Sosyal medya ve ajan faaliyeti üzerine…K.Montana
Kapitalist-emperyalist sistemin kendini yeniden üretmesi ve üretici güçlerin gelişmesiyle birlikte gündelik yaşamımızdaki değişimlerden bir tanesi de kitle iletişim aracı olarak telefon ve özellikle akıllı telefon adı verilen araçların yaygınlaşmasına tanık olduk. Artık neredeyse her bireyde bir-iki cep telefonu bulunmaktadır. Yaşamı oldukça kolaylaştıran bu araçlar diğer yandan da bireyin kendisine ve içinde yer aldığı topluma yabancılaştıran bir araç haline de dönüşmüş durumdadır.
Bu araçlar aynı zamanda hakim sınıfların ve onların devletinin kendini yeniden üretmesi, iktidarını sağlamlaştırması ve kurumsallaşmasının bir aracı olarak da kullanılmaktadır. Devletin ideolojik aygıtlarının bir başka veçhesiyle daha karşı karşıya bulunmaktayız.
Burada sorunum, özelde akıllı telefonlar ve genelde ise bu araçlar vasıtasıyla kitlelerin yoğun olarak kullandığı sosyal medya adı verilen mecranın MLM bir değerlendirmesini yapıp sonuç çıkarmak değildir. Bu, başka bir çalışmanın konusu olabilir ancak. Amacım gündelik yaşamımızda cep telefonları ve bilgisayarlar aracılığıyla sosyal medyanın kullanımına ve bu faaliyetin eğer bilinçli bir şekilde yapılmazsa halka ve devrime nasıl zarar verdiğine dair birkaç vurguyla yetinmektir.
Özellikle değinmek istediğim nokta, kolektifin son olarak yaşadığı ve darbeci-tasfiyecilik olarak karşı karşıya kaldığı süreç ve bunun sosyal medyadaki yansımalarıdır. Kolektifin yaşamak zorunda bırakıldığı süreç sonunda ortaya çıkan tablo, onun kadrolarına, militanlarına ve taraftarlarına yönelik sosyal medya mecrasında yoğun bir deşifrasyon, dedikodu ve ihbarcılıktır. Bu tablonun ortaya çıkmasında bürokrat, kariyerist, darbeci-tasfiyeci anlayışın ve onun yarattığı lümpen kültürün belirleyici etkisi olsa da kolektifin taraftar ve tabanını da bu olumsuzluktan ayrı düşünemeyiz. Nihayetinde bir, ikiye bölünmüş, darbeci-tasfiyeci grup kariyerist-lümpen şefleriyle birlikte kolektiften koparak kendi tekkesini kurmuştur. Bu artık onların sorunudur ve bizi ilgilendirmemektedir. Bizi ilgilendiren yönü, bu oportünizmin, lümpenlikle beslenen tasfiyeciliğin saflarımızdaki etkisidir. Yaşanan yoğun kirlenmişliğin bizi etkilemediğini, çamurun üzerimize bulaşmadığını söylemek doğru değildir. Buna karşı mücadele etmek parti-devrim ve halk derdi olanlar için son derece önemlidir.
Zira sosyal medyada kimi kullanıcıların kolektifin yaşamış olduğu darbeci-tasfiyeciliğe yönelik kendi bireysel hesaplarından “değerlendirmeleri”, “eleştirileri”, “yorumları” olmaktadır. Genellikle darbeci-tasfiyeciliğin etrafında saf tutanlar kolektifin saflarında olanların sosyal medya hesaplarına yönelik eleştiri adı altında saldırılarda bulunmaktadır. Bu durumu besleyen kuşkusuz ki, bu tekkeci anlayışın şeflerinin teşvikleri, politik eleştiri adı altında sağda-solda yaptıkları lümpen apolitik değerlendirmeleri ve nihayetinde yayınlarında yayımlamış oldukları ihbarcılığa karşılık gelen yazıları olsa da kolektifin taraftar ve tabanı da bu saldırganlığa yanıt olmak adına bu türden paylaşımlara cevap vererek işlenen suça dolaylı olarak ortak olmaktadır.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir, kolektifin sorunu kendi içinde yaşanmış ve bitmiştir. Darbeci-tasfiyecilik amacına ulaşmış, bir grup kariyerist, bürokrat şeflerinin peşinden giderek kolektiften kopmuş ve kendi tekkesini kurmuştur. Bizlerin bu noktadan sonra diyebileceğimiz “hayırlı olsun”dur. Bu anlayışın kolektiften koptuktan sonra yaptıkları kendilerini ilgilendirir. Kolektifin bu anlayışa ilişkin mutlaka bir değerlendirmesi vardır ve dahası da olacaktır. Kolektif mutlaka bunu kendi yetkili organlarında değerlendirmiş, çeşitli kararlara varmıştır. Gerektiği zamanda ve durumda bunu kamuoyuyla paylaşmakta, taraftar ve tabanına açıklama yapmakta bir sorun bulunmamaktadır.
Kolektifin darbeci-tasfiyeci anlayışın politik eleştiri adı altında deşifrasyona varan, düşmana hizmet eden yazı ve açıklamalara yer vermemesi tamamen halkın ve devrimin çıkarlarıyla ilgilidir. “Suskunluğu” söyleyecek sözü olmamasından değil, bu türden yazıların ve paylaşımların düşmana hizmet ederek, yoğun olarak deşifrasyona neden olmasındandır. Kolektifimiz, bunu devrimin ve halkın çıkarına zararlı bulmakta, bu türden bir “politik mücadeleyi” reddetmektedir. Ayrıca gerçekte sahibini vuran bu paslı silahı kullanmamayı darbeci-tasfiyecilere de tavsiye etmektedir.
Açık olarak ifade edilmelidir ki, bu türden “politik eleştiri” adı altında kolektifin kimi değerlendirmelerinin, yazı ve haberlerinin altına çeşitli “sanal” hesaplardan yapılan yorumlar ajan faaliyetidir. Bu kullanıcılar ya doğrudan düşman ya da düşman uzantılarıdır. Tekkeci anlayışın lümpen kültürüne yaslanan bu ideolojik şekillenişten gıdasını alan bu sanal hesaplar üzerinden kolektife, onun kadrolarına, militan ve taraftarlarına resmi hesaplara ve onların paylaşımlarına yönelik gerçekleştirilen bu faaliyet, doğrudan doğruya düşmana hizmet etmektedir.
Kolektifin örgütlü kitlesinin büyük oranda bu tür hesapları, paylaşımları ciddiye almadığını biliyoruz. Aksine darbeci-tasfiyeciliğin nasıl bir devrimcilik tahayyül ettiğini ve beklediğini göstermesi açısından bu kötü örnekler iyi bir öğretmen olmaktadır. Bu anlamıyla yararlı dahi olmaktadır. Ancak “yararlı oluyor” diye halka ve devrime zarar veren bu tür paylaşımları onaylamamız beklenmemelidir. Hele ki kolektifin taraftar ve tabanının bu türden paylaşımları ciddiye alıp yanıt verme çabası içine girerek düşmana hizmet eden bu pratiğin bir parçası olması kabul edilemezdir. Bu türlü “iyi niyet”li ikna çabalarına son verilmelidir. Ajan faaliyetine ortak olunmamalı ve dolaylı da olsa düşmana hizmet edilmemelidir. Meseleye partinin, (herkesin kendi açısından tespit ettiği) “çıkarları” açısından değil, halkın ve devrimin çıkarları açısından yaklaşmak, sol-duyulu davranmak gerekmektedir.
Kolektifin taraftarları ve tabanına açıktan seslenmek gerekmektedir ki, bu türden paylaşımlara ortak olmayın. Dedikodu devrimcilerin işi değildir. Varsa eleştiri, yorum, değerlendirme bunların iletileceği kanallar, yerler, adresler bellidir. Bu kanallar varken, bahsi edilen yöntem ve araçları kullanmak doğru değildir. Bu yöntem ve araçları bıraktığımızda düşmanın istediğini yapmamış, deşifrasyonu, ihbarcılığı, dedikoduyu yeniden üretmemiş oluruz.
Kolektifin kendisini savunacak olanakları, entelektüel birikimi ve kapasitesi vardır. Bu türden yazılar ve değerlendirmelere yanıt olunmaması, söyleyecek sözü olmamasından kaynaklı değildir. Tam aksine yazılan her satıra yapılacak yorumu, ne olduğu belli olmayan hesaplardan yapılan her deşifrasyona dair bir fikri vardır. Bunlar not edilmektedir. Bu nedenle, kolektifin yararına gibi görünen, ancak gerçekte ise halka ve devrime karşı duyulan sorumluluğu hiçe sayan bu türden paylaşımlara yapılan değerlendirmelere yanıt vermek doğru değildir. Kolektifimiz, bütün taraftarlarımızın ve tabanımızın buna uygun davranmasını beklemektedir. Çünkü bizler parti mi halk mı ikileminde tercihini tereddütsüz halkın çıkarlarından yana yapan bir kasketlinin izinden yürüyoruz.
K.Montana
20.07.2018
Son Haberler
Sayfalar
MİNNET VE HAYRANLIKLA: YOLLARI YOLUMUZDUR![1]
“Nehirlerin dinlediği seslerdik”[2]
Sizlere, siz kardeşlerime Onlardan söz ederken, heyecandan dilim damağım kuruyor. Omuzlarımda devasa bir sorumluluğun ağırlığını duyumsuyorum…
Ne demeli? Nereden başlamalı?
Öncelikle onlarınki, anlatmaktan çok yaşanan, yani kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir aşktı…
“Demokratikleş-me paketi”
“Maymun ne kadar yükseğe çıkarsa,kıçı da o kadar görünür.”[1]
Bizim kuşaktan, (genel olarak “78’liler” olarak biliniyoruz) kimileri ve selefimiz 68’lilerin bir kısmı çok hızlı “uyum sağladı”. Biz beceremedik.
Eskinin “solcu”su, bugünün liberali kalemlerin AKP iktidarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eliyle açtığı (kaçıncı?) “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili görüşlerden söz ediyorum.
“Cemevi ile Ruhban Okulu da olsaydı daha iyi olurdu,” diyen hoşnut Oral Çalışlar, örneğin[2]…
Umudun Şiarı: “Size Verdiğimiz Süre Doldu!”
Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor.
Yaşadıklarımız reddedilmelidir!
Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.
Din Kardeşligi masali ve türban sovu
AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.
Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]
“Karanlık saatler geldiğinde,
o zamanın insanı da gelir.”[1]
Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…
Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…
Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?
'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.
Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.
Solu Liberalleştirmek
Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi.
Kürdistan ve "Demokratikleşme"
Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal
Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP
Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!
Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!
Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!