Pazartesi Mayıs 20, 2024

Proletaryanın Halini Yok Sayarak Siyaset Oluşturamazsınız

Yine dergilerin kimlere ulaştırılacağına dahil sözler.

Yine faaliyetçilerin nasıl olacağına dahil ahkam kesenler.

Sınıf başkanlarının akıllı, çalışkan, tuttuğunu koparan olması gerektiği düşüncesinin paylaşıldığı bir sınıfta kaç proletarya da bu kriterlere uyduğunu söyleyebilir bilmem.  

Zaten bir türlü de anlamamışımdır bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar olan bu insanlarda çoğunluğun ne aradığını ne beklediğini.

Sonuçta seçtikleri ne kendilerinin hissettiklerini hissedebilecek ne de kendilerini anlayabilecek biri olacak.

Hepsi başarısızlıkları dersi iyi çalışmamakta görecek.

Adları da kara tahtaya yazılmaya başladı mı başlarlar hayıflanmaya.

Hadi bundan da vaz geçtim.

Farzı misal diyelim ki seçtikleri kazaran iyi biri çıktı.

Atılgan, çevik, kurşun geçirmez, gözleriyle de ışın saçan biri.

Thorun çekicine de sahip

Bir kaç ineğinde, neden bunların isimlerini idareye vermiyorsunuz, gürültüleri ders motivasyonumuzu bozuyor demelerine de göğüs gerek adınızı idareye vermedi.

Ne değişecek ki?

Sınıf başkanının hali, hallerini mi değiştirecek?

Mücadeleye maruz kalmayan kapitalizmin sadece emeklerine değil ruhlarına da sahip olduğu gerçekliğini.

İşte proletaryanın handikaba sürüklendiği anda burada başlıyor.

Seçtikleriyle her şeyi değiştirdiklerini düşünmekle.

Bolşevik parti ve çalışma anlayışının sokaklarda her gün, ama her gün yükselen kitle hareketlerine cevap verebilmek kaygısıyla ortaya çıktığını da anlamamakla.

Halbuki .....

İlkel toplumlarda insanları güçlü kılan komünal önderin sahip olduğu fiziksel yapısı, savaşçı oluşu falanı filanı değildi ki. 

Tam tersine şimdiki doğrular o zamanlar baş aşağıydı.

Ne kadar da şimdiki kadın, bir zamanlar erkeklerin ayaklarının önünde diz çöktüğüne, şimdiki insanlar da dinsel, tinsel gücün bir zora maruz kalmanın /boyun eğişin/ sonucu ortaya çıktığına ikna olmasa da.

O zamanlar zayıfı güçlü /çok/ kılan mamutun karşısında herkesin zayıf /aç/ kalmasıydı.

Çokluğun yarattığı güçle de avda pay vermek istemeyenlere saldırılabilinmekteydi.

Çokluk toplumsal yapıdaki gücünü ispatlamışları /hiyerarşiyi/ parçalamaya yetiyor artıyordu.

Evet hayvancaydı.

Lakin güçlünün yüzerin dinsel, tinsel gücün bir zora maruz kalmanın /boyun eğişin/ sonucu ortaya çıktığını hatırlarsak:

Güçlü yüzerinde zayıfın dinsel, tinsel bir güç kazanmasının söylendiği gibi kadının mücizevi bir şekilde çocuk doğurması veyahutta zayıflar, güçlülerin kendilerini görmesi için yalvarmalarının sonucu olmadığını daha iyi anlarız.

B.travende, akgün çiftliğinde ihtiyar bir adamın çevresinde oluşan komünal yaşantıyı böyle çizmez mi?

Nikolay çerneveskide nasıl yapmalıda çağımızda kapitalist bir toplumda soyutlanmış bir üretim ilişkisi çerçevesinde kurulan komünal yaşamı da böyle tarif etmez mi?

Hangi birininde kahramanları güçlü, kuvvetli.

Hangi birimizde zayıf, sıska, çelimsiz kahramanlarının böyle dinsel, tinsel bir güçle kuşanmış olmadığını söyleyebilir?

Hiç birimiz.

Tek söyleyebileceğimiz ....

Proletaryanın halini yok sayarak siyaset oluşturamazsınız.

46845

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sayfalar