Perşembe Mayıs 16, 2024

NUBAR OZANYAN ÖLÜMSÜZDÜR | Orhan anısına: Hayalini kurduğumuz dünyaya seni taşıyacağız!

   Okşayıp okşayıp geçiyoruz birbirimizi

Nasıl mı?

Tabi ki kanatlarımızla.

Aynı kandanız çünkü.

Uzaktan da olsa

Birbirimize değdikçe

Anlıyoruz...

(Maria Rilke)

...

Bir insanı anlamak ya da onun hakkında birşeyler yazmak için kendisini yıllarca tanımak ya da aynı ideallere inanmak yeterli olmuyor ne yazık ki! O insalar artık hatırladığınız üç yıl önce görüştüğünüz insanlar olmayabilirler. O güzel insanlar belki de artık doğdukları yerlerin hayatları boyunca tanıdıkları dostlarının güzel ve kötü aşklarının yedikleri kazıkların, açlığın tokluğun ve öldükleri yerin insanı olmuşlardır. Bize şimdi karmaşık, garip ya da inanılmaz gelen her şey aslında hayatımızın küçük bir anında almış olduğumuz ve hayatımızda ne kadar büyük değişimler yaratacağını o zamanlar farkedemediğimiz bir takım kararlar dizisinin eseridir. Bu karar dizisi bazen öyle kötü finaller yapar ki bu kararın kendi tercihimiz olduğunu bile unuturuz. Ama unutmamak gerekir ki herkes kendi tercihlerinin sonuçlarını yaşıyor. Kimimiz mutlu, kimimiz mutsuz, kimimizse duygusal bir nötürleşme yaşıyor.

Hayatımızın son birkaç yılını beraber geçirdiğimiz birçok kez şans eseri beraber ölümden döndüğümüz arkadaşlarımdan bahsediyorum. Bizi uzaktayken yakından takip etmeye çalışan dostlarımızdan bahsediyorum belki de. Bir de aslında bir bahsetme konusundan çok daha değerli olan kaybettiğimiz yoldaşlarımızdan. Aslında esas olarak lafı çok uzatmamak gerekirse bu yazıda Orhan Bakırcıyan’dan bahsetmek istiyorum.

Kendisi birçoğumuzun aksine hayatını, yaptığı tercihlerden son derece emin olarak yaşıyordu. Tercihlerinin sonuçlarına katlanıyormuş gibi durmayan etrafımızdaki değerli insanlardan biriydi. Öyle yazıldığı gibi, haberlerde okunduğu gibi kolay değil ölümle yaşam arasında gidip gelmek. Belki çok kısa bir süre önce tanıştığın insanlar için hayatını vermek... Bir insana bir ilim öğretebilmek için tehlikeli işlere girmek. Gönlünü devrimciliğe kaptırıp herşeye rağmen kalanlar ve aramızdan istemsizce ayrılmak zorunda kalan ölümsüzleşen yoldaşlarımız. Hepsi de hayatlarının bir döneminde insanüstü bir maneviyatla savaşıp değerlerimizi yükselttiler. Fakat, Orhan yoldaş içerimizde en farklı olanımızdı.

İlk tanıştığımızda bana anlatacağı çok hikâyesi olan bir sahaf havası vermişti. Deniz kenarında oturup bütün gün topladığı kartonları yakan bir kâğıtçı havası da vardı. Öyle derin öyle bilge bir sessizliği vardı. Karşımda uzun uzun boş laflarla kendini övmekten çok uzak ama tüm edasıyla da kendisinin ne kadar değerli bir insan olduğunu belli eden mütevazı bir duruşu vardı. Bir süre daha kendisini tanıma fırsatı edinince onun, 60 yaşında olmak istediğim insan olduğuna karar verdim.

Cephede ve kendisini ziyaret ettiğim tüm zamanlarda bizi utandıracak kadar gençleşebileceğini gördüm. Bir bakmışız bir jeneratör tamircisi bir bakmışız bir sucu. Benim içinse bazen bir filozof bazen de bir bilim insanı oluyordu. Elimizdeki kısıtlı imkanlarla yapmaya çalıştığımız onlarca deneyde öyle yöntemler öğretiyordu ki bana, ben kendisinin bir bilim insanı olabileceğini düşünüyordüm. Gülümseyerek...

Çok cana yakın insan da değildi ya da öyle bir olayı, mizacı yoktu. Tuhaf belki ama çok tanıdık gelirdi bana. İçten içe kıskanırdım onunla kalan arkadaşlarımızı. Kimyayı iyi biliyordu bir kere, bizimle kalmalı diye düşünürdüm. Kimyayı iyi bilmesi de önemli değildi aslında. Bizim evimizden biri gibiydi. İşimizi sever miydik ya da bazen yalnızca işimiz olduğu için mi yapardık bilmiyorum ama kendisiyle beraber herhangi bir şey yapmak oldukça öğretici ve güzel olurdu.

Onun bir işi yaparken ki üretkenlik azmi ve ürettikçe sevinen hali yalnızca devrimcilikle ilişkilendirilmeyecek kadar fazlaydı. Bazı işleri yaparken tüm insanlığıyla, insanlığın tüm acılarını didirecek bir formül bulmaya çalışır gibi yapıyordu. Şimdi inkar etmemek gerek. Bizim tüm kabalıklarımız içerisinde bu insanlarla dostluk kurmuş olmamız bizim için bir şanstı. Gerçekten Rojava sahası içerisinde ki TKP/ML TİKKO savaşçısı arkadaşlar insanlık değerlerini hep önde tutarlardı. Güzel bir insanın güzel dostları... Birgün devrimimiz gerçekleştiğinde eğer güzel bir son olmuş olursa sanırım en güzellerimizi toprağa verdiğimiz için olacak. O kadar güzel insanlar ki öldüklerinde badem gözlü olmuyorlar, öyle ölümsüzleşiyorlar.

Orhan yoldaş hakkında yazılan yazılara ve tanışma fırsatı bulduğumuz birkaç eski yoldaşına bakıyorum. Bu kendisinin hayattaki küstahça olamayan seçiciliğinden kaynaklanıyor olsa gerek hepsi de iyi insanlar. Belki içlerinden bazıları onunla beraber tanımışlardı devrimciliği. Zaten bir yerlerde güzel ve devrimci insanlar varsa hala onlar ya Orhan yoldaşın dostlarıdır ya da olabilirlerdi. Ondaki sohbetlerine kadar işlemiş, oturmuş seçiciliğin başka bir yönlenmesi olamaz diye düşünüyorum. Belki de olabilirdi. Kendisinin aynı zamanda bu farkındalığa uygun hareket etmeyecek kadar samimi bir rahatlığı vardı. Birgün sorarlarsa “Nasıl biriydi?” diye ağız dolusu haykırmak isterdim: “İnsandı be, insandı” diye.

Normal şartlarda bir övgü konusu olmayacak bu sadelik bunca kabalığın içinde çok değerli oluyordu işte. Bu nedenledir ki kendisinden bahsederken şöyle mücedeleciydi, böyle devrimciydi gibi vurgulardan kaçınmak istedim. Nitekim, biz ne kadar anlamakta zorlansak da bu özellikler insanı devrimci olmaya iter ve bu özelliklerle Orhan yoldaş gibi devrimci kalabilir insan. Ne yazık ki bu dönemde devrimcilik daha çok söylemlere indirgenen ve davranış kalıplarımız içerisinde de ele alınan bir hal aldı. Örgüt fetişizminin kadro egoizmine dönüştüğü bir zamanda Orhan yoldaş başka bir yerde duracak her zaman hayatımızda.

Biz çok vakit geçiremedik ama onunla yıllarını eskitmiş dostlarının şu cümleyi kurduklarına eminim: “Hiç yaşamadan ölmedi.” Maalesef birçoğumuz yaşamadan ölüyoruz ya da öleceğiz. Bilmiyoruz çünkü gerçekten gülmek ve ağlamak ne demek! Tanıdığım kadarıyla Orhan yoldaş gerektiğinde gülen gerektiğinde gözleri dolan biriydi. Benim anlayışımla işte Orhan yoldaş gerektiğinde gülen gerektiğinde gözleri dolan biriydi. Benim anlayışımla işte Orhan yoldaş gibi devrimci olan, duygularını gizleyen değil duygularını, kalbini halka açabilen, halkın bamteline dokunabilendir. Şüphesiz ki hayatlarımızda bir yerde yaşamaya devam ediyorsun Orhan yoldaş.

Senin özgürlüğün uğruna verdiğin bu yaşam bizim hayatlarımızla birleşiyor. Bizim değişimimize olan katkını, sevgi ve saygıyla büyütmeye çalışıyoruz. Yanımızda bir resmin her zaman olacak.

Beraber yaşıyoruz ve beraber ölümsüzleşiyoruz. Birgün sen ve senin gibi halklar uğruna ölümsüzleşmiş bütün kahramanlarımız anısına “bizim” değil halkın devrimci örgütünü kuracağız ve zaferi karşılayacağız. Belki bizler için “Bile bile ölüyorlar” diyenler var. Hayır bile bile tutkulu oluyoruz biz. Yaşamanın ve yaşatabilmenin her detayına her hücresine tutkuluyuz. İnsanlığın ve kadınların kurtuluşuna sonu ne olursa olsun varacağız. Karanlık bitecek, aydınlık insanlıkla beraber gelecek. Hayalini kurduğumuz dünyaya seni, sizleri taşıyacağız. Yaşasın Devrim, Yaşasın Sosyalizm!

Bilhak Efe / 12.03.2018 

47331

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Sayfalar