Cuma Mayıs 17, 2024

Partizan: “Acı ve öfkeyle soykırımın hesabı sorulacak”

Osmanlı Devleti döneminde, 19. yüzyılın sonlarına doğru kurulan “Hamidiye Alayları” ile başlayan “farklılıklardan temizlenme” operasyonu, Osmanlı’nın zayıflaması sonucu İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC)’nin bayrağı devralmasıyla devam etti.

İTC hükümeti önderliğinde, İTC’nin bir katliam örgütlenmesi olarak açığa çıkan Teşkilat-ı Mahsusa çeteleri 20. yüzyılın başından 1915’lere kadar azınlıklara yönelik katliam ve kırım politikalarının birebir uygulayıcısı oldular. Osmanlı’nın ve ardından da TC’nin homojenleştirilmesi uğruna, hapishanelerden yüzlerce kana susamış halk düşmanı çıkartılacak, azınlıklara yönelik katliamlar, bu çeteler aracılığıyla düzenli ve sistematik bir şekilde hayata geçirebilecekti.

Bundan tam 100 yıl önce 24 Nisan 1915’te İttihat ve Terakki Cemiyeti kadroları; binlerce Ermeni aydınını, örgüt liderini, kanaat önderini bir gecede “ölüm seyahati”ne çıkartarak Çankırı ve Ayaş’a sürgünü sırasında katletti. Yapılan katliamla, başta Ermeni halkı olmak üzere Rum, Süryani, Keldanilerin savunmasız bırakılması ve oluşabilecek uluslararası kamuoyu baskısı engellenmek isteniyordu.

1915’lerde hız kazanan ve günümüze kadar belli etkileri ile devam eden bu politikalar, 1.5 milyon Ermeni’nin kendi topraklarında yok edilmesi ve sermayesinin Türkleştirilmesi temelli bir harekâttı. Sermayenin gasp ve yağma yolu ile Türkleştirilmesi ve Ermenilerin kendi topraklarında yok edilmek istenmesinin iki yolu, İttihat ve Terakki tarafından bulunmuştu. Homojen bir TC, ya az olanın daha fazla azaltılması, hatta mümkünse yok edilmesi ya da çok olanın daha da artırılması ile sağlanacaktı. İttihat ve Terakki Cemiyeti ve ardından İttihatçı kadroların Mustafa Kemal çevresinde biraraya gelerek oluşturulan Mudafaa-i Hukuk Cemiyeti, bu iki yöntemi de olabildiğince kanlı bir biçimde uyguladı.

Ermeniler, Rumlar, Keldaniler, Süryaniler; yani faşizmin “Türk- Sünni” çerçevesine sığmayanlar, önce tehcir ve büyük bir kırımdan geçirildi, ardından da kültürleri yok edilmeye çalışıldı. 1928 yılında birkaç İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisinin “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasını başlatması ile Türkçe dışındaki dillerin kırımları ile girişildi.

Devletin bu saldırıları sonrasında, kültürel anlamında ciddi bir çarpıklıkla birlikte boşluk da oluştu. Bu boşluğu TC; yağma, talan ve barbarlık ile doldurmaya çalıştı. Bu politika küçümsenmeyecek boyutta kitlelerde de etkisini gösterdi.

Temelinde inkar olanın toplamı yok saymadır!

100 yıllık soykırım ve TC tarihi işte bu şekilde yazıldı. Muktedir ve homojen bir TC’yi oluşturmak için Ermeni ve Rum sermayesi talan, yağma ve gasp ile Türkleştirilirken bir taraftan da “Anadolu” ve İstanbul’da yaşayan müslümanlık inancına sahip olmayan kesimler önce devlet kurumlarından, ardından da özel şirketlerden uzaklaştırıldı. Bu uygulamalarla Türkiye topraklarında azınlıklara yaşam hakkı tanınmaması tasarlanıyordu.

100 yıl sonra, günümüze geldiğimizde yapılan soykırımın kabul edilmesi bir tarafa, soykırımı lanetlemek için sokağa çıkanlara ırkçı saldırılar örgütleniyor; soykırım, medyada hala bir “suçlama” olarak reklam ediliyor. Çünkü inkâr ve “gayrimüslim” mallarının zorla Türkleştirilmesi yoluyla kurulan tarih bunu şart koşuyor. Böylece inkâr siyaseti daha TC kurulmadan önce başlamışken sonrasında da devam ediyor.

Mustafa Kemal, Aralık 1917’de Almanya’nın Strasbourg şehri valisi Nikolaus von Dallwitz’in Ermenilere yönelik saldırılar ile ilgili soru sormasına şaşırarak şu sözleri söylemişti: “Siz neden Ermenilerin lehine bir düşünceye kapılıyorsunuz! Tarihin bilinmeyen bir zamanında millet olduğunu iddia ederek ve bu milletin varlığını ispata kalkışanlara böylece dünyayı kandırarak Türkiye’ye zarar vererek maddi ve manevi her türlü desteği veren bir savaş müttefikinizin desteğini riske sokuyorsunuz.”

Reddetme ve inkârı, yine ilk ağızdan duymak için Mustafa Kemal’in 16 Mart 1923 tarihinde Adana esnafına karşı yaptığı konuşmaya bakalım: “Ermeniler sanat ocaklarımızı işgal etmişler ve bu memleketin sahibi gibi bir vaziyet almışlardır. Şüphesiz haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz. Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.”

Bütün bunlar bir kez daha gösteriyor ki TC’nin temeli; yok sayma ve inkâr ile atılmıştır. Bu yüzdendir ki temelin üzerine çıkılan her katta bu inkâr ve yok sayma ile karşılaşmaktayız. TC devletinin tarihi ters düz ederek yok sayıp inkâr ettiği gerçekleri açığa çıkartanlar, açığa çıkartmak için çaba gösterenler bugün de ya öldürülüyor ya ölüm tehditleri alıyor ya da kitlesel eylemlerde gaza boğulup, en hafif haliyle polis barikatları ile karşılaşıyor.

Der Zor (Der-ez Zor)’a sürgün edilirken 1.5 milyon Ermeni, Süryani, Keldani’’nin katledilmesiyle uygulanan soykırım politikaları devam ediyor. 5 Şubat 2006 tarihinde, Trabzon’daki Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro’nun 16 yaşında bir genç tarafından öldürülmesi, 19 Ocak 2007’de Ermeni yazar Hrant Dink’in editörü olduğu Agos gazetesi önünde öldürülmesi, 18 Nisan 2007 tarihinde, Malatya’da Hıristiyanlıkla ilgili yayın yapan Zirve Yayınevi katliamı, İstanbul Samatya’da Ermenilere yönelik saldırılar, Sevag Balıkçı’nın 24 Nisan’da Batman’da askerliğini yaparken “dikkatsizlik sonucu” vurularak öldürülmesi gibi örnekler, soykırım politikaların hala diri olduğunun göstergeleridir.

2015’in 24 Nisanı’na gelirken hala tekçi-ırkçı bir anlayışla, toplumu homojenleştirme isteğinin bir sonucu olarak; asimilasyon, yok sayma, inkâr, çarpıtma siyaseti sürekli olarak pompalanıyor. “Affedersiniz bana ‘Ermeni’ dediler” diyebilecek kadar imha ve inkar siyasetini tepeden yürüttüğünü her fırsatta kanıtlayan TC devleti, 100. yıl vesilesiyle kendisine dönük soykırımı kabul etme çağrılarına ülkedeki Ermenileri sınır dışı etme tehdidini tekrarlayarak cevap vermiştir.

TC devletine sesleniyoruz. Soykırımı kabul et, hesap ver ve Ermeni halkı üzerinden kirli ellerini çek! Ermeniler, senin iki dudağın arasından çıkacak kelimeye bakan “misafir” değil, bu coğrafyanın daimi halkıdır. Üzerine konduğun, yandaşlarına peşkeş çektiğin birçok varlığın, toprağın sahibidir. Hiç kimsenin halkımızı “güvercin ürkekliğinde”, diken üstünce yaşatmaya hakkı yok! Soma’da, Torunlar’da, Ermenek’te yüzlerce işçiyi katleden; DAİŞ gibi örgütleri besleyerek Ortadoğu’yu kana bulayan siz; kafanızdaki “beyaz bere”nizi çıkarın ve hesap verin!

Bizler soykırımın 100. yılında katledilen halkımızın acısı ve öfkesi ile alanlarda olacak, örgütlenecek olan ırkçı-faşist saldırılara karşı barikat olacağız. Halklar arasına nifak sokmaya çalışan TC devletine karşı Gomidas’ın dilsiz öfkesi, Armenak Bakır, Nubar Yalımyan yoldaşların savaşma bilinci, Paramaz Kardeşlerin cesareti ile soykırımın elbet hesabını soracağız!

PARTİZAN

 

İstanbul İçin 24 Nisan Eylem Programı:

Ermeni Aydınlarını Anma

24 Nisanda ölüme gönderilen aydınlardan Gomidas, Dr Rupen Sevag, Dr Avedis Nakkaşyan’ın evlerine hafıza taşı konulacak.

Buluşma Yeri: Cumhuriyet Caddesi No: 87 Elmadağ

Sevag Balıkçı Anması

24 Nisan 2011’de askerlik hizmetini yaparken ırkçı saiklerle öldürülen Sevag Şahin Balıkçı anılacak

Saat: 15.30

Yer: Şişli Ermeni Mezarlığı

Ermeni Soykırımı’nın Kurbanlarının Anılması

100’üncü yılda, tüm dünyadan Ermeni diyasporası mensupları ve insan hakları aktivistleriyle birlikte Ermeni Soykırımı’nın kurbanları anılacak

Saat: 19.15

Yer: İstiklal Caddesi girişi (Fransa Konsolosluğu önü)

Düzenleyen: Ermeni Soykırımı’nı Anma Platformu 

 

52799

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

Sayfalar