Cuma Mayıs 17, 2024

NUBAR OZANYAN ÖLÜMSÜZDÜR | Orhan anısına: Hayalini kurduğumuz dünyaya seni taşıyacağız!

   Okşayıp okşayıp geçiyoruz birbirimizi

Nasıl mı?

Tabi ki kanatlarımızla.

Aynı kandanız çünkü.

Uzaktan da olsa

Birbirimize değdikçe

Anlıyoruz...

(Maria Rilke)

...

Bir insanı anlamak ya da onun hakkında birşeyler yazmak için kendisini yıllarca tanımak ya da aynı ideallere inanmak yeterli olmuyor ne yazık ki! O insalar artık hatırladığınız üç yıl önce görüştüğünüz insanlar olmayabilirler. O güzel insanlar belki de artık doğdukları yerlerin hayatları boyunca tanıdıkları dostlarının güzel ve kötü aşklarının yedikleri kazıkların, açlığın tokluğun ve öldükleri yerin insanı olmuşlardır. Bize şimdi karmaşık, garip ya da inanılmaz gelen her şey aslında hayatımızın küçük bir anında almış olduğumuz ve hayatımızda ne kadar büyük değişimler yaratacağını o zamanlar farkedemediğimiz bir takım kararlar dizisinin eseridir. Bu karar dizisi bazen öyle kötü finaller yapar ki bu kararın kendi tercihimiz olduğunu bile unuturuz. Ama unutmamak gerekir ki herkes kendi tercihlerinin sonuçlarını yaşıyor. Kimimiz mutlu, kimimiz mutsuz, kimimizse duygusal bir nötürleşme yaşıyor.

Hayatımızın son birkaç yılını beraber geçirdiğimiz birçok kez şans eseri beraber ölümden döndüğümüz arkadaşlarımdan bahsediyorum. Bizi uzaktayken yakından takip etmeye çalışan dostlarımızdan bahsediyorum belki de. Bir de aslında bir bahsetme konusundan çok daha değerli olan kaybettiğimiz yoldaşlarımızdan. Aslında esas olarak lafı çok uzatmamak gerekirse bu yazıda Orhan Bakırcıyan’dan bahsetmek istiyorum.

Kendisi birçoğumuzun aksine hayatını, yaptığı tercihlerden son derece emin olarak yaşıyordu. Tercihlerinin sonuçlarına katlanıyormuş gibi durmayan etrafımızdaki değerli insanlardan biriydi. Öyle yazıldığı gibi, haberlerde okunduğu gibi kolay değil ölümle yaşam arasında gidip gelmek. Belki çok kısa bir süre önce tanıştığın insanlar için hayatını vermek... Bir insana bir ilim öğretebilmek için tehlikeli işlere girmek. Gönlünü devrimciliğe kaptırıp herşeye rağmen kalanlar ve aramızdan istemsizce ayrılmak zorunda kalan ölümsüzleşen yoldaşlarımız. Hepsi de hayatlarının bir döneminde insanüstü bir maneviyatla savaşıp değerlerimizi yükselttiler. Fakat, Orhan yoldaş içerimizde en farklı olanımızdı.

İlk tanıştığımızda bana anlatacağı çok hikâyesi olan bir sahaf havası vermişti. Deniz kenarında oturup bütün gün topladığı kartonları yakan bir kâğıtçı havası da vardı. Öyle derin öyle bilge bir sessizliği vardı. Karşımda uzun uzun boş laflarla kendini övmekten çok uzak ama tüm edasıyla da kendisinin ne kadar değerli bir insan olduğunu belli eden mütevazı bir duruşu vardı. Bir süre daha kendisini tanıma fırsatı edinince onun, 60 yaşında olmak istediğim insan olduğuna karar verdim.

Cephede ve kendisini ziyaret ettiğim tüm zamanlarda bizi utandıracak kadar gençleşebileceğini gördüm. Bir bakmışız bir jeneratör tamircisi bir bakmışız bir sucu. Benim içinse bazen bir filozof bazen de bir bilim insanı oluyordu. Elimizdeki kısıtlı imkanlarla yapmaya çalıştığımız onlarca deneyde öyle yöntemler öğretiyordu ki bana, ben kendisinin bir bilim insanı olabileceğini düşünüyordüm. Gülümseyerek...

Çok cana yakın insan da değildi ya da öyle bir olayı, mizacı yoktu. Tuhaf belki ama çok tanıdık gelirdi bana. İçten içe kıskanırdım onunla kalan arkadaşlarımızı. Kimyayı iyi biliyordu bir kere, bizimle kalmalı diye düşünürdüm. Kimyayı iyi bilmesi de önemli değildi aslında. Bizim evimizden biri gibiydi. İşimizi sever miydik ya da bazen yalnızca işimiz olduğu için mi yapardık bilmiyorum ama kendisiyle beraber herhangi bir şey yapmak oldukça öğretici ve güzel olurdu.

Onun bir işi yaparken ki üretkenlik azmi ve ürettikçe sevinen hali yalnızca devrimcilikle ilişkilendirilmeyecek kadar fazlaydı. Bazı işleri yaparken tüm insanlığıyla, insanlığın tüm acılarını didirecek bir formül bulmaya çalışır gibi yapıyordu. Şimdi inkar etmemek gerek. Bizim tüm kabalıklarımız içerisinde bu insanlarla dostluk kurmuş olmamız bizim için bir şanstı. Gerçekten Rojava sahası içerisinde ki TKP/ML TİKKO savaşçısı arkadaşlar insanlık değerlerini hep önde tutarlardı. Güzel bir insanın güzel dostları... Birgün devrimimiz gerçekleştiğinde eğer güzel bir son olmuş olursa sanırım en güzellerimizi toprağa verdiğimiz için olacak. O kadar güzel insanlar ki öldüklerinde badem gözlü olmuyorlar, öyle ölümsüzleşiyorlar.

Orhan yoldaş hakkında yazılan yazılara ve tanışma fırsatı bulduğumuz birkaç eski yoldaşına bakıyorum. Bu kendisinin hayattaki küstahça olamayan seçiciliğinden kaynaklanıyor olsa gerek hepsi de iyi insanlar. Belki içlerinden bazıları onunla beraber tanımışlardı devrimciliği. Zaten bir yerlerde güzel ve devrimci insanlar varsa hala onlar ya Orhan yoldaşın dostlarıdır ya da olabilirlerdi. Ondaki sohbetlerine kadar işlemiş, oturmuş seçiciliğin başka bir yönlenmesi olamaz diye düşünüyorum. Belki de olabilirdi. Kendisinin aynı zamanda bu farkındalığa uygun hareket etmeyecek kadar samimi bir rahatlığı vardı. Birgün sorarlarsa “Nasıl biriydi?” diye ağız dolusu haykırmak isterdim: “İnsandı be, insandı” diye.

Normal şartlarda bir övgü konusu olmayacak bu sadelik bunca kabalığın içinde çok değerli oluyordu işte. Bu nedenledir ki kendisinden bahsederken şöyle mücedeleciydi, böyle devrimciydi gibi vurgulardan kaçınmak istedim. Nitekim, biz ne kadar anlamakta zorlansak da bu özellikler insanı devrimci olmaya iter ve bu özelliklerle Orhan yoldaş gibi devrimci kalabilir insan. Ne yazık ki bu dönemde devrimcilik daha çok söylemlere indirgenen ve davranış kalıplarımız içerisinde de ele alınan bir hal aldı. Örgüt fetişizminin kadro egoizmine dönüştüğü bir zamanda Orhan yoldaş başka bir yerde duracak her zaman hayatımızda.

Biz çok vakit geçiremedik ama onunla yıllarını eskitmiş dostlarının şu cümleyi kurduklarına eminim: “Hiç yaşamadan ölmedi.” Maalesef birçoğumuz yaşamadan ölüyoruz ya da öleceğiz. Bilmiyoruz çünkü gerçekten gülmek ve ağlamak ne demek! Tanıdığım kadarıyla Orhan yoldaş gerektiğinde gülen gerektiğinde gözleri dolan biriydi. Benim anlayışımla işte Orhan yoldaş gerektiğinde gülen gerektiğinde gözleri dolan biriydi. Benim anlayışımla işte Orhan yoldaş gibi devrimci olan, duygularını gizleyen değil duygularını, kalbini halka açabilen, halkın bamteline dokunabilendir. Şüphesiz ki hayatlarımızda bir yerde yaşamaya devam ediyorsun Orhan yoldaş.

Senin özgürlüğün uğruna verdiğin bu yaşam bizim hayatlarımızla birleşiyor. Bizim değişimimize olan katkını, sevgi ve saygıyla büyütmeye çalışıyoruz. Yanımızda bir resmin her zaman olacak.

Beraber yaşıyoruz ve beraber ölümsüzleşiyoruz. Birgün sen ve senin gibi halklar uğruna ölümsüzleşmiş bütün kahramanlarımız anısına “bizim” değil halkın devrimci örgütünü kuracağız ve zaferi karşılayacağız. Belki bizler için “Bile bile ölüyorlar” diyenler var. Hayır bile bile tutkulu oluyoruz biz. Yaşamanın ve yaşatabilmenin her detayına her hücresine tutkuluyuz. İnsanlığın ve kadınların kurtuluşuna sonu ne olursa olsun varacağız. Karanlık bitecek, aydınlık insanlıkla beraber gelecek. Hayalini kurduğumuz dünyaya seni, sizleri taşıyacağız. Yaşasın Devrim, Yaşasın Sosyalizm!

Bilhak Efe / 12.03.2018 

47344

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Sayfalar