Cuma Mayıs 3, 2024

Neo-liberalizm, yükselen faşizm ve radikal İslam- Derya Barış

PEGİDA'yla DAİŞ, Altın Şafak'la Taliban, Boko Haram'la El Kaide kardeştir; neo-liberalizm ise bunların ebeveynidir. Neo-liberalizmi anlamadan radikal İslam'ı ve Avrupa'daki faşizmi anlamak, Batı'daki faşizan eğilimlere bakmadan radikal İslam'ı algılayabilmek mümkün değildir.

Charlie Hebdo saldırısı, 'ama'sız ve 'fakat'sız kınanması gereken bir katliam. Hebdo'ya dair söylenecek herhangi bir söz, bu saldırının korkunçluğundan bir şey kaybettirmeyecek nitelikte. Özellikle son zamanlarda Hebdo'nun cinsiyetçi, ulusalcı ve göçmenlere karşı yaklaşımları düşünüldüğünde "Je Suis Charlie/Ben Charlie'yim" demek zorlaşırken saldırının ardından asıl okunması gereken radikal İslamın ve buna koşut olarak, biri bir diğerinin nedeni olmamak üzere, Avrupa'daki faşizm metnidir.

Charlie Hebdo'nun son zamanlardaki içeriğini, Chomsky'yi anti-Amerikancı ilan etmesi de dahil, Fransa muhalefetinin Hollande iktidarından sonra kapıldığı ulusalcı-refleksif rehavet olarak yorumlamak pek mümkün. Hebdo katliamı ardından gerçekleşen ve eli kanlı pek çok devlet başkanının da katıldığı "Teröre Lanet Yürüyüşü" Fransa'da yaşayan emek ve demokrasi güçlerince ulusalcı bulunmuş, Türkiye'deki "cumhuriyet mitingleri"yle eş değerde tutulmuştur. Peki, katliamı lanetleme biçimiyle bu katliamı yaratan temel sebebin benzerliği var mı?

Üç kişilik radikal İslamcı bir grubun gerçekleştirdiği bu katliamı tekil olarak görmek bizi pek çok hataya düşürecektir. DAİŞ, Taliban, El-Kaide ve Boko Haram kuşkusuz bu saldırının geniş çerçeveden bakıldığında görülecek fikirdaşlarıdır. Avrupa ve Amerika tarafından pompalanan neo-liberalizm balonunun patladığı en büyük deliklerden biri radikal İslamdır.

Taliban'ın, Pakistan'daki feodal beyler ve topraksızlar arasındaki çelişkilerden beslendiği ilk elden söylenebilir. Ancak mercek altında incelendiğinde, bu ne anlama gelir? Herhangi bir komplo teorisi kurmaktan imtina ederek, topraksızların tüm bu çelişkiler, İslam'ın ganimet ve savaş söylemi, finanse edilen büyük bir örgüte katılımı gayet rasyonel değerlendirilebilir. Neo-liberal güçlerce bu çelişkilerde güçlerin kendi müttefikleri aleyhine Taliban'ın finanse edilmesi, kontrollü kaos fikirlerini de akla getirmektedir. Gel gelelim, neo-liberalizmin kendi silahı yine kendini vurmuştur. Küçük bir örnek hatırlamakta yarar var: Pakistan'da güç sahibi olan Taliban, oje süren kız çocuklarının elini keseceğini söylediğinde dönemin Fransız cumhurbaşkanı Sarkozy, buna müdahale edilmesi gerektiğini, bunun alenen Batı'yı aşağılamak olduğunu belirtmiştir.

El-Kaide, dünyadaki tüm radikal İslam dendiğinde, 11 Eylül saldırısı da düşünüldüğünde akla ilk gelen örnektir. Amerika'nın Sovyetler aleyhine desteklediği bu örgüt, istenen işlevini bitirdiğinde bu sefer de Ortadoğu'da kullanılmak üzere manipüle edildi. Batılı değerlerin nefreti ve vatanperverlikle de pompalanan bu örgüt, Suriye'de El Nusra, Nijerya'da Boko Haram'ın üremesinde etkin oldu. Sadece Nijerya'da uzun zamandır süren iç savaş ortamı değil, neo-liberalizmin dünyayı sömürmesi, çevresel felaketler de göz önüne alınmalıdır, Büyük sermayeye sağlanan ucuz iş gücü, keskinleşen sınıf çelişkileri, feodal sistemin devamı, topraksız kalan köylülerin ve ucuz iş gücü olan işçilerin bu örgütlerin militanı haline gelmesi göz önüne alındığında bu örgütlerin gayet sınıfsal zeminlerde hareket ettiğini de gösteriyor.

DAİŞ ayrı ve uzun bir yazı gerektirir, Rojava'yı anlamadan DAİŞ'i anlamak mümkün değildir, DAİŞ sadece radikal İslamcı değil aynı zamanda Rojava'daki insanlık devriminin de karşı-devrimcisidir ve Türkiye'nin de büyük katkılarıyla serpilip boy atmıştır. Bu vesileyle bu da başka bir yazının işaret fişeği olsun.

Dönelim 'Batı' cephesine. Batı'da son yıllarda yükselen faşizmi görmemek, görmek istemeyenler için bile çok zor bir hal aldı. Yunanistan'daki seçimler yaklaşırken ırkçı Altın Şafak Partisi'nin yüzde 6-7 bandında oy alması, ekonomik krizlerin ve Yunanistan'daki işsizlik oranları da göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Yunanistan'da yükselen olası SYRİZA iktidarına karşı antifaşist birleşik hareket tarafından sokaklardan silinen ancak oy oranı azımsanmayacak ölçüde olan Altın Şafak, ırkçı söylemler geliştirmesi ve göçmen nefreti gibi arka planlarla Ortadoğu'nun faşizminden ayrışmakta, ancak Avrupa'nın yükselen faşizminin tipik bir örneği olmaktadır.

Almanya'da derin devlet tarafından desteklendiği bilinen PEGİDA hareketi ise, kendini sistem ve devlet karşıtı olarak tanımlamakla bilinen faşizm söylemlerinin dışına çıkıyor. PEGİDA'nın bu karşı çıkışı gençler arasındaki işsizlik, halktan alınan verginin artması ve enflasyonken, neo-Nazi söylemleriyle destekledikleri eylemlilikleri, Avrupa'da yaygın olan göçmen nefretinden nasibini almaları ve isimlerinde de belirttikleri gibi Batı'da İslam'ı engelleyecekleriyle kanıtlanan İslamofobileri faşist özelliklerinin canlı kanıtları oluyor. Ne var ki, Almanya'daki birleşik antifaşist hareket PEGİDA'nın sokaklarda olmasını bile engelliyor.

Yazının başında da belirtilen Charlie Hebdo katliamının ardından gerçekleşen 'Terörü Lanetleme Yürüyüşü'nün ardından Fransa'nın duvarlarında 'Araplara ölüm!', 'Müslümanlara ölüm!' yazılamaları görülmeye başlandı. Sokaklarda başörtülü bir kadının şiddete ve tacize maruz kaldığı doğrulandı. Sarkozy cumhurbaşkanlığında Romen göçmenlerin sınır dışı edilmesi için hazırlanan yasa tasarıları Fransa'nın yakın tarihinin yüz karası kararları.

Peki Avrupa'daki faşizmin şekillendiği göçmen ve mülteci karşıtlığı nereden şekillenmekte? PEGİDA'nın kullandığı kalıplar en güçlü ifade eden örnekler: "Göçmenler bizim mallarımızı, emeğimizi, işimizi çalmaya geldi. Onlar insan değil, hayvandan bile aşağıdalar." İlk olarak dikkate değer olarak görülen satır araları elbette ki işsizliktir, enflasyon ve vergi yüküdür; toptan bahsetmek gerekirse sınıf çelişkileridir. Bu da bize sınıfsal çelişkilerin derinleşmesinin devrime veya faşizme yol açtığını hatırlatıyor: Rojava'da devrim, Avrupa'da yükselen faşizm.

Uzun lafın kısası: PEGİDA'yla DAİŞ, Altın Şafak'la Taliban, Boko Haram'la El Kaide kardeştir; neo-liberalizm ise bunların ebeveynidir. Neo-liberalizmi anlamadan radikal İslam'ı ve Avrupa'daki faşizmi anlamak, Batı'daki faşizan eğilimlere bakmadan radikal İslam'ı algılayabilmek mümkün değildir.


66958

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar