Cumartesi Mayıs 18, 2024

Tarih Tanıktır: 24 Nisan’da Kaypakkaya Çizgisinin Doğuşuna

Yüzyılda Ülkemiz iki önemli tarihi zelzeleye tanıklık etti. 24 NİSAN. Öyle ki, her iki toplumsal olay tarihimizde silinmez ve silinmeyecek izler bıraktı. Hele ki bu silinmez tarihi olay aynı güne denk gelmişse - ki öyle- bir o kadar daha önemli ve de değerlidir. Tarihimizde bazı yaşanmışlıklar vadesi dolduğunda unutulur, tarih sahnesinde silinip giderler. Ve kendi kendini tasfiye ederler.

1915 -24 Nisan'da insanlık için büyük felaket olarak da anılan, Ermeni soykırımı doruk noktasına vardırılmıştı. Osmanlı imparatorluğunun son Sultanı Vahdettin, İtaat- terakki cemiyeti ve bu cemiyetin başını çeken, Enver Paşa’nın, Talat Paşa'nın ve padişahın yaveri Binbaşı Mustafa Kemal bu soykırımın baş sorumlularıdır. Yaşanan emperyalist birinci paylaşım savaşında Alman İmparatorluğu'nun yanında savaşa girmiştir Osmanlı. Kafkas, Kırım Savaşları bilinir ki uzun yıllara yayılan savaşlar olup, 1850 sonrası bütün Kafkaslarda Kırım 'a hâkim olma üzerine oluşmuştur.

1900’lerin başlarında süren savaşlar bunun bir parçasıdır. Birinci paylaşım savaşı içerisinde gerçekleştirilen Ermeni soykırımında Osmanlı imparatorluğunun rolü kadar, Alman emperyalizmin rolü de büyüktür. Soykırımın planlayıcısı, onaylayıcısı ve suç ortağı Alman emperyalizminin ta kendisidir Alman resmi belgeleri hiçbir şüpheye yer bırakmadan, kendileri itiraf etmektedir. Bu büyük soykırım felaketinin sorumlularından biri de Alman devletidir. "Alman imparatorluğunun çıkarları önemlidir, Ermenilerin isterlerse kökünü kazsınlar, bizi ilgilendirmez." denmiştir.

Bu, soykırım tarihin bize bıraktığı bir utançtır. Unutulmaz bir kara lekedir. Ancak bu utancı lanetlemek, bir ulusun barbarca yok edilişini teşhir etmek, kınamak bizlerin görevidir. Ancak bu tarihi haksızlığı teşhir ederken, sosyal ve sınıf mücadelesinin önüne konulmasını doğru göremeyiz. Tarihi haksızlıkları geri getirmenin mümkünü de yoktur. Ülkeler tarihinde bir daha asla yaşanmasına müsaade edilmemesi gereken soykırım ve yıkım utancı Ermeni soykırımı 24 Nisan'da resmi tarih oldu.

İkincisi ise, 60 yıl boyunca Türkiye’de devlet tarafından yapılan katliam, soykırım, vahşet ve sürgünleri dillendirmeyen, hatta bu katliam ve soykırımları bazen açık, bazen gizli ama manidar şovenist gerekçelerle Türkiye devrimci hareketi tarafından savunulmuştur. Bu yanlış Kürdistan'da ve Dersim'de yapılan katliam ve soykırımda da aynı yol izlenmiştir. Türkiye ve dünya komünist hareketi de dâhil olmak üzere,  Osmanlı'nın ve faşist Türk devletinin yaptığı katliamlara aynı yanlışlarla yaklaşmış ciddi hatalar işleyerek bizlere kötü miras bırakmıştır.

İşte tamda böylesi bir dönemde Kaypakkaya çizgisi Türkiye ve Kürdistan topraklarında filizlendi. Kemalist faşist Türk devletinin katliamcı, soykırımcı, şovenist niteliğini bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. Dönemin tescilli revizyonisti Perinçek başta olmak üzere TİP, TKP ve versiyonlarının ne derecede Kemalist Türk şovenizminin etkisinde kalarak, "sosyalist, komünist olma" adına, Türkiye ve Kürdistan devrimine nasıl zarar verdiklerini açığa çıkardı. Türk solunun kanına zehir bir virüs gibi bulaşan şovenizm, kendisini "Kemalizm’e hayranlıkla" buluşturuyordu. Şimdi bu gerçeği söylediğimizde birçok sol hareket alınganlık gösteriyor. Gerçek olan şu ki, Kaypakkaya Boran’dan Aren'e, Kıvılcımlıdan, Mihri Belli'ye, Aybar'dan Boratav'a kadar 'milli sosyalist’lere, karşı amansız bir ideolojik mücadele yürüttü. Kemalist ideolojinin devrimcilerin kanına işlemiş şovenizm olduğunu deşifre etti. Kürt ulusunun kendi kaderini ancak tayin edebileceğini, bunun kayıtsız şartsız savundu. Söze 'sosyalist olduğunu, Kürtlerin haklarını sunduklarını' söyleyen, gerçektense hâlâ 'Türk ordusuna bel bağlayıp, "Ordu gençlik el ele "sloganıyla yürüyen ,"Samsun'dan Ankara'ya yürümeyi, Kemalizm’i örnek alıyorum noktasında birleştiren "küçük burjuva devrimciliğinin ne vahamette olduğunu açığa çıkardı.

Ve herkesin gözleri önünde, Kemalist faşist diktatörlüğü yıkmak için, yoldaşlarıyla bir araya gelerek 24 Nisan'da, Türkiye Komünist Partisi -Marksist -Leninist'i kurdu. Böyle bir partinin öncülüğünde halk ordusunun kurulmasını programına koydu. Devrimin halkın eseri olacağından yola çıkarak, halk iktidarının kurulması için,  Halkın Birleşik Cephesine ihtiyaç olduğunu bunun çalışmalarının durmaksızın yürütülmesini, kızıl siyasi iktidarlar kurulduktan sonra gerçek anlamda" işçi -köylü ittifakını temel alan, küçük burjuvazinin ve milli burjuvazinin de sol kanadını içine alan proletarya önderliğinde Halkın Birleşik Cephesi’nin kurulması gerektiğini" savundu. Bu üç silahın bizi demokratik halk iktidarına, durmaksızın sosyalizme götüreceğini büyük bir kararlıkla savundu. Bu üç silahtan birinin eksik olması halinde demokratik halk devriminin gerçekleşmeyeceği gerçeğini gördü. Kırlardan şehirlere uzun süreli bir halk savaşıyla faşist Türk devletinin ancak yıkılabileceğini, halk savaşını ön aşaması olan gerilla savaşının hemen, kısa bir hazırlık sonrası başlatılması gerektiğini önemle vurguladı ve bunun gereklerini yerine getirerek faşist diktatörlüğe karşı gerilla savaşını başlattı. İdeolojisine uygun davrandı, devrimci teoriyle -pratiğin iç içeliğini, teorinin doğruluğunun veya yanlışlığının ancak pratiğe uygulanarak ortaya çıkacağını söyledi. Uzun süreli halk savaşıyla iktidarı parça parça kırlardan şehirlere doğru, halk iktidarlarının kızıl siyasi iktidarların oluşumuyla inşa edileceğini önemle vurguladı. Halk Cephesi, İttifaklar, Güç birlikleri, Eylem birlikleri ne anlama geliyor? Kaypakkaya bunlara açıklık getirmiş, net tavır takındı.

Kurulacak demokratik halk iktidarının, işçi köylü temel ittifakına dayanan, özünü proletarya diktatörlüğü oluşturduğuna önemle vurgu yaptı. Demokratik halk devriminden durmaksızın sosyalizmi inşa edeceğimizi, sosyalizme geçileceğini savundu. Sürekliliği sağlanmış, kendini durağanlıktan kurtarmış, alt yapıda olduğu kadar üst yapıda da sosyalist kültür, devriminin belirleyici niteliksel dönüşüm sağlayan önemini vurguladı. TKP/M-L'nin Çin'de gerçekleşen Proleter kültür devriminin ürünü olarak, ülkemiz topraklarında doğduğunu; ideolojik, teorik ve pratik olarak ilan etti.

Sosyalizmde sınıfların var olduğunu, sınıf mücadelesinin ürünü olan devletin sınıflar var oldukça, baskı aracı olarak varlığını sürdüreceğini önemle açıklığa kavuşturdu. Proletaryanın sınıfları kaldırarak devletin işlevine ve kendi varlığına da son vereceğini , 'inkârın inkârının'  ne anlama geldiğini bize kavrama yolunu açtı. Modern revizyonizmin partiyi ideolojik, siyasi ve işlevsel alanda nasıl ele geçireceğini,  Kruşcev, Brejnev modern revizyonizminin nasıl kaleyi içten ele geçirdiğini gördü. Sovyetler Birliğinin sosyalizmden geriye dönüştüğünü, devlet kapitalizmi denen, bürokratik kapitalizmin üst yapıya ve alt yapıya egemenlik kurduğunu ülkemizde ilk kez açıklayarak, bunun teorik temellerini ortaya koyan oldu. Sosyalist devlette üst yapının belirleyici olduğuna önemle vurgu yaptı. Sosyalist alt yapının inşasına klasik anlamda alt yapı söylemlerini yerle bir etti. Sosyalizmden nasıl geriye dönüşlerin olduğu veya olacağı bilimsel gerçeğine önemle parmak bastı.

Komünist partisinin varoluş koşulunu, sınıflı toplumun varlığıyla diyalektik bağlantısını gördü. Sınıflar var oldukça, komünist partisi içerisinde de iki sınıf, iki çizgi mücadelesi sürekli var olacaktır. İçerisinde bulunulan her şart ve koşulda değişik çelişkiler ortaya çıkar. Bu komünist partisinde de kaçınılmaz yansıma bulur, dedi.

Bir ikiye bölünür. Çelişkiler doğru yöntemle ele alınırsa eğer, uzlaşmaz gözüken çelişki ikna, düzeltme yoluyla uzlaşır çelişkiye dönüşür. Uzlaşabilir çelişkiler doğru yol ve yöntemle ele alınmaz, sekter, yanlış yol izlenirse uzlaşır çelişki, uzlaşmaz çelişkiye dönüşür ve birinin hâkimiyetiyle sonuçlanır. Maoist felsefe bakış açısına ülkemiz topraklarında hayat bulma tohumunu ekti.

Her zaman doğru olan başarı kazanır diye bir şey yoktur. Bazen yanlışlar içerisinde bulunulan konjonktürel durumdan kaynaklanan güçler dengesi ve de değişik nedenlerden doğru olanın yenilgi almasına, azınlıkta kalmasına sebep olur, gerçeğini bize öğretti.

Doğruda ısrar etmenin, hatalardan arınmanın, eleştiri özeleştiri silahını her koşulda uygulama prensibini bizlere öğretti.  Bir komünistin kendi hatalarına karşı acımasız olması gerektiğini, bizleri ilerletecek geliştirecek yegâne yolun bu olduğu kültürünü bize aşıladı.

Devrimi parti değil, kitleler gerçekleştirir, o sebeple kitlelere güvenmemiz gerektiğini, kitlelerin bizlere güvenmesi içinde doğru bir kitle çizgisi izlememiz gerçeğini uzun tartışmalar sonucu belirleyerek bize yol gösteren kılavuzumuz oldu. Partinin öncü rolüyle, devrimi kimlerin gerçekleştireceği noktasında komünist kitle çizgisini ne olduğunu açıklığa kavuşturdu.

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım proğmatik görüşlerin yaratılması için, anti Marksist- Leninist sol akımlara karşı amansız bir mücadele yürüttü. Burjuva devletin özünü, niteliğini açıkladı ve Marksist devlet anlayışına teorik olarak netlik kazandırdı.

Devrimci hareket içerisinde atmış yıla yakın  milliyetçi etki altında kalan, şovenizm zehirini hala kanında taşıyan  Türkiye ve Kürdistan soluyla hesaplaşma içerisinde, Kaypakkaya çizgisi ortaya çıktı. İttaat- Terakki’nin, atmış yılı aşkın Türkiye devrimci hareketi içine zehirini zuhur ettirmesi, devrimci hareketin kendine öz güveni kaybederek, Kemalizm’e bel bağlaması ciddi bir travmaydı. Sol hareketin vücuduna zuhur eden bu kanın temizlenmesi ve hastalığın tedavi edilmesi gerekiyordu. İşte bu ölümcül hastalığın tedavisine ilk hançeri, Kaypakkaya vurdu.

Perinçek gibi azılı bir şovenist -Kemalist ideolojinin teorik savunucuyla hesaplaşarak milliyetçilik üzerinde şekillenen devrimcilikle yollarını ayırdı.. 10-12 1971 Nisan toplantısında yukarıda belirtilen hesaplaşma tamamlanmıştı. Örgütsel ayrılık netleşecek, yeni bir komünist oluşumun yolları açılacaktı. 22 Şubat 1971 de sıkıyönetim ilanı içerisinde bulunulan şartlar Kaypakkaya ve yoldaşlarını kazanılması gerekli kadro ve militanlara ulaşmak, onlara, düşünce ve yaşanan ideolojik, siyasi ayrılık noktalarını anlatmak, ikna etmek ve demir tavında dövmekti. Herkesin önünde dalgalanacak kızıl bayrağın programını açıklamak, teorik temelini dosta -düşmana ilan etmekti. Aradan geçen bir yıllık iki çizgi mücadelesi, bir arada kalmanın tüm şartlarını ortadan kaldırdı. Kaypakkaya’nın yazdığı, şekillendirdiği, programa tekabül eden ve örgütsel ayrılığı ilan eden, TKP/M-L'nin doğuşunu selamlama 24 Nisan 1972 'gerçekleştirilir. Bu tarihi gün parti birinci Konferansı'nda resmiyet kazanarak, oy birliğiyle onaylanır.

Ermeni soykırımının yapıldığını ilan eden Tarih’te, 24 Nisan’da yani karanlık, yas ve acılarla dolu bir günde; TKP/M-L kuruluşunu, doğuşunu ilan etmesi bilinmeli ki, bir o kadar daha anlamlı tarihi özellik taşımaktadır. Kaypakkaya, TKP/M-L’nin kuruluş programından bir buçuk milyon ERMENİNİN SOYKIRIMA UĞRATILDIĞINI AÇIKLAMIŞTIR. Bu gerçeği ülkemiz topraklarında  ve dünya sosyalist hareketinde dile getiren, açıklayan, savunan çıkmamıştır. Eğer ki, bugün ülkemizde ve bir bütün devrimci hareketlerde Ermeni soykırımı tartışılıyorsa, bu tartışmayı yaratan, soykırım gerçeğini karanlığı parçalayarak aydınlatan KAYPAKKAYA ve onun ardıllarıdır. Gerisi koca bir teferruattır.

1978 Şubat'ta TKP/M-L'e yapmış olduğu birinci Konferansı’nda, 24 Nisan’ı partinin kuruluş günü ilan etti.1972’de 24 Nisan'da TKP/ M-L kurularak karanlığı aydınlığa kavuşturma mücadelesini devam ettiriyor. Kaypakkaya’yı Kaypakkaya yapan, emperyalizme, faşist diktatörlüğe ve gericiliğe korku salan, onun, bilimsel teorik tahlilleri ve bunun sonucu ortaya çıkan, ideolojik, siyasi, kültürel ve örgütsel varlığıdır.

 

 

 

43710

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Son Haberler

Sayfalar

Tarih Tanıktır: 24 Nisan’da Kaypakkaya Çizgisinin Doğuşuna

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar