Salı Mayıs 21, 2024

Özgürlüğümüz İçin İsyan ve Direnişi Newroz’la Büyütelim!

Newroz, baharın gelişi, aradan geçen yüzlerce yıllık zamanda, kültürel ve toplumsal olarak Kürdistan’ın tarihine bir direniş bayramı olarak geçmiştir. Kürt halkının üzerinde önce feodal despotluğun sonrasında ise uluslaşma ile birlikte ezen ulusun baskı ve zulüm icraatları hiç eksik olmamıştır.

Bu nedenledir ki Demirci Kawa efsanesinden bu yana, Kürt halkının isyancı Kawa’ları da hiç eksik olmamıştır.

Tarihin Kawa’sı, kimi zaman Simko, kimi zaman Mazlum Doğan olarak yeniden ve yeniden tarih sahnesine çıkıp, zalimlerin karşısına dikilmiştir. Günümüzün “Çağdaş Kawa’sı” ezen ulusun baskısı ve boyunduruğuna isyan bayrağını kuşanarak, ona karşı bu toprakların tanık olduğu en kapsamlı ulusal özgürlük örgütlenmesini inşaya soyunmuş ve bugünden tam 39 yıl önce sönmeyen bir ateşi, 3 kibritle tutuşturmuştur. Mazlum Doğan’ın 1982’nin 21 Mart’ında 3 kibritle feda eylemi yapması, ondan sonra kutlanacak olan her Newroz’a, Doğan’ın isyancı ruhunun karışmasını da beraberinde getirmiştir.

Nitekim 1990’lı yıllarda bilfiil yasaklı olan Newroz kutlamaları, kitlesel eylemler, militan karşı koyuşlar ve bunların sonucunda elde edilen kazanımlarla Mazlum Doğan’ı sürekli görünür kılmıştır…

Bu kazanımların sonrasında bir taraftan yasaklı olan Newroz alanları açılmak zorunda kalırken, bir taraftan da Newroz’un anlamsızlaştırılması için devletin kendi Nevruz’ları planlanmaya başlanmıştır.

Ancak her ne kadar miting yasakları gevşetilse de devletin Kürt ulusuna dönük katletme ve asimilasyon politikaları paralelinde Newroz’lara saldırılar da devam etmiştir. 2012 yılında Hacı Zengin İstanbul Kazlıçeşme’de, 2017 yılında ise Kemal Kurkut Amed’de polis kurşunuyla katledilmiştir.

Doğal olarak bugün her 21 Mart Newroz’u, Mazlum Doğan’dan Zengin ve Kurkut’a onlarca yurtseverin ödediği bedelle, isyan ve özgürlük anlayışla örgütlenmektedir. Newroz’un bu gerçekliği, Kürt ulusu açısından isyan, direniş ruhunun özgürlük tutkusunun onun kültürünün ayrılmaz bir parçası olduğunun tarihsel bir göstergesidir.

Bu nedenle günü geldiğinde Newroz alanlarına taşınırken, isyan, direniş ve özgürlük tutkusu da beraberimizde olacaktır.

Newroz’u n isyancı ruhunu kuşanalım

Bugün TC Devleti her ne kadar Newroz için yapılan başvuruları onaylıyor, Newroz kutlamaları için miting taleplerini karşılıyor gibi görünse de şüphesiz devlet onun altını boşaltmaya çalışacaktır.

Bunun için 8 Mart eylemlerine ülke çapında bakmak yeterli olacaktır. İstanbul, Ankara, Adana başta olmak üzere birçok ilde yapılan 8 Mart yürüyüşlerinde devlet “gökkuşağını” hedefe almıştı.

Bugün benzer bir yaklaşımı Newroz kutlamalarında da dayatacağı muhakkaktır. Kürt halkının ne kadar ulusal değeri varsa ne kadar direniş değeri varsa bunları yasaklayarak “ruhsuz” mitingler gerçekleştirilmesini dayatacaktır.

Newroz’un onlarla beraber anlamını kazandığı; Sarı-Kırmızı ve Yeşil, Mazlum Doğan’lar ve direniş sloganları yasaklanarak içinin boşaltıldığı Newroz’un örgütlenmesi devletin arzusu olacaktır.

Bu nedenle girdiğimiz Newroz haftasında, onu başta 8 Mart’ın ruhuyla buluşturmak, ödenen bedelleri hatırlamak ve 21 Mart’ı isyan ve özgürlük inancına uygun bir sahiplenişle kutlamak devletin her türlü oyununu da boşa düşürmek için yeterli olacaktır.

Türk devletinin Kürde yaklaşımı; İmha, İnkâr’dır!

Devlet, Kürt ulusunun direnişine kimi zaman onun içini boşaltma yaklaşımı kimi zaman da doğrudan katletme politikası sergilemektedir.

Son dönemlerde TC’nin icraatlarını kısaca bir hatırlamamız gerekirse;

2006 yılında Bitlis’te 14 PKK gerillasının kimyasal silah kullanılarak katledilmesine verilen tepki Amed’de serhıldana dönüşmüş ve 28-29-30-31 Mart ve 1 Nisan günlerinde Amed’in her sokağı direniş mevzisine dönüşmüştü. Tayyip Erdoğan bu dönemde yaptığı bir açıklamada “Kadında olsa, çocuk da olsa gereği yapılacaktır” demişti ve bu açıklamanın ardından Amed’deki çatışmalarda 5’i çocuk 10 kişi polis kurşunu ve gaz kapsülleri ile öldürülmüştü.

2014 yılına geldiğimizde, Lice’de bayrak indiren bir çocuğa karşı yine Erdoğan, “Benim söyleyebileceğim en şiddetli cümle neyse onu benden duymuş olun. İçişleri Bakanı teftişi başlattı. Bunun çocuk olması bizi ilgilendirmez. Çocuk bizim kutsalımızı indiriyorsa bedelini ödeyecektir.” (9 Haziran 2014) demişti.

Tüm bunların ardından devletin Kürt halkına nasıl yaklaştığını Erdoğan Roboski katliamından aylar sonra şu şekilde ortaya koymuştu:

“30-40 kişilik grup, katırlar, insanlar var. O yükseklikten bu Ahmet midir? Mehmet midir? bilmek mümkün değil. TSK görevini samimi şekilde yapmıştır.”

Kürt halkının, Kürt ulusunun özgürlüğünün karşısında duran güçler her dönem birbirine benzemiş, zalim Dehak’lar her dönem var olmuştur.

Bugünün Dehak’ları AKP-MHP faşist iktidarı, pandemiyi bahane ederek 15 Temmuz’da ilan ettikleri OHAL’i kalıcılaştırmaya, coğrafyamızı zifiri karanlığa boğmak istiyor. Salgınla birlikte işsizlik, açlık ve sefalet üçgenine mahkum edilen ezilenler, polis ve asker postallarıyla adeta teslim alınmak isteniyor.

Kürt halkının siyasi temsilcileri hakkında fezlekeler hazırlanıyor, HDP’nin kapatılması tartışmaları dolaşıma sokuluyor!

Her türlü hak arama arayışı ve mücadelesi, demokrasi ve özgürlük talebi faşist yasak ve terörle bastırılmak, susturulmak isteniyor.  Türk devleti, Kürt ulusuna yönelik düşmanlıkta vitesi büyütüyor, şovenist histeriyi körükleyerek yaşadığı krizi örtbas etmek istiyor! Ancak her şeye karşın işçi sınıfı ve emekçiler; Kürt ulusu, Aleviler, kadın ve LGBT+lar her gün sokakları zorluyor, direnişi kesintisiz sürdürüyor.

Bugün baharın, yeniden doğuşun müjdecisi Newroz’un coşkusuyla şimdi faşist zorbalara karşı mücadeleyi yükseltme zamandır! Zira Newroz umuttur, isyandır ve direniştir! Zalimlerden hesap sormak ve zulmün üzerine adım adım yürümektir! Demirci Kawa’nın direniş geleneğini sürdürerek Newroz’un karanlığı yırtan isyan ateşini, coğrafyamızın dört bir yanında harlama zamanıdır! Pandemi fırsatçılığına, kalıcılaştırılmak istenen OHAL karanlığına karşı Newroz’un isyan ve direniş bayrağını yükseltme vaktidir!

“Newroz ateşiyle direnelim, özgürleşelim”!

5387

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sayfalar