Cumartesi Mayıs 25, 2024

Ölümünün 45. Yılında Mao Yoldaşı Anıyoruz!

"Devrimi proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisinin yanında, Marksist askeri çizgide Halk Savaşı teorisinin geliştirilmesi ve uygulanması, felsefe alanında çelişme yasası ve “zıtların birliği ve mücadelesi” yaklaşımı, Marksizm-Leninizm’in Maoizm aşamasına ulaşmasında belirleyicidir"

 

Enternasyonal proletaryanın ölümsüz öğretmenlerinden Mao Zedung yoldaş, 1893 yılında Çin’in Hunan eyaletinde doğdu. Orta halli bir köylü ailesinin çocuğuydu. Pekin Üniversitesi’nde öğrenim gördüğü yıllarda Rusya’da gerçekleşen Ekim Sosyalist Devrimi’nden etkilenerek Marksizm’le ilgilenmeye başladı. 1921 yılında gerçekleştirilen Çin Komünist Parti’nin (ÇKP) 1. Kongresine delege olarak katıldı ve Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi.

ÇKP, merkezi yapısı ağırlıklı olarak ülkede Rusya’da gerçekleşen “Silahlı Genel Halk Ayaklanması” tipi devrim stratejisini savunuyordu. Mao yoldaş ise Çin devriminin kırlardan gelişecek Halk Savaşı Stratejisi’ni savunuyordu. Bu konudaki görüşlerini 1927 yılında Hunan Raporu ile Merkez Komitesi’ne sundu. Aynı yıllarda şehirlerde başlayan saldırılar yüzünden ÇKP’nin şehirlerde işçi sınıfı içerisindeki hücreleri dağıtılıp tutuklanmalar gerçekleşince parti, merkezi hükümetin zayıf olduğu kırsal bölgelere çekildi. Bu dönemde parti içerisinde iktidarı halk savaşı yoluyla ele geçirme düşüncesi güç kazanmaya başladı.

Parti içerisindeki sol sapmalar sonucu ağır kayıp alan ÇKP’nin önderliğindeki Kızıl Ordu, 1935 Ocak ayında Uzun Yürüyüş başlattı. Bütün dünyaya ün salmış 12 bin kilo metrelik Uzun Yürüyüş, Başkan Mao’nun önderliğinde başarıyla tamamlandı. Uzun Yürüyüş sırasında teorik olarak donanan, pratik olarak gelişen kadrolar, Demokratik Halk Devrimi’nin (DHD) gerçekleştirilmesinde önemli rol oynadılar. ÇKP önderliğindeki Kızıl Ordu’nun başlattığı Uzun Yürüyüş sırasında toplanan 1935’teki Zunyi Konferansı’ndan sonra ÇKP’nin Merkez Komite sekreterliğine Mao yoldaş getirildi.

Mao yoldaş, 1935’ten sonra ÇKP’nin siyasi ve örgütsel önderi haline geldi. 1937 yılında Japon emperyalizmi Çin’e saldırdı. (1937-1945 Japonya’ya Karşı Direnme Savaşı.) Japonya’nın Çin’i işgal etmeye başlamasıyla işgale karşı olan tüm güçler Mao yoldaşın önderliğinde birleştirilerek Ulusal Birleşik Cephe oluşturuldu.

1945 yılında gerçekleştirilen 7. Kongre’de Mao Zedung Düşüncesi, ÇKP’nin ideolojisi olarak kabul edildi. 1949 yılında da Çan Kay Şek ordularının yenilgiye uğratılmasının sonucunda Demokratik Halk Devrimi (DHD) gerçekleşti ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edildi.

Demokratik Halk Devrimi’nin sonrasında ülkede sosyalist devrimin gerçekleştirilmesi konusunda Mao’nun önemli çalışmaları olmuştur. SSCB ve diğer sosyalist ülkelerde yaşanan geriye dönüşler konusunda dersler çıkaran Mao yoldaş, partisini, parti kadrolarını ve yöneticileri bu duruma karşı eğitmek için çok çaba sarf etti. SSCB ve Çin’deki gelişmeleri değerlendirerek üretim araçlarının kollektifleştirildikten, halkın hizmetine sunulmasından sonra yani sosyalist toplumda da sınıf mücadelesinin devam ettiğini tespit etti ve buna karşı partinin merkezini ve kadrolarını sürekli olarak uyardı.

Sosyalist ülkelerde kapitalist restorasyon tehlikesinin olduğunu bunun da sınıfsal tabanının komünist partinin içinde yeşerdiğini anlatarak sürekli olarak partiyi uyardı. Parti ve devlet içerisinde kapitalist yola meyleden üst yönetime karşı kitleleri harekete geçirdi. Burjuvalaşan iktidar sahiplerinin alaşağı edilmesi için “Revizyonist Karargahları Bombalayın” çağrısıyla kitleleri ayağa kaldırdı ve isyan etmelerini sağladı. Gençlik ve Kızıl Muhafızlar Mao’nun çağrısına uyarak ayağa kalktılar. 1966’da başlayan bu büyük kitle hareketinin adı Büyük Proleter Kültür Devrimi’dir. (BPKD) Mao yoldaşın deyimiyle BPKD, 1949’da gerçekleştirilen DHD kadar önemlidir.

 

“Yangını ben başlattım!” (Mao Zedung)

Mao yoldaş, sınıfsız toplumun inşasına kadar pek çok kültür devriminin gerekliliğine işaret etmiştir. “Yangını ben başlattım” dediği BPKD sadece Çin’de değil başta Avrupa kıtası olmak üzere bütün dünyada gençlik ve işçi sınıfı içerisinde yankısını buldu.

Mao yoldaşın Çin devrimindeki rolü, devrimin hazırlanışı, devrim ve devrimin devam ettirilmesi süreçlerinin tümünde muazzam önemdedir. Çin devrim tarihini yazanlar kitlelerdir. Ama ÇKP ve Mao Zedung olmadan bu devrim ne gelişebilir ne de zaferle taçlanabilirdi. Mao yoldaş, devrime aklını ve yüreğini vermişti. Devrimler tarihine damgasını vuran örgütlü güç ve önderliktir. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi’nde Rusya’daki işçilerin, emekçilerin en büyük şansı/kazanımı SBKP(Bolşevik) gibi bir parti ve Lenin gibi bir öndere sahip olmalarıydı.

Mao yoldaşın Çin Devrimi’ndeki rolü öyle sıradan bir rol değildi. İktidarın silah zoruyla ele geçirilmesi tezini savunan ve uzun süreli savaşla kırlardan şehirlerin kuşatılarak iktidarın ele geçirilmesini savunandı. Yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde devrimin üç silahını; Parti-Ordu-Cephe’yi savundu. Devrimden sonra da devrimin demokratik aşamadan sosyalist aşamaya geçmesinin, devam ettirilmesinin savunucusuydu.

Mao yoldaş, Stalin’in ölümünden sonra devrim ve sosyalizm için uluslararası önemde bir önder olarak sosyalizmin kazanımlarının savunulması, korunması açısından önemli bir role sahipti.

Onun Marksist ekonomi-politik, Marksist askeri çizgi, felsefenin ve sosyalizmin diğer alanlarında yaptığı katkı da çok büyük öneme sahiptir. Mao’nun Marksizm’e yaptığı katkıların başında “Proletarya Diktatörlüğü altında devrimi devam ettirme” teorisi gelir. Mao’nun “Proletarya Diktatörlüğü” teorisi Çin’de gerçekleşen BPKD ile daha bir derinlik ve genişlik kazanmıştır. BPKD Proletarya Diktatörlüğü altında devrimin sürdürülmesinin yeni bir biçimidir. Burada esas olan halkın aşağıdan gelen zorlamasıdır. Marks ve Lenin döneminde çözümlenmesi mümkün olmayan geriye dönüşler, sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde devrimin yolu ve sosyalizme geçiş gibi temel konulara yanıt olmuştur. Bundan ötürü de Marksizm-Leninizm’i, Marksizm-Leninizm-Maoizm aşamasına ulaştırmıştır.

Mao’nun adına bağlı olarak anılan Maoizm, Marksizm-Leninizm’in gelişmesinin ve sınıf mücadelesinin yeni koşullarının ulaştığı yeni alanda yeni ve özel olanı açıklamaktır. Maoizm, Proletarya Diktatörlüğü altında sınıf mücadelesinin yürütülmesinin adıdır. Sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde halk savaşı teorisinin adıdır. Aynı zamanda Japonya’ya karşı direnme savaşında Ulusal Birleşik Cephenin adıdır.

Marksizm’in üç temel saç ayağında; ekonomi-politik, felsefe ve bilimsel sosyalizmde Başkan Mao’nun niteliksel katkıları vardır. Devrimi proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisinin yanında, Marksist askeri çizgide Halk Savaşı teorisinin geliştirilmesi ve uygulanması, felsefe alanında çelişme yasası ve “zıtların birliği ve mücadelesi” yaklaşımı, Marksizm-Leninizm’in Maoizm aşamasına ulaşmasında belirleyicidir.

Tam da bu nedenle günümüzde Maoizm savunulmadan Marksizm-Leninizm savunulamaz.

9 Eylül 1976 tarihinde güneşe uğurladığımız Başkan Mao’yu saygıyla anıyoruz.

2194

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sayfalar