Pazar Mayıs 5, 2024

Siz Can Yoldaşlar Meclise Yakışırsınız!

Önümüzdeki 7 Haziranda Genel Seçimler yapılacak ve milyonlar yeni parlamento temsilcilerini seçeceklerdir. Bu seçim Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimlerinden birisidir.

25 dönemdir Alevilerin ve Alevi toplumu temsilcilerinin dikkate alınmadığını biliyoruz. Aleviler yıllar yılı ezici bir yüzdeyle CHP ye, 1950 li yıllarda kısmen Demokrat Partiye ve 1965 Genel Seçimlerinde de CHP, İşçi Partisi ve Birlik Partisine oy verdiler. CHP ve Demokrat Parti’de milletvekili seçilen birçok Alevi oldu, ancak bunların hiçbiri Alevi toplumu ve örgütlülüğü temsil eden, toplumun ve örgütlülüğün önerdiği kişiler değildi. Ülke nüfusunun nerdeyse üçte birine sahip Alevilerin ilk kez parlamentoda kendi kurumsal kimlikleri üzerinden temsil edilecekleri bir süreci yaşıyoruz.

Bu bağlamda Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) Genel Başkanı Turgut Öker, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Müslüm Doğan, Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği (HSAKD) Başkanı Ali Kenanoğlu, Maraş Katliamı mağduru ve yazarı Aziz Tunç, sanatçı Pınar Aydınlar, Gazeteci Çilem Öz ve daha birçok Alevi temsiliyeti olan kişi seçilebilecek sıralardan milletvekili adayıdır . Ayrıca Sivas, Tokat, Çorum, Kayseri. Erzincan, Dersim, Maraş ve Edirne illerinin 1.sıra milletvekili adaylarının da Alevi; toplamda da 150 Alevi adayın olduğu görülmektedir.

Bugüne milletvekili olan çeşitli Alevi kökenli kişi parlamentoda bireysel düşüncelerinden ötürü mücadele etmiş, Alevilik sorunlarını kimi zaman dile getirmişlerdir. Ancak bu faaliyetler hiçbir zaman milletvekili oldukları Partinin politikaları sonucu olmamıştır. Zira bugüne kadar adı geçen Partiler ve milletvekilleri Alevilik konusunda bütünlüklü bir Parti Programı ve/ya Tüzüğü gereği politika yapmamışlardır. Oysa şimdilerde HDP yöneticilerinin söylemlerinde ve Seçim Bildirgesinde Alevilerin yıllardır büyük mücadelelerle elde etmek istedikleri haklar ve talepler güçlü ve açık bir şekilde dile getiriliyor. Alevi temsiliyetinde adaylar kurumsal kimlikleri üzerinden değerlendirilerek milletvekili adayı yapılmışlardır.

Çok doğaldır ki, HDP nin program, tüzük, örgütlenme ve bileşikleriyle ilgili hem olumlu, hem de olumsuz görüşlerim vardır. Bu görüşlerimi ve eleştirilerimi de gerkeli platformlarda dile getirdim, getirmeye de devam edeceğim. Zaten tüm bunların aynı anda herkesi mutlu ve tatmin etmesi mümkün değildir.  Bu seçimin diğer seçimlere göre daha  önemli ve  daha  özgül koşulları vardır. Ve bu koşullar mutlaka doğru olarak değerlendirilmeli, buna uygun hareket edilmelidir. Bugüne kadar ülkeyi faşist yasalarla yöneten AKP zihniyeti ve Erdoğan’ın bu seçimlerde 330 ve üzeri bir milletvekili sayısına ulaşması geleceğimizin Ortaçağ Karanlığı ile tescil edilmesi anlamına gelmektedir. Erdoğan’ın bu karanlık ötesi planlarını boşa çıkarmak için seçmenlerin oylarını çok dikkatli kullanmaları kaçınılmaz bir zorunluluktur.

HDP’nin barajı aşması Aleviler, Kürtler, Ermeniler, işçi sınıfı, demokratik bir yaşamın hüküm sürdüğü bir ülke özlemi çeken tüm demokrasi güçleri, sosyalist, devrimci ve komünistler ve ötekileştirilen kesimler için şarttır.  

Yeni Osmanlıcı, Padişah özentili, şeriatçı, salt ülke içinde değil, Ortadoğu coğrafyasındaki tüm halkların kardeşliğine düşman Erdoğan ve zihniyetine biran önce dur demek için gereklidir.

Bir önceki genel seçimlerde de “meclise can gelecek” diye yola çıkmış ve mücadele etmiştik. Bugünkü şartlar o seçim dönemiyle kıyaslanmayacak kadar daha elverişlidir ve Alevilerin kendi temsilcilerini seçmeleri, güzel yarınların başlangıcı açısından, gelecek kuşaklara, yola, öğretiye ve demokrasi mücadelesine olan inancımızın, tarihi sorumluluk bilincimizin kaçınılmaz gereğidir. 

Parlamenter seçimlerinde ise işçi sınıfını, emekçilerin kurtuluşunu kendisine rehber edilenlerin yani sosyalist, devrimci ve Komünistlerin tavırlarını esas olarak Daha önceki tüm seçimlerden sonra verdiği oy, yaptığı yanlış tercihler sebebiyle suçluluk duygusu yaşayanlar, bir kez daha  bu duyguyu yaşamak istemiyorlarsa bu  seçimde  mutlaka  doğru tercih yapmalı ve  oylarını buna  göre  kullanmalıdırlar..

İnanıyorum ki ve Alevi toplumu bilmelidir ki, milletvekili adayı olan dostlarımız seçildikleri takdirde bilgi, birikim, donanım ve yeterlilikleriyle Alevilerin sorunlarını, kurumsal çıkarlarını her şart altında Parlamentoda savunacak, koruyacak ve hak elde etme mücadelesinde asla geri adım atmayacak birer karaktere sahiptirler.

Ben, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak Genel Seçimlerden sonra oluşabilecek tabloyu ve siyasi gelişmeleri objektif olarak değerlendirip, gözönünde tutuyor ve oyumu listelerinde Alevilere, Kürtlere, Ermenilere, sosyalist, devrimci ve komünistlere, emekçi sınıfı temsilcilerine ve ötekilere yer veren HDP’ye vereceğim. Bunu tarihe, topluma, yola, öğretiye, gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumun gereği ve savunduğum değerler ile bugüne kadar ki siyasi görüşüm ve duruşuma denk düşeceği için yapacağım.  

Erdal YILDIRIM

15 Nisan 2015 

 

73267

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar