Cumartesi Mayıs 4, 2024

Tarih Tanıktır: 24 Nisan’da Kaypakkaya Çizgisinin Doğuşuna

Yüzyılda Ülkemiz iki önemli tarihi zelzeleye tanıklık etti. 24 NİSAN. Öyle ki, her iki toplumsal olay tarihimizde silinmez ve silinmeyecek izler bıraktı. Hele ki bu silinmez tarihi olay aynı güne denk gelmişse - ki öyle- bir o kadar daha önemli ve de değerlidir. Tarihimizde bazı yaşanmışlıklar vadesi dolduğunda unutulur, tarih sahnesinde silinip giderler. Ve kendi kendini tasfiye ederler.

1915 -24 Nisan'da insanlık için büyük felaket olarak da anılan, Ermeni soykırımı doruk noktasına vardırılmıştı. Osmanlı imparatorluğunun son Sultanı Vahdettin, İtaat- terakki cemiyeti ve bu cemiyetin başını çeken, Enver Paşa’nın, Talat Paşa'nın ve padişahın yaveri Binbaşı Mustafa Kemal bu soykırımın baş sorumlularıdır. Yaşanan emperyalist birinci paylaşım savaşında Alman İmparatorluğu'nun yanında savaşa girmiştir Osmanlı. Kafkas, Kırım Savaşları bilinir ki uzun yıllara yayılan savaşlar olup, 1850 sonrası bütün Kafkaslarda Kırım 'a hâkim olma üzerine oluşmuştur.

1900’lerin başlarında süren savaşlar bunun bir parçasıdır. Birinci paylaşım savaşı içerisinde gerçekleştirilen Ermeni soykırımında Osmanlı imparatorluğunun rolü kadar, Alman emperyalizmin rolü de büyüktür. Soykırımın planlayıcısı, onaylayıcısı ve suç ortağı Alman emperyalizminin ta kendisidir Alman resmi belgeleri hiçbir şüpheye yer bırakmadan, kendileri itiraf etmektedir. Bu büyük soykırım felaketinin sorumlularından biri de Alman devletidir. "Alman imparatorluğunun çıkarları önemlidir, Ermenilerin isterlerse kökünü kazsınlar, bizi ilgilendirmez." denmiştir.

Bu, soykırım tarihin bize bıraktığı bir utançtır. Unutulmaz bir kara lekedir. Ancak bu utancı lanetlemek, bir ulusun barbarca yok edilişini teşhir etmek, kınamak bizlerin görevidir. Ancak bu tarihi haksızlığı teşhir ederken, sosyal ve sınıf mücadelesinin önüne konulmasını doğru göremeyiz. Tarihi haksızlıkları geri getirmenin mümkünü de yoktur. Ülkeler tarihinde bir daha asla yaşanmasına müsaade edilmemesi gereken soykırım ve yıkım utancı Ermeni soykırımı 24 Nisan'da resmi tarih oldu.

İkincisi ise, 60 yıl boyunca Türkiye’de devlet tarafından yapılan katliam, soykırım, vahşet ve sürgünleri dillendirmeyen, hatta bu katliam ve soykırımları bazen açık, bazen gizli ama manidar şovenist gerekçelerle Türkiye devrimci hareketi tarafından savunulmuştur. Bu yanlış Kürdistan'da ve Dersim'de yapılan katliam ve soykırımda da aynı yol izlenmiştir. Türkiye ve dünya komünist hareketi de dâhil olmak üzere,  Osmanlı'nın ve faşist Türk devletinin yaptığı katliamlara aynı yanlışlarla yaklaşmış ciddi hatalar işleyerek bizlere kötü miras bırakmıştır.

İşte tamda böylesi bir dönemde Kaypakkaya çizgisi Türkiye ve Kürdistan topraklarında filizlendi. Kemalist faşist Türk devletinin katliamcı, soykırımcı, şovenist niteliğini bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. Dönemin tescilli revizyonisti Perinçek başta olmak üzere TİP, TKP ve versiyonlarının ne derecede Kemalist Türk şovenizminin etkisinde kalarak, "sosyalist, komünist olma" adına, Türkiye ve Kürdistan devrimine nasıl zarar verdiklerini açığa çıkardı. Türk solunun kanına zehir bir virüs gibi bulaşan şovenizm, kendisini "Kemalizm’e hayranlıkla" buluşturuyordu. Şimdi bu gerçeği söylediğimizde birçok sol hareket alınganlık gösteriyor. Gerçek olan şu ki, Kaypakkaya Boran’dan Aren'e, Kıvılcımlıdan, Mihri Belli'ye, Aybar'dan Boratav'a kadar 'milli sosyalist’lere, karşı amansız bir ideolojik mücadele yürüttü. Kemalist ideolojinin devrimcilerin kanına işlemiş şovenizm olduğunu deşifre etti. Kürt ulusunun kendi kaderini ancak tayin edebileceğini, bunun kayıtsız şartsız savundu. Söze 'sosyalist olduğunu, Kürtlerin haklarını sunduklarını' söyleyen, gerçektense hâlâ 'Türk ordusuna bel bağlayıp, "Ordu gençlik el ele "sloganıyla yürüyen ,"Samsun'dan Ankara'ya yürümeyi, Kemalizm’i örnek alıyorum noktasında birleştiren "küçük burjuva devrimciliğinin ne vahamette olduğunu açığa çıkardı.

Ve herkesin gözleri önünde, Kemalist faşist diktatörlüğü yıkmak için, yoldaşlarıyla bir araya gelerek 24 Nisan'da, Türkiye Komünist Partisi -Marksist -Leninist'i kurdu. Böyle bir partinin öncülüğünde halk ordusunun kurulmasını programına koydu. Devrimin halkın eseri olacağından yola çıkarak, halk iktidarının kurulması için,  Halkın Birleşik Cephesine ihtiyaç olduğunu bunun çalışmalarının durmaksızın yürütülmesini, kızıl siyasi iktidarlar kurulduktan sonra gerçek anlamda" işçi -köylü ittifakını temel alan, küçük burjuvazinin ve milli burjuvazinin de sol kanadını içine alan proletarya önderliğinde Halkın Birleşik Cephesi’nin kurulması gerektiğini" savundu. Bu üç silahın bizi demokratik halk iktidarına, durmaksızın sosyalizme götüreceğini büyük bir kararlıkla savundu. Bu üç silahtan birinin eksik olması halinde demokratik halk devriminin gerçekleşmeyeceği gerçeğini gördü. Kırlardan şehirlere uzun süreli bir halk savaşıyla faşist Türk devletinin ancak yıkılabileceğini, halk savaşını ön aşaması olan gerilla savaşının hemen, kısa bir hazırlık sonrası başlatılması gerektiğini önemle vurguladı ve bunun gereklerini yerine getirerek faşist diktatörlüğe karşı gerilla savaşını başlattı. İdeolojisine uygun davrandı, devrimci teoriyle -pratiğin iç içeliğini, teorinin doğruluğunun veya yanlışlığının ancak pratiğe uygulanarak ortaya çıkacağını söyledi. Uzun süreli halk savaşıyla iktidarı parça parça kırlardan şehirlere doğru, halk iktidarlarının kızıl siyasi iktidarların oluşumuyla inşa edileceğini önemle vurguladı. Halk Cephesi, İttifaklar, Güç birlikleri, Eylem birlikleri ne anlama geliyor? Kaypakkaya bunlara açıklık getirmiş, net tavır takındı.

Kurulacak demokratik halk iktidarının, işçi köylü temel ittifakına dayanan, özünü proletarya diktatörlüğü oluşturduğuna önemle vurgu yaptı. Demokratik halk devriminden durmaksızın sosyalizmi inşa edeceğimizi, sosyalizme geçileceğini savundu. Sürekliliği sağlanmış, kendini durağanlıktan kurtarmış, alt yapıda olduğu kadar üst yapıda da sosyalist kültür, devriminin belirleyici niteliksel dönüşüm sağlayan önemini vurguladı. TKP/M-L'nin Çin'de gerçekleşen Proleter kültür devriminin ürünü olarak, ülkemiz topraklarında doğduğunu; ideolojik, teorik ve pratik olarak ilan etti.

Sosyalizmde sınıfların var olduğunu, sınıf mücadelesinin ürünü olan devletin sınıflar var oldukça, baskı aracı olarak varlığını sürdüreceğini önemle açıklığa kavuşturdu. Proletaryanın sınıfları kaldırarak devletin işlevine ve kendi varlığına da son vereceğini , 'inkârın inkârının'  ne anlama geldiğini bize kavrama yolunu açtı. Modern revizyonizmin partiyi ideolojik, siyasi ve işlevsel alanda nasıl ele geçireceğini,  Kruşcev, Brejnev modern revizyonizminin nasıl kaleyi içten ele geçirdiğini gördü. Sovyetler Birliğinin sosyalizmden geriye dönüştüğünü, devlet kapitalizmi denen, bürokratik kapitalizmin üst yapıya ve alt yapıya egemenlik kurduğunu ülkemizde ilk kez açıklayarak, bunun teorik temellerini ortaya koyan oldu. Sosyalist devlette üst yapının belirleyici olduğuna önemle vurgu yaptı. Sosyalist alt yapının inşasına klasik anlamda alt yapı söylemlerini yerle bir etti. Sosyalizmden nasıl geriye dönüşlerin olduğu veya olacağı bilimsel gerçeğine önemle parmak bastı.

Komünist partisinin varoluş koşulunu, sınıflı toplumun varlığıyla diyalektik bağlantısını gördü. Sınıflar var oldukça, komünist partisi içerisinde de iki sınıf, iki çizgi mücadelesi sürekli var olacaktır. İçerisinde bulunulan her şart ve koşulda değişik çelişkiler ortaya çıkar. Bu komünist partisinde de kaçınılmaz yansıma bulur, dedi.

Bir ikiye bölünür. Çelişkiler doğru yöntemle ele alınırsa eğer, uzlaşmaz gözüken çelişki ikna, düzeltme yoluyla uzlaşır çelişkiye dönüşür. Uzlaşabilir çelişkiler doğru yol ve yöntemle ele alınmaz, sekter, yanlış yol izlenirse uzlaşır çelişki, uzlaşmaz çelişkiye dönüşür ve birinin hâkimiyetiyle sonuçlanır. Maoist felsefe bakış açısına ülkemiz topraklarında hayat bulma tohumunu ekti.

Her zaman doğru olan başarı kazanır diye bir şey yoktur. Bazen yanlışlar içerisinde bulunulan konjonktürel durumdan kaynaklanan güçler dengesi ve de değişik nedenlerden doğru olanın yenilgi almasına, azınlıkta kalmasına sebep olur, gerçeğini bize öğretti.

Doğruda ısrar etmenin, hatalardan arınmanın, eleştiri özeleştiri silahını her koşulda uygulama prensibini bizlere öğretti.  Bir komünistin kendi hatalarına karşı acımasız olması gerektiğini, bizleri ilerletecek geliştirecek yegâne yolun bu olduğu kültürünü bize aşıladı.

Devrimi parti değil, kitleler gerçekleştirir, o sebeple kitlelere güvenmemiz gerektiğini, kitlelerin bizlere güvenmesi içinde doğru bir kitle çizgisi izlememiz gerçeğini uzun tartışmalar sonucu belirleyerek bize yol gösteren kılavuzumuz oldu. Partinin öncü rolüyle, devrimi kimlerin gerçekleştireceği noktasında komünist kitle çizgisini ne olduğunu açıklığa kavuşturdu.

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım proğmatik görüşlerin yaratılması için, anti Marksist- Leninist sol akımlara karşı amansız bir mücadele yürüttü. Burjuva devletin özünü, niteliğini açıkladı ve Marksist devlet anlayışına teorik olarak netlik kazandırdı.

Devrimci hareket içerisinde atmış yıla yakın  milliyetçi etki altında kalan, şovenizm zehirini hala kanında taşıyan  Türkiye ve Kürdistan soluyla hesaplaşma içerisinde, Kaypakkaya çizgisi ortaya çıktı. İttaat- Terakki’nin, atmış yılı aşkın Türkiye devrimci hareketi içine zehirini zuhur ettirmesi, devrimci hareketin kendine öz güveni kaybederek, Kemalizm’e bel bağlaması ciddi bir travmaydı. Sol hareketin vücuduna zuhur eden bu kanın temizlenmesi ve hastalığın tedavi edilmesi gerekiyordu. İşte bu ölümcül hastalığın tedavisine ilk hançeri, Kaypakkaya vurdu.

Perinçek gibi azılı bir şovenist -Kemalist ideolojinin teorik savunucuyla hesaplaşarak milliyetçilik üzerinde şekillenen devrimcilikle yollarını ayırdı.. 10-12 1971 Nisan toplantısında yukarıda belirtilen hesaplaşma tamamlanmıştı. Örgütsel ayrılık netleşecek, yeni bir komünist oluşumun yolları açılacaktı. 22 Şubat 1971 de sıkıyönetim ilanı içerisinde bulunulan şartlar Kaypakkaya ve yoldaşlarını kazanılması gerekli kadro ve militanlara ulaşmak, onlara, düşünce ve yaşanan ideolojik, siyasi ayrılık noktalarını anlatmak, ikna etmek ve demir tavında dövmekti. Herkesin önünde dalgalanacak kızıl bayrağın programını açıklamak, teorik temelini dosta -düşmana ilan etmekti. Aradan geçen bir yıllık iki çizgi mücadelesi, bir arada kalmanın tüm şartlarını ortadan kaldırdı. Kaypakkaya’nın yazdığı, şekillendirdiği, programa tekabül eden ve örgütsel ayrılığı ilan eden, TKP/M-L'nin doğuşunu selamlama 24 Nisan 1972 'gerçekleştirilir. Bu tarihi gün parti birinci Konferansı'nda resmiyet kazanarak, oy birliğiyle onaylanır.

Ermeni soykırımının yapıldığını ilan eden Tarih’te, 24 Nisan’da yani karanlık, yas ve acılarla dolu bir günde; TKP/M-L kuruluşunu, doğuşunu ilan etmesi bilinmeli ki, bir o kadar daha anlamlı tarihi özellik taşımaktadır. Kaypakkaya, TKP/M-L’nin kuruluş programından bir buçuk milyon ERMENİNİN SOYKIRIMA UĞRATILDIĞINI AÇIKLAMIŞTIR. Bu gerçeği ülkemiz topraklarında  ve dünya sosyalist hareketinde dile getiren, açıklayan, savunan çıkmamıştır. Eğer ki, bugün ülkemizde ve bir bütün devrimci hareketlerde Ermeni soykırımı tartışılıyorsa, bu tartışmayı yaratan, soykırım gerçeğini karanlığı parçalayarak aydınlatan KAYPAKKAYA ve onun ardıllarıdır. Gerisi koca bir teferruattır.

1978 Şubat'ta TKP/M-L'e yapmış olduğu birinci Konferansı’nda, 24 Nisan’ı partinin kuruluş günü ilan etti.1972’de 24 Nisan'da TKP/ M-L kurularak karanlığı aydınlığa kavuşturma mücadelesini devam ettiriyor. Kaypakkaya’yı Kaypakkaya yapan, emperyalizme, faşist diktatörlüğe ve gericiliğe korku salan, onun, bilimsel teorik tahlilleri ve bunun sonucu ortaya çıkan, ideolojik, siyasi, kültürel ve örgütsel varlığıdır.

 

 

 

43664

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar