gün daha güvensiz hale gelirken, evlerine kapanmayan kadın ve LGBTİ+’lar var… Kanun Hükmünde Kararnamelerle işten atılan on binlerce kişinin sesi olan ve ölümüne direnen Nuriyeler var… Türkiye Kürdistanı’nda özyönetim direnişi sürecinde olduğu gibi yaşamını, toprağını savunan, özsavunma hakkını halkını savunmaya yükselten militan kadınlar var… Rojava’da Kobanê, Reqa ve en nihayetinde Efrîn’de DAİŞ, ÖSO vb. çetelerin ve Türk devletinin işgal saldırılarına karşı bedenini kalkan yapan Arinler, Avestalar var… Evinin bahçesine girerek gaz bombası atıp, evin pencere ve camlarını kıran İsrail askerine tokat ve yumrukla saldıran Ahed Tamimiler var… Kürtaj yasağına, kadın katliamlarına, ücret eşitsizliğine karşı kadın grevleriyle yaşamı durduran Latin Amerika ve Avrupalı kadınlar var…

Özgürlüğümüzü, kurtuluşumuzu kaybettiğimiz yerde bulacağız!

Kadın olarak tarihimizin ilk yenilgisini aldığımız özel mülkiyet düzenine geçişte, ardından sınıfların ortaya çıkışında kaybettik adımızı, sesimizi ve özgürlüğümüzü. Ardından gelen tüm sistemler, emeğimiz, bedenimiz, cinsiyet kimliğimiz üzerinden sömürülerine sömürü, zenginliklerine zenginlik katarak büyüdüler. Patriarkal tüm sömürü sistemleri ezilenlerin üzerinde kurduğu tahakkümden beslenirken, kadınlar “ezilenin ezileni” olarak yer aldılar bu denklemde yerlerini.

Kurtuluşun bu denklemden çıkarak değil, denklemi parçalayarak olacağının bilinciyle “Giyotine gitme hakkımız varsa, kürsüye çıkma hakkımız da olmalı” diyen Fransız devriminin öncü kadınlarından Olympe de Gouges, “Ceza talep ediyorum. Bugün tok olanlara, sefa sürenlere, milyonların ekmeğini hangi acılarla kazandığını bilmeyenlere, hissetmeyenlere” diyen Rosa Luxemburg, “Yaşamın olduğu her yerde savaşmak istiyorum” diyen Clara Zetkin, “Hangi görevi yürütürsem yürüteyim, emekçi kadını tümüyle özgürlüğe kavuşturma ve yeni bir cinsel ahlak için temel oluşturma amacının her zaman etkinliğimin, yaşamımın en yüce amacı olacağının kesinlikle bilincindeyim” diyen Aleksandra Kollantai, N. Krupskaya, Çiang Çing, komünizmin topraklarımızdaki ilk kadın şehidi Maria, enternasyonal proletaryanın Türkiye kolunun öncüsü TKP/ML’nin ilk şehidi Meral Yakar, “Cesaretiniz varsa gelin” diyen Sebahat Karataş, Mine Bademci, özgürlüğün yolunun dağlardan geçtiğini bilen ve o yolları arşınlayan Sefagül, Nurşen, Gülizar, Fatma ve Derya, “Nerede bir ezilen, bir haksızlığa uğrayan ve darda kalan varsa onun yanındayım” diyen Güzel Ana, Rojava devriminin harcı olan Arin Mirkan, Avesta Khabur, Ivana Hoffman, Ayşe Deniz, Kader Ortakaya…

Hepsi kadınları ikinci cins olarak konumlandıran sömürü sisteminin dayattığı denklemi parçalamak için yola çıktılar, çünkü özgürlüğümüzün, onu kaybettiğimiz yerde olduğunun bilincindeydiler!

Bugün onların ayak izlerine, deneyimlerine kendimizinkileri de katarak, yaşamın her alanında patriarkanın işgal ettiklerini yeniden elde etmek ve bu esaretten kurtuluşumuz için bu savaşın en ön mevzilerden ayağa kalkıyoruz. Türkiye ve T. Kürdistanı’ndan Rojava’ya bulunduğumuz tüm alanlarda patriarkal sömürücü, sömürgeci güçlere karşı bayrağı hakkıyla ve kadın dayanışmasıyla daha yükseklere taşıyoruz. Tüm iktidarların, kriz-savaş vs. anlarda ilk saldırdığı alanın kadın mücadelesi ve kazanımları-kararları olduğunu içte-dışta tüm çatışma noktalarında yaşayarak deneyimliyor ve emeğimizin gasp edilip bize karşı kullanılmasının önünde kararlılıkla duruyoruz.

Bizi yenemeyeceksiniz! Biz hep vardık ve de var olacağız!

TKP/ML Kadın Komitesi olarak devrim mücadelesinde fiziken yitirdiğimiz ve de erk-eklerin tahakkümü altında her ay onlarcası katledilen tüm kadınlar adına söz veriyoruz:

Ya kazanacağız, ya kazanacağız! Ya zafer, ya zafer!

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!

Kahrolsun patriarkal sömürü sistemi!

Yaşasın kadın dayanışması!

TKP/ML Kadın Komitesi

Mart 2018

46421

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

Sayfalar