Cuma Mayıs 3, 2024

Parlayan herşey altın değildir-1

Sınıflardan müteşekkil bir toplum gerçekliği içinde yaşıyoruz. Özel mülkiyetin ortaya çıktığı günden bugüne bu böyle. Hiçbir şey bunun dışında değil. İktidarı elinde tutan sınıf, bunu korumak ve güçlendirmek adına tüm topluma kendi ideolojisini ve bunun değişik alanlardaki iz düşümlerini dayatır. Bunun en etkin ve öncelikli aracı ise devlettir. Toplum geliştikçe bu mekanizmalar da çoğalır, çeşitlenir ve devleti de içine alan daha büyük bir daire çizer. Bir yanıyla uzlaşmaz karşıtlıkların birbiriyle sürekli bir mücadelesi söz konusu. Çelişkinin ana yönü, uygun koşullar oluştuğunda “o an” geldiğinde yerini başkasına bırakır. Böylece yeni bir kavganın da ilk tohumları atılmış olur. Tarihin lokomotifi, toplumun genlerinde taşıdığı bu çelişkilerin mücadelesi ve birbirine dönüşümü desek yanlış olmaz.

Her tarihsel dönemde, üst yapı olarak tarif edilen siyasal, politik, kültürel alanda karşımıza çıkan farklılıkların nedeni de bir yanıyla bu. Üretim araçlarına sahip olan sınıf, üst yapıyı da doğrudan belirleme gücüne erişiyor. Başka bir deyişle, iktidar kimin elindeyse onun kültürü, sanatı ve ahlakı topluma enjekte ediliyor, etkin, yaygın hakim oluyor. Bunun sonucunda da ideolojik kalıptan çıkmış, bu fabrikada yoğrulmuş bireyler ortaya çıkıyor. Bu bir sonuç. Her çağ veya sistem kendi insanını yaratır!

Bu gerçek siyasal alanı ıskalamaz. Müesses nizama egemen olan sınıfların partileri, onların meşruiyet ispatlama ve yığınları buna ikna etmekle görevlidir. Toplumsal rıza, üretirken herkesi egemen olana benzetmeye çalışırlar. Bunu başarabildikleri oranda sömürü, aç gözlülük ve daha fazla kar üzerine inşa ettikleri dünyaları sıradanlaşır ve garanti altına alınır.

Ne var ki, doğanın değişmez parçası olan çelişki hükmünü yürütmeden edemez. Zira, her şey zıddıyla vardır! Köleci toplumu tasfiye eden feodalizm beraberinde kapitalizmi; feodalizmden kurtulan kapitalizm de yanında sosyalizmin ön koşullarını getirir. Toplumsal üretim araçlarına sahip olanların ürettiği her şey zıddını da doğurur.

İki çizgi mücadelesi

Bu gerçek siyasal alanda da karşılık bulur. Proletarya ile burjuvazi arasındaki mücadelenin en keskin yaşandığı adreslerden biri de burasıdır. Proletaryanın tarih sahnesine çıkan partileri, burjuvazinin doğum lekelerini üzerinde taşır. Dahası mücadelesini sürdürdüğü sürece, burjuva ideolojisi tarafından çepeçevre kuşatılmıştır. Saflarına katılan her birey beraberinde bu ideolojinin çeşitli özelliklerini getirir. Diğer yandan proletaryanın partileri için de sürekli bir ideolojik değişim ve dönüşüm yaşanmalıdır ki, kimse geldiğiyle kalmasın!

Başkan Mao, bu gerçeği, komünist partiler içinde burjuvazi ile proletarya arasındaki amansız hesaplaşmayı iki çizgi mücadelesi olarak tanımlar. Toplumsal gerçekliğin komünist partiler içindeki karşılığıdır yaşanan. Niyetten bağımsız, toplumsal, bilimsel bir olgu bu. Proletarya partilerinin gelişiminde önemli bir rol oynar karşıtların mücadelesi. Elbet tercih edileni, karşıtların, çelişkilerin birer çizgi haline gelmeden birbiriyle mücadele halinde kalması ve proletarya partisinin birliğini güçlendiren bir işlev oynamalarıdır. Çelişkiyi bu çerçevede tutma sorumluluğu, proletarya partilerinin yönetici ve kadrolarına aittir. Bu görev, başarılamadığında önderler, çelişkiler mücadelesinin değişen, dönüşen ve ilerleyen döngüsünün dışında kaldığında çatışma alevlenir.

Zira, arada s-burjuva ideolojisinin zehirlediği havaya alışan giderek ciğerleri bununla dolan ve gücünü buradan alan bir beden ortaya çıkmış demektir. Bu saatten sonra çelişki, iki çizgi, iki dünya arasındaki mücadeleye dönüşmüştür.

Toplumsal gerçekliğimiz komprador burjuvazi ve toprak ağalarının iktidarıyla şekillenmiştir. Her alanda bu sınıfların etkisini görmek mümkün. Kuşkusuz, proletaryanın partileri de bundan azade değildir. Peki, bu gerçek nasıl yansıyor? Hangi biçimlerde karşımıza çıkıyor.

Her şeyden önce söylemek gerekir ki, proletaryaya ve emekçi sınıflara mensup bölüklerden gelen bireylerin mücadeleye atılması sadece ve sadece bir başlangıç. Belki örgütsel bir katılım. Aslolan ideolojik-politik değişim ve de dönüşümdür. Burjuva ideolojisinin her an hem de çok güçlü bir şekilde yeniden üretildiği ondan da önemlisi proletaryanın partisinin onu oluşturan üyelerin bundan azade olmayacağı bir gerçek. Öyleyse, proletaryanın partilerine katılanların, çelişkilerinden arındığından değil bunlarla daha ileri düzeyde bir hesaplaşmasından söz ediyoruz, etmeliyiz.

Bu olmadığında sağlıklı, canlı bir eleştiri-öz eleştiri mekanizması, tartışma kültürü, yaratılamadığında bunu zorlayacak bir siyasal çizgi, örgütsel bir yapı kurulamadığında iki çizgi mücadelesinin ilk taşları da döşenmeye başlanır.

Bunun yansıma biçimlerine dair tartışmayı somut örneklerle yürütmek faydalı olacaktır.

Hep haklı, sürekli mağdur, daima “rütbeli”

İşçi sınıfının partilerinde, burjuvazi ile proletarya ideolojisinin görüngüleri, yoldaşlara yaklaşım, sorunları çözme yöntemi, yönetim anlayışı, Kürt sorunu ve kadın hareketine yaklaşımda açıkça karşımıza çıkar.

Burjuva ideolojisinin temsilcileri, bu çizgiyi, yoldaşlarına birer şirket elemanı gibi yaklaşır. Onlar şirket patronlarının söylediklerini, talimatlarını yerine getirmek zorunda olanlardır. Görevleri, yönetim kurulunun yönergelerini harfiyen yerine getirmektir. Zira, şirketi temsil eden onun sahibi de olan yönetim kuruludur. Doğal olarak şirkete dair her şeye en duyarlı olan da bu organdır.

Yoldaşları üreten, düşünen, yaratan birer insan değil adeta birer nesnedir. Fikirleri hep karar alındıktan sonra sorulur ki bunun bir kıymeti harbiyesi de yoktur.

Onlar, güvenilmez kişilerdir çünkü ideolojik olarak geridir. Politikaya ilgisizdir, bu yüzden de şirketin geleceğini ilgilendiren kararlar onlara bırakılamaz. Burjuvazinin çizgisi, tüm kolektife tepeden bakar. Kendilerini onun üstünde ve dışında görür. Bundan kaynaklı eleştirileri cepheden ve suçlayıcıdır. Onlar, her şeyi görmüş ve söylemiştir ama kolektifin üyeleri anlamamıştır, geridir.

Kimseye güvenmezler. Kolektifin en değerli hazinesi ve birikimi onlardır. Böyle düşündükleri için koltuklarına sıkı sıkıya yapışırlar, yerlerini kimseye hazırlamazlar. Bunun için kafa yormazlar. Onları ileri taşıyacak çelişkilerin üzerine kara toprak attıklarından mevcudu ve “rütbelerini” korumak temel amaç halini alır. Buraya demir atıldığından artık yol gösteren ama hiçbir yere kımıldamayan bir otoban levhasına terfi edilmiştir. Bir bütün kolektif bu limana çekilmeye çalışılır.

Açık ki, bu proletaryanın partisi için ideolojik yozlaşma, çürüme ve daha da önemlisi intihar demektir. Temel düsturları varlığını korumak olduğundan hiçbir farklı fikre tahammülleri yoktur. Her söylediklerine kafa sallayanlar, makbul ve yükselmesi gereken yoldaşlardır. Sorgulayan, kafa yoran, tartışan ve üretenlerden ise haz etmezler.

Konumlarını, değişik alan ve organları düşürerek, kavga çıkararak, gerilimden beslenerek sürdürürler. Sorunları büyümeden çözmek yerine bilakis bunlardan dört dörtlük krizler çıkarma yolunu tutarlar. Zira, Kürt dumanlı havayı sever. Alanların, oranların karşılıklı kılıç çektikleri bir anda, öncesinde her iki tarafa da hak veren ve kaşı tarafa yüklenen kendileri değilmiş gibi kurtarıcı pozlarına girerler. İki yüzlülük temel siyasal erdemleridir. Bunu da yönetme kabiliyeti etiketiyle pazarlamaya çalışırlar. Hukuk, tüzük vb. “sınırlayıcı” uygulamalar kendileri dışındakiler içindir. Kendisi tüm bunlardan muaftır, zira kolektifin vazgeçilmezi, en kıymetli değerleridirler!

Sürekli haklıdırlar, ne yapmışlarsa proletaryanın çıkarları içindir. Ancak hep haksızlığa uğramışlardır. Okun sivri ucunu başkalarının yapamadıklarına yöneltirler, bunu tartışır, gündem yaparlar. Bunun arkasına sığınırlar. Çok büyük atılımlar yapacak, çok büyük eylemler yapacaklardır da ama işte “bunlara engel olanlar” vardır hep!

Şefçidirler, eleştirilere, değişmeyen pratiklerine tavır alındığında, yaptırım olmadığı sürece bir nebze tahammülleri vardır. Bunu hissettiklerinde en sevgili yoldaşlarını çarmıha germekten çekinmezler. Dedikodu, karalama inşa ettikleri iç düşman onların en temel siyaset üretme taktiğidir. Onlarca yıldır proletaryanın partilerinde yöneticidirler. Ama kolektifin hata, zaaf ve eksiklerini genç ve deneyimsiz yoldaşları üzerinden tartışır-tartıştırırlar. Avazları çıktığı kadar hukuk diye bağırırlar ala omun gerektirdiği en küçük bir adımı atmazlar. Hukuku açıkça ihlal ederler nedeni sorulduğunda kolektifin çıkarlarından dem vururlar, ne yapmışlarsa kolektif için yapmışlardır.

Özetle; yönetim anlayışında şefçi, daima başkalarını eleştiren, hatalarını ve hiçbir eleştiriyi kabul etmeyen, birleştirici ve sorun çözücü değil, krizden beslenen, yıkıcıdırlar. Tüzük ve hukuk bahsinde “sınır” tanımaz, darbecidirler!

 

Devam edecek

46616

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar