Pazartesi Nisan 29, 2024

Mustafa Kemal Erdoğan /Tamer Çilingir

Tayyip Erdoğan ‘‘Rabia‘‘ işaret yaparak sayıyor; ‘‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet‘‘…

Oysa…

Yüzyıldır tutmadı bu maya… Kan ve gözyaşlarıyla sulanan bu topraklarda 91 yıl önce inşa ettikleri devlet de, bayrak da, vatan da bizim değil… O tek millet dediği şey de, ne Kürtleri ne de diğer ulusları temsil ediyor.

Talat Paşa’dan Enver Paşa’dan devraldığı soykırımı bayrağını ölene kadar dalgalandıran, Hitler’e ‘örnek’ olabilecek derecede suçlu olan Mustafa Kemal’in izinden yürüyor Recep Tayyip Erdoğan.

O da bize ‘’Kurtuluş Savaşı’’ masalını anlatıyor. Özellikle Kürtlere bu savaşta birlikte savaştık diyerek meşrulaştırmaya çalışıyor ‘’Kurtuluş Savaşı’’ masalını ve ardından kurulan bu zalim devleti.

Devletin kuruluşunda önemli rolleri olan birçok isim suçlular ordusu haline dönüşüp ,suikastler, İstiklal Mahkemeleri gibi ortamlarda muhalifler tasfiye edilip Mustafa Kemal ‘tek adam’lıkla yeni ‘’Padişah olmuş’’, onu İsmet İnönü izlemişti. Erdoğan da aynı yoldan ilerliyor…

Cumhuriyet tarihi boyunca İttihatçılarla başlatılan Ermeni, Rum , Süryani soykırımı devam etti. Kürtler her fırsatta inkar ve imha ile karşı karşıya kaldılar.

Cumhuriyet’in ezilen ulusların, emekçilerin düşmanlığını Osmanlı’dan İttihat ve Terakki’ye bir mirası devralarak yapan Mustafa Kemal ve onun varisi Kemalistler himayesinde yükseldiğini iyi biliyoruz. Bugün ”tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” diyen Erdoğan da bu mirasın savunuculuğunu yapıyor.

Nasıl mı? Tarihe bir göz atmakta fayda var…

Önce Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarına bakalım… Mustafa Kemal’in icraatlarına…

Muhalefete tahammülsüzlüğü ile dünyada eşi benzeri görülmemiş baskı ve imha yöntemlerinin uygulayıcı Mustafa Kemal, Pontos Rum Soykırımı ile 353 bin Rum’u ve aynı yıllarda Koçgiri’de binlerce Alevi Kürt’ü en vahşi yöntemlerle katleder.
Mustafa Suphilerin Karadeniz’de boğdurulması, ardından Çerkes Ethem’in hain ilan edilmesi ile muhalifler tek tek yok ediliyor ve Cumhuriyete giden yolun önü düzleniyordu.

Ancak yüz yıl sonra bile onu izleyecek olanlara deneyimler kazandıran en önemli şey muhaliflerin ne pahasına olursa olsun yok edilmesi, etkisiz hale getirilmesiydi. Bunun için her yol mubahtı.
İşte bu yüzden Tayyip Erdoğan 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarına tahammül etmemiş; seçimleri yenilemişti. Bu süreçte Suruç’ta, Ankara’da yüzlerce insanın kanına girmiş, her türlü muhalefete öncesinden daha da şiddetle saldırmıştı. Şiddetten, kandan beslenmenin cumhuriyetin vazgeçilmez ilkesi olduğunu iyi kavrayanlardandı. O artık Mustafa Kemal’in 21.yüzyıl versiyonu idi.
Ne kendisi ne de sınırları meşru idi cumhuriyetin. 5 bin yıldır o topraklarda doğanların kanı üzerine kurulmuştu. Milyonlarca insan soykırımdan geçirilmiş, sürgün edilmiş, geride kalanlar ise şiddetle baskı altına alınmış, asimile edilmeye çalışılmıştı. Ve yüzyıl boyunca da maya tutmamıştı. Bu yüzden cumhuriyetin bekasının tek koşulu şiddet, kan, ölümdü.

BİRİNCİ MECLİS’TE NELER YAŞANDI

Meclis açılmış, bir yandan Lozan’a doğru süreç ilerlerken bu kez Kemalistler açısından tahammül edilemeyecek olan yeni bir muhalefet oluşuyordu.
1920-1923 (İlk meclis) süreci, Mustafa Kemal’in İttihatçıların başlatıp ilk evresinde Ermeni ve Süryanileri yok ettikleri soykırımının ikinci evresini tamamlayacağı süreçtir.
Geride kalan son Hristiyanlar olan Rumlara yönelik soykırımına 19 Mayıs 1919’da Pontos’a çıkışıyla hız verir. Mustafa Kemal, Ankara Meclisinin oluşturulması ve Merkez Ordusu’nun kurulmasıyla birlikte artık siyasi ve askeri bir güç haline gelmişti. Uluslararası dengeler (!) de lehine idi.
Meclis’te tüm yetkileri kendisinde toplayacak ‘’Başkumandanlık’’ yasasını çıkartarak, yasa da yargı da yürütme de kendisi olmuştu artık. Kurduğu İstiklal Mahkemeleri’nin başına atadığı kişiler aracılığıyla başta Pontoslu Rumlar olmak üzere ne kadar aydın, sanatçı, sporcu, düşün insanı, doktor, mühendis varsa ya idam ettirmiş, hapse attırmış ya da sürgüne yollamıştı.
Tüm bunlara rağmen ilk mecliste kendisine karşı çıkan bir muhalif grubun oluşu onu çok rahatsız eder. Zira bu muhalif grubun varlığı onun her istediğini yapmasına yer yer engel olmaktaydı. (Bu konuda detaylı bilgi sahibi olmak isteyenlere Ahmet Demirel’in ‘’Birinci Meclis’te Muhalefet- İkinci Grup’’/İletişim Yayınları adlı çalışmasını okumalarını tavsiye ederim)

İlk meclisteki 437 meclis üyesinden ’’… 290’ı Birinci Dönem ’den sonra hiçbir meclise girememiş ve bu kişilerin parlamenter olarak siyasal yaşamları Birinci Meclis’le beraber son bulmuştur.’’(1)
1923 yılının 27 Mart gecesi ise TBMM 2. Grup milletvekillerinden ve Mustafa Kemal’e karşı en sert muhalif olarak bilinen Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, Mustafa Kemal’in Fedaisi Topal Osman tarafından öldürülür.
Beş gün sonra ise Topal Osman ve adamları kıstırıldıkları bir evde öldürülür. Topal Osman’ın başı kesilir ve öyle gömülür. Daha sonra mezarından çıkarılarak başsız cesedi ayağından darağacına asılır…

1923 SONU BAŞTAN BELLİ SEÇİMLER 2015’E YABANCI DEĞİL

Birinci meclisin ardından 1923 yılında sonucu baştan belli bir seçim yapılır. Bu seçimlerde muhaliflerin hiçbiri aday olarak gösterilmez. 11 Ağustos 1923’te açılan İkinci Meclis’te dahi Mustafa Kemal’in tüm önlemlerine rağmen Lozan Anlaşması’nın oylaması sırasında (23 Ağustos) 14 milletvekili ret oyu kullanır.  Bu arada 9 Eylül’de Halk Fırkası (bugünkü CHP) kurulur.
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte artık Pontos meselesi de hallolmuş, bir ‘’kurtuluş savaşı’’ masalının gölgesinde 353 bin Pontos Rum’u soykırımına uğratılmış, Yunanistan ile yapılan Mübadele Anlaşması ile de 200 bini Pontos’tan (Karadeniz) olmak üzere 1 milyon 250 bin Rum sürgün edilmiştir.

TAKRİR-İ SÜKÛN YASASI

Artık Cumhuriyet  ilan edilmiş, 1924 yılında Hilafet kaldırılmış ve yeni bir anayasa yapılmıştı.
1924’ün 17 Kasım’ında Kazım Karabekir başkanlığında Halk Fırkası’ndan istifa eden milletvekillerinin de katılımıyla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF) adlı yeni bir parti kurulur.
TpCF’nın kurulmasının ardından Halk Fırkası meclis grubu toplanarak sıkıyönetim ilanı konusu görüşecek kadar muhalefete tahammülsüzdü. Sıkıyönetim önerisi kabul ettirilemese de,
4 Mart 1925 tarihinde muhalefetin tamamen susturulmasının zemini olacak Takrir-i Sükûn( 2) adlı bir yasa çıkarılır.
Mustafa Kemal, bölgedeki Kürtlere, haklarının korunacağı, ‘Her vilayetin kendi hükmi şahsiyeti olacağı’ yönünde sözler vermişti. 1924 Anayasası’nda Kürtlerin bu beklentileri karşılanmayınca Kürtler hakları için mücadeleye başlar.

Resmi tarihin “Şeyh Said İsyanı” diye adlandırdığı, arkasında gerici dinci güçlerin ve İngilizlerin bulunduğu yalanı ile propagandasını yaptığı bu sürecin sonunda Şeyh Sait ve Seyit Abdülkadir’in de içinde bulunduğu Kürt liderler, Takrir-i Sükûn Kanunu ile kurulan İstiklâl Mahkemelerinde yargılanarak idam edilirler. 206 köy yakılır, 758 ev yıkılır, 15 binin üzerinde Kürt katledilir…

Bu arada Kemalistler, daha ayaklanma başlar başlamaz,  kısa bir süre önce kurulmuş olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı suçlamaya başlar. 3 Haziran 1925 günü ise hükümet, bu yasaya dayanarak TpCF’yi yasaklar. Bu arada bu yasa aracılığıyla muhalif gazeteler kapanır, kimi gazeteciler tutuklanarak İstiklal Mahkemelerinde yargılanırlar.

MUHALİFLERİNİ YOK ETME: İZMİR SUİKASTI DAVASI

Buraya kadar, Mustafa Kemal’in iktidarını nasıl da sağlamlaştırmış olduklarını görüyoruz. Ama tarihler 1926 yılının Haziran ayını gösterdiğinde, İzmir’de, TBMM birinci dönem 2. Grup üyelerinden Lazistan Milletvekili Ziya Hurşit ve arkadaşları, Mustafa Kemal’e suikast yapacakları iddiasıyla gözaltına alındılar. O sırada TBMM üyesi olan eski Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası milletvekilleri, dokunulmazlıkları olmasına karşın tutuklandılar. Tutuklananlar arasında Kazım Paşa da vardır.
1926 yılı Haziran ayında başlayan ve Cumhuriyet dönemi siyasal hayatının en önemli davalarından birini oluşturan “İzmir Suikastı Davası”; İzmir ve Ankara yargılamalarını takiben aynı yıl içinde sona ermiş ve sanıklar hakkında, İzmir yargılamalarında 15, Ankara yargılamalarında 5 idam kararı verilmişti.

ŞU ANDA YAŞANANLAR CUMHURİYET DÖNEMİNİN KOPYASIDIR

Tayyip Erdoğan’ın iktidarda olduğu süreç, Mustafa Kemal’in ölümüne kadarki iktidarının neredeyse kopyası, cumhuriyet tarihinin ise özetidir.

Tayyip Erdoğan da tıpkı Mustafa Kemal gibi kendi iktidarını tehdit eden herkes hakkında binlerce sayfalık iddianameler oluşturup davalar açtı. Kimilerini hapse attırırken, kimilerinin elindeki malvarlığına son verdi.
Mustafa Kemal, cumhuriyetin kurulmasının ardından kendi silah arkadaşları da dahil, muhalif olan kimsenin gözünün yaşına bakmazken, Tayyip Erdoğan da ondan geri kalmadı. Bir dönem birlikte yürüdüklerini hainlikle, paralellikle suçladı; o da onların gözünün yaşına bakmadı.

CUMHURİYET DİMDİK AYAKTA, ŞÜPHENİZ OLMASIN

Tabii bu örneklerin çoğu iktidar içindeki çekişmelerle ilgili örneklerdir; kendinden olana bunu yapanın hiçbir zaman kendinden görmediklerine neler yapmış olabileceğinin/yaptığının anlaşılması içindir. Cumhuriyet için asıl tehdit olanlara yani hiçbir zaman kendinden görmediklerine yapılanlarda da Mustafa Kemal ve Tayyip Erdoğan aynıdırlar.
Ankara’nın göbeğinde yüzün üzerinde insanı çoluk çocuk ayırmaksızın paramparça edenle, Samsun’da, Bafra’da mağaralara Pontos Rumlarını çoluk çocuk ayırmaksızın doldurup dumanla boğan arasında hiçbir fark yoktur.
Düzmece davalarla on binlerce insanı hapse atanla, İstiklal Mahkemelerinde idam sehpalarında can alan arasında hiçbir fark yoktur.
Hırsızdır, katildir Mustafa Kemal; milyonlarca Rum’un malvarlıklarına, topraklarına el koymuştur. Rumların, Ermenilerin, Kürtlerin canlarını almıştır. Geleceklerini çalmıştır.
Hırsızdır, katildir Tayyip Erdoğan; milyonların hakkını gasp ettiği paralar ayakkabı kutularında ortaya çıkmıştır. Roboski’de, Gezi’de, Suruç’ta, Ankara’da ölen yüzlerce insanın ölüm emrini kendisi vermiştir.

Cumhuriyet dimdik ayaktadır, tıpkı kurulduğu günkü gibi, kimsenin şüphesi olmasın.

 Birinci Meclis’te Muhalefet-İkinci Grup, Ahmet Demirel, İletişim Yayınları 6.Baskı 2011, Sayfa 584

 Kanun Numarası: 785

Kabul Tarihi: 04.03.1925

Madde 1

İrticaa ve isyana ve ülkenin toplumsal düzenini, huzur ve güvenliğini bozmaya yönelik tüm örgütlenme ve kışkırtma ve teşvik ve kalkışmalar ve yayınları, hükümet, Cumhurbaşkanının onayı ile doğrudan ve yönetsel olarak önlemeye yetkilidir.

Madde 2

Bu yasa, yayımı tarihinden başlayarak iki yıllık süre ile uygulanacaktır.

Madde 3

 

Bu yasanın uygulanmasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

 

42489

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar