Cumartesi Mayıs 18, 2024

Partizan: “Acı ve öfkeyle soykırımın hesabı sorulacak”

Osmanlı Devleti döneminde, 19. yüzyılın sonlarına doğru kurulan “Hamidiye Alayları” ile başlayan “farklılıklardan temizlenme” operasyonu, Osmanlı’nın zayıflaması sonucu İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC)’nin bayrağı devralmasıyla devam etti.

İTC hükümeti önderliğinde, İTC’nin bir katliam örgütlenmesi olarak açığa çıkan Teşkilat-ı Mahsusa çeteleri 20. yüzyılın başından 1915’lere kadar azınlıklara yönelik katliam ve kırım politikalarının birebir uygulayıcısı oldular. Osmanlı’nın ve ardından da TC’nin homojenleştirilmesi uğruna, hapishanelerden yüzlerce kana susamış halk düşmanı çıkartılacak, azınlıklara yönelik katliamlar, bu çeteler aracılığıyla düzenli ve sistematik bir şekilde hayata geçirebilecekti.

Bundan tam 100 yıl önce 24 Nisan 1915’te İttihat ve Terakki Cemiyeti kadroları; binlerce Ermeni aydınını, örgüt liderini, kanaat önderini bir gecede “ölüm seyahati”ne çıkartarak Çankırı ve Ayaş’a sürgünü sırasında katletti. Yapılan katliamla, başta Ermeni halkı olmak üzere Rum, Süryani, Keldanilerin savunmasız bırakılması ve oluşabilecek uluslararası kamuoyu baskısı engellenmek isteniyordu.

1915’lerde hız kazanan ve günümüze kadar belli etkileri ile devam eden bu politikalar, 1.5 milyon Ermeni’nin kendi topraklarında yok edilmesi ve sermayesinin Türkleştirilmesi temelli bir harekâttı. Sermayenin gasp ve yağma yolu ile Türkleştirilmesi ve Ermenilerin kendi topraklarında yok edilmek istenmesinin iki yolu, İttihat ve Terakki tarafından bulunmuştu. Homojen bir TC, ya az olanın daha fazla azaltılması, hatta mümkünse yok edilmesi ya da çok olanın daha da artırılması ile sağlanacaktı. İttihat ve Terakki Cemiyeti ve ardından İttihatçı kadroların Mustafa Kemal çevresinde biraraya gelerek oluşturulan Mudafaa-i Hukuk Cemiyeti, bu iki yöntemi de olabildiğince kanlı bir biçimde uyguladı.

Ermeniler, Rumlar, Keldaniler, Süryaniler; yani faşizmin “Türk- Sünni” çerçevesine sığmayanlar, önce tehcir ve büyük bir kırımdan geçirildi, ardından da kültürleri yok edilmeye çalışıldı. 1928 yılında birkaç İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisinin “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasını başlatması ile Türkçe dışındaki dillerin kırımları ile girişildi.

Devletin bu saldırıları sonrasında, kültürel anlamında ciddi bir çarpıklıkla birlikte boşluk da oluştu. Bu boşluğu TC; yağma, talan ve barbarlık ile doldurmaya çalıştı. Bu politika küçümsenmeyecek boyutta kitlelerde de etkisini gösterdi.

Temelinde inkar olanın toplamı yok saymadır!

100 yıllık soykırım ve TC tarihi işte bu şekilde yazıldı. Muktedir ve homojen bir TC’yi oluşturmak için Ermeni ve Rum sermayesi talan, yağma ve gasp ile Türkleştirilirken bir taraftan da “Anadolu” ve İstanbul’da yaşayan müslümanlık inancına sahip olmayan kesimler önce devlet kurumlarından, ardından da özel şirketlerden uzaklaştırıldı. Bu uygulamalarla Türkiye topraklarında azınlıklara yaşam hakkı tanınmaması tasarlanıyordu.

100 yıl sonra, günümüze geldiğimizde yapılan soykırımın kabul edilmesi bir tarafa, soykırımı lanetlemek için sokağa çıkanlara ırkçı saldırılar örgütleniyor; soykırım, medyada hala bir “suçlama” olarak reklam ediliyor. Çünkü inkâr ve “gayrimüslim” mallarının zorla Türkleştirilmesi yoluyla kurulan tarih bunu şart koşuyor. Böylece inkâr siyaseti daha TC kurulmadan önce başlamışken sonrasında da devam ediyor.

Mustafa Kemal, Aralık 1917’de Almanya’nın Strasbourg şehri valisi Nikolaus von Dallwitz’in Ermenilere yönelik saldırılar ile ilgili soru sormasına şaşırarak şu sözleri söylemişti: “Siz neden Ermenilerin lehine bir düşünceye kapılıyorsunuz! Tarihin bilinmeyen bir zamanında millet olduğunu iddia ederek ve bu milletin varlığını ispata kalkışanlara böylece dünyayı kandırarak Türkiye’ye zarar vererek maddi ve manevi her türlü desteği veren bir savaş müttefikinizin desteğini riske sokuyorsunuz.”

Reddetme ve inkârı, yine ilk ağızdan duymak için Mustafa Kemal’in 16 Mart 1923 tarihinde Adana esnafına karşı yaptığı konuşmaya bakalım: “Ermeniler sanat ocaklarımızı işgal etmişler ve bu memleketin sahibi gibi bir vaziyet almışlardır. Şüphesiz haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz. Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.”

Bütün bunlar bir kez daha gösteriyor ki TC’nin temeli; yok sayma ve inkâr ile atılmıştır. Bu yüzdendir ki temelin üzerine çıkılan her katta bu inkâr ve yok sayma ile karşılaşmaktayız. TC devletinin tarihi ters düz ederek yok sayıp inkâr ettiği gerçekleri açığa çıkartanlar, açığa çıkartmak için çaba gösterenler bugün de ya öldürülüyor ya ölüm tehditleri alıyor ya da kitlesel eylemlerde gaza boğulup, en hafif haliyle polis barikatları ile karşılaşıyor.

Der Zor (Der-ez Zor)’a sürgün edilirken 1.5 milyon Ermeni, Süryani, Keldani’’nin katledilmesiyle uygulanan soykırım politikaları devam ediyor. 5 Şubat 2006 tarihinde, Trabzon’daki Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro’nun 16 yaşında bir genç tarafından öldürülmesi, 19 Ocak 2007’de Ermeni yazar Hrant Dink’in editörü olduğu Agos gazetesi önünde öldürülmesi, 18 Nisan 2007 tarihinde, Malatya’da Hıristiyanlıkla ilgili yayın yapan Zirve Yayınevi katliamı, İstanbul Samatya’da Ermenilere yönelik saldırılar, Sevag Balıkçı’nın 24 Nisan’da Batman’da askerliğini yaparken “dikkatsizlik sonucu” vurularak öldürülmesi gibi örnekler, soykırım politikaların hala diri olduğunun göstergeleridir.

2015’in 24 Nisanı’na gelirken hala tekçi-ırkçı bir anlayışla, toplumu homojenleştirme isteğinin bir sonucu olarak; asimilasyon, yok sayma, inkâr, çarpıtma siyaseti sürekli olarak pompalanıyor. “Affedersiniz bana ‘Ermeni’ dediler” diyebilecek kadar imha ve inkar siyasetini tepeden yürüttüğünü her fırsatta kanıtlayan TC devleti, 100. yıl vesilesiyle kendisine dönük soykırımı kabul etme çağrılarına ülkedeki Ermenileri sınır dışı etme tehdidini tekrarlayarak cevap vermiştir.

TC devletine sesleniyoruz. Soykırımı kabul et, hesap ver ve Ermeni halkı üzerinden kirli ellerini çek! Ermeniler, senin iki dudağın arasından çıkacak kelimeye bakan “misafir” değil, bu coğrafyanın daimi halkıdır. Üzerine konduğun, yandaşlarına peşkeş çektiğin birçok varlığın, toprağın sahibidir. Hiç kimsenin halkımızı “güvercin ürkekliğinde”, diken üstünce yaşatmaya hakkı yok! Soma’da, Torunlar’da, Ermenek’te yüzlerce işçiyi katleden; DAİŞ gibi örgütleri besleyerek Ortadoğu’yu kana bulayan siz; kafanızdaki “beyaz bere”nizi çıkarın ve hesap verin!

Bizler soykırımın 100. yılında katledilen halkımızın acısı ve öfkesi ile alanlarda olacak, örgütlenecek olan ırkçı-faşist saldırılara karşı barikat olacağız. Halklar arasına nifak sokmaya çalışan TC devletine karşı Gomidas’ın dilsiz öfkesi, Armenak Bakır, Nubar Yalımyan yoldaşların savaşma bilinci, Paramaz Kardeşlerin cesareti ile soykırımın elbet hesabını soracağız!

PARTİZAN

 

İstanbul İçin 24 Nisan Eylem Programı:

Ermeni Aydınlarını Anma

24 Nisanda ölüme gönderilen aydınlardan Gomidas, Dr Rupen Sevag, Dr Avedis Nakkaşyan’ın evlerine hafıza taşı konulacak.

Buluşma Yeri: Cumhuriyet Caddesi No: 87 Elmadağ

Sevag Balıkçı Anması

24 Nisan 2011’de askerlik hizmetini yaparken ırkçı saiklerle öldürülen Sevag Şahin Balıkçı anılacak

Saat: 15.30

Yer: Şişli Ermeni Mezarlığı

Ermeni Soykırımı’nın Kurbanlarının Anılması

100’üncü yılda, tüm dünyadan Ermeni diyasporası mensupları ve insan hakları aktivistleriyle birlikte Ermeni Soykırımı’nın kurbanları anılacak

Saat: 19.15

Yer: İstiklal Caddesi girişi (Fransa Konsolosluğu önü)

Düzenleyen: Ermeni Soykırımı’nı Anma Platformu 

 

52804

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

Sayfalar