Cumartesi Mayıs 4, 2024

Kürtlerin son savaşı mı?

Türk devletinin desteğinde İŞİD’in Kobane’ye yoğun saldırısı ve yaşanan insanlık dramı nedeniyle Türkiye’de, başta PKK taraftarları olmak üzere tüm ilerici kamuoyunu ayağa kaldırması önemli bir gelişmeydi. 

Özellikle, 7-8 Ekim tarihleri arasında her yerde kitlesel protesto gösterileri, devlet güçlerinin kitlelere saldırması sonucu yaşanan gelişmeler ve katliamlar, kitlelerin öfkesini daha da artırdı. Hemen hemen tüm Kuzey Kürdistan’daki Kürt şehirlerinde kitleler sokaklara çıktı ve devlet güçlerine karşı direndi. Devlet, bir çok Kürt ilinde ve ilçesinde sokağa çıkma yasağı uygulamasına karşın, kitleleri sokaklardan evlerine sokamadı. 

Batı’da benzeri direnişler oldu ve hala yer yer devam etmektedir. Bu aynı zamanda devrimci ve ilerici güçler ile Kürt hareketinin ortak hareket edişi açısından da önemliydi. Ve bu sınıfsal bir dayanışmaydı. Kürdistan, Türk devleti tarafından boğazlanırken, Batı sessiz kalmadı. Türk kitlesi de buna önemli bir destek sundu. Bu, Kürt ve Türk işçi ve emekçilerinin ortaklaşa hareketiydi. Ve özellikle Kürt illerinde yaşlısından gencine kadar çoğunluğun sokaklara çıkması ve devletin vahşetine karşı baş kaldırması, “edi bese!” (yeter artık) demesinin bir öfkesiydi. Devletin (ve önderliğin) oyalamalarına karşı da bir öfke seliydi. Hırpalanmalara, aşağılanmalara, katliamlara, sorgusuz sualsiz öldürme ve yargılamalara, işkencelere, kitlesel tutuklama ve ağır hapis cezalarına, linç edilmelere, kimliklerinin ve dillerinin yok sayılmasına karşı bir başkaldırıydı. Kobene olayı, bunu bir kere daha orta çıkmasının sadece kıvılcımı oldu. 

Ne var ki, bu gelişen hareket, Türk devletini (devletleşen AKP’yi) telaşlandırdı ve hareketin daha da büyüceğinden korkularak (ki büyüyecekti), bir taraftan direkt asker devreye sokulurken, öbür yandan ise, “müzakereci” MİT elemanları hemen İmralı’ya gönderilerek, artık, ne olduğu, herkesçe malum “derin müzakere”ye zarar gelmemesi için kitle hareketinin durdurulması istendi. Hükümet’in isteği doğrultusunda Öcalan HDP’ye bir açıklama yaptırdı. Basına da yansıyan HDP yöneticilerinin “basın toplantı”sında “terlemeleri” ve “sıkıntıları”, kitleyle Öcalan-Hükümet ikilisi arasında kalmaları ve onların (müzakarecilerin) isteklerini kamuoyuna açıklamalarıydı. Böylece hükümet derin bir soluk aldı ve bir kere daha "derin müzakere"nin yararını gördü. 

Oysa, kitlelerin sokaklara çıkmasının nedeni ortadan kalkmamıştı, üstelik en yetkili ağızlardan PKK terör örgütü görülürken, çıkarılan “tezker”de ise, amaç İŞİD değil, “PKK terör örgütü” tehlikesine dikkat çekiliyordu. Kobane’nin en büyük düşmanı İŞİD değil, onu destekleyen Türk devleti olduğu görülmelidir. Ölümüne ayağa kalkan kitleler bunu net olarak görüyor. 

Bütün bunlara karşın “derin müzakere”ye devam edilmesi, Türk devletinin isteklerinin Öcalan tarafından kabul edilmesi ve Öcalan vasıtasıyla da PKK ve Kürt ilerici kitlesine dayatılmasıydı. Bunlar olurken, Kobane yanmaya ve her geçen gün kan kaybetmeye ise devam ediyordu. Ve Türk devletini İŞİD’e desteği ise çok yönlü olarak devam ettiği ise bizzat PYD ve YPG’nin en yetkili ağızlarından, “görüntüleriyle” dünyaya açıklanıyordu. 

İlginç olan bir başka nokta ise; “bayrak yakma”, “Atatürk büstünü kırma” ve “kamu malı tahribatı”nın devlet tarafından bilinçli olarak öne çıkarılması ve bu karşı-devrimci propagandanın kitle hareketinin karşısına HDP yöneticeleri tarafından da bir engel olarak çıkarılması korkaklığıydı. 40’a yakın insanın katledilmesi, yaralamalar, gözaltılar ve devletin kendi yasalarını çiğneme pahasına saldırması ve vahşeti ise “yasal” gösteriliyordu. Ve öbür yandan ise sivil faşistlerin sokaklara polis koruması altında salınması ve göstericilere saldırtılması ise görünmezden geliniyordu. Varsa yoksa “bayrak yakma” hikayesi üzeriden kitle hareketi basıklanmaya, pasifleştirilmeye ve niteliksizleştirilmeye çalışılıyordu. 

Bu olaylar, bir kere daha gösterdi ki; HDP, Öcalan’ın gölgesinden kurtulamayacak ve bağımsız olarak hareket edemeyecektir. Bunu öncelikle HDP içinde yer alan devrimci hareketlerin (bunların bir çoğu kendilerine marksist diyor) düşünmesi gerekiyor. HDP, devrimci kitle hareketlerini, hükümetin isteği doğrultusunda pasifleştirme partisi mi, yoksa, kitle hareketlerini daha ileriye götürme ve hükümetin faşist baskılarına karşı koyma hareketi mi? Öncelikle buna karar vermeleri gerekiyor. 

HDP eş başkanlarından Demirtaş; “hükümetle ortak çalışarak olayları durduracağız” yönlü açıklaması ise, direkt Öcalan jargonlu bir açıklamaydı. PKK’yı terör örgütü gören ve bu yönlü sık sık açıklama yapan bir hükümet, yine kitlelerin en barışçıl yürüyüşlerini ve protestolarını kanlı bir şekilde bastıran ve insan katletmekten çekinmeyen bir hükümet var ortada. Ve böylesi bir hükümetle “ortak çalışma” açıklaması, olsa olsa faşist AKP hükümetini temize çıkarıp, sokaklarda haklarını arayan kitleleri “terörist” ilan etmeye kadar götüren bir yaklaşımı da, kitlelerin haklı öfkesinin üzerine ağır bir yük olarak bırakıyor. Devlet terörü karşısında kitlelerin haklı “terörü”nü öne çıkarmak, onu suçlayıcı yaklaşımlar sergilemek, aymazlıktan öte sınıfsal bir bakışın ürünü olabilir. 

Devrimci kitle hareketlerinin, toplumsal sınfların saflarını netleştirici bir özelliği vardır. Bu tür hareketler, küçük burjuvaların yüzünü daha net olarak ortaya çıkarır. HDP’nin kendi içindeki tutarsızlığı ve korkaklığı ise bu büyük kitle hareketinin gücü karşısındaki tavrıyla belirgin bir hal almıştır. Küçük burjuva sınıf uzlaşmacı bir siyesetle devrimci kitle hareketi ileriye taşınamaz. Olsa olsa, kitlelerin devrimci kalkışı karşısında korkaklığa kapılınır ve burjuvazinin sınıfsal çıkarlarına kurban edilir. Olan ve yapılmak istenen budur. 

Sosyal medyada,  son kitle hareketine “kürtlerin son savaşı” adı verildi. Ne yazık ki, hiç de “son savaş” olmayacak. Kitle, öncelikle önündeki engeleri görmesi gerekiyor. “Hükümet ile ortak çalışarak olayların önünü alacağız” diyen bir “müzakereci” anlayışı yıkması gerekiyor. Bu, sınıf uzlaşmacı “derin müzakere”ler sürdüğü sürece, Kürtler daha çok savaş görecek ve daha çok katledilecek. 

Kobane olayı ve son kitle hareketleri nedeniyle hükümet hem içte hem de dışta oldukça zor duruma düşmüştü. Böylesi bir durumda hükümete kol kanat germek anlamına gelen açıklamalar ve pratikler sergilemek, faşist AKP hükümeti ve devletine can simidi olmak demektir. 

Bir diğer nokta ise, nedense “müzakere” MİT üzerinden yapılıyor. MİT ise kriminal bir örgüttür. Varoluş nedeni ve tüm faaliyeti bu yöndedir. Hükümette başından itibaren PKK’yı siyasi bir hareket olarak kabul etmedi ve halen bu anlayışını açık-seçik olarak devam ettiriyor. PKK, öncelikle böylesi bir “müzakere” yöntemini reddetmelidir. Bundan PKK kazançlı çıkıp hükümet zor durumda kalacaktır. Hükümetin PKK ile “müzakere” yapıyor görüntüsünü vermesi boşuna değildir. Ancak, ortada gerçekten de bir “müzakere” yoktur. Sadece tek taraflı işleyen bir "müzakere" konsepti var denebilir. Bugüne kadar olan gelişmeler bunu net olarak gösterdi. Hükümetin amacı; PKK"yi önce zayıflatmak, eylemsel gücünü kırmak ve zaman içinde de tasfiye etmektir. En azından, PKK’yı Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da eylemsizleştirerek kendine siyala güç kazandırmasıdır. Ama, Rojava’ya karşı ise bütünüyle yüklenen bir Türk devleti var. Ayrıca bütün sınır karakollarını “kalekol” yaptıran bir Türk devleti var. Bütün bu önlemler ve hazırlıklar Türk devletinin PKK’ya yönelik hazırlıklarıdır.
Kandil  ise, (kendi deyimleriyle) "önderlik" ile kitlelerin ileri talepleri arasında sıkışıp kalmış gibi gözüküyor. PKK kitlesi, son serhildanıyla beraber "önderlik"ten daha ileri bir noktada olduğunu ortaya koydu.

Maalesef, Kobane’nin kuzeyinden gelen güçlü kitle desteğini pasifleştirme siyaseti, Kobane halkına ve elbette tüm Kürtlere, çok pahalıya mal olacak gibi gözüküyor.

11.10.2014


80335

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Siyasi partiler ve İslami sermaye ilişkileri içinde Fethullah Gülen

Türk siyasetinde bir tiyatro oyununa daha tanık olduk. Türk devleti, yıllardır bağrında büyüttüğü, hatta 12 Eylül darbesinden sonra Anavatan Partisi döneminde Türkiye Umumi Vaizi yapılan Fethullah Gülen’i terörist ilan edip darbe yapmakla suçlayarak demokrasi oyunu oynamaya başladı.

15 Temmuz Darbe girişimi, Yenikapı mitingi ve burjuvazinin kendi arasındaki uzlaşması

15 Temmuz 2016 tarihinde geçekleştirilen darbe girişiminin üzerinden bir ay gibi geçmeden devletin yeniden yapılandırılması adı altında AKP’nin dizginsiz saldırıları devam etmektedir.

AKP, 2011 yılında siyasal çıkarlarına ters düşmesiyle yollarını ayırdığı Fetullah Gülen’le girdiği hesaplaşmayı bugünlere kadar aralıksız sürdürse de, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaptığı hamle, geride kalan süreyle kıyaslandığında, 5 yılda yapamadıklarını bir ay gibi kısa bir sürede başarmış oldu.

Düzen İçi Sol’culuk;Özgür Yıldız

Her toplumsal yapı kendi karşıtını da içinde taşır. “Sol”da, kapitalist sistemin karşıtı olarak ortaya çıktı ve gerçek kimliğini Komünist Manifesto’nun yayınlanmasıyla buldu. Bu süreçten sonra işçi sınıfı, kendisi için bir sınıf olarak burjuvazisinin karşısına, ütopik olmayan gerçek sosyalizm alternatifiyle çıktı. Elbette, burjuvazi boş durmadı. “Sol” hareketi reforme etme yollarını seçti. Proudhon, Bernstein ve Kautsky kadar sol”u reformizme etmenin teroik zeminlerini hazırladı.

Milliyetçi Enternasyonalizm

Bir kavramın, bugünün üretim ilişkileri içerisinde neyi ifade etmeye çalıştığını bilince çıkarabilmek için O kavramın, ilk ortaya çıktığından bugüne geçirdiği evrimı, hangi sınıfta ortaya çıktığını, hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını, diğer bir deyişle hikayesini incelemek en etkili yöntemlerden biridir, çünki kavramların ifade edildiği dillerde sosyo-ekonomik hareketliliğe bağlı olarak gelişen, gerileyen canlı organizmalardır, bir kavram ilk çıktığı dönemde „olumlu“yu „iyi“ yi, „doğru“ yu işaret ederken sonraki dönemlerde karşıtına dönüşerek „olumsuz“ u, „kötü“ yü, „yanlış“ ı işaret edebilme

BATI BAĞIMLISI TÜRK BURJUVAZİSİ YÖN MÜ DEĞİŞTİRİYOR?

15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra, darbenin arkasından tartışılan konulardan birisi de; “Türkiye eksen mi değiştiriyor?”

AKP-Erdoğan çevresine ve yandaş medyada yazılıp çizilenlere bakıldığında ise, darbenin arkasındaki ABD ve AB istenmiyor. ABD ve AB medyasına bakıldığında ise Erdoğan'ın artık istenmediği gerçeği vardır.

Trabzon / Maçka'da Partizanlar; Tamer Çilingir

’’(…)
Maçka bir noktadır Türkiye haritasında,
Osmanlı’nın vergi defterlerinde geçer adı,
önemsizdir yağı, bol yumurtası, peyniri,
bir de delice balı vardır ilkçağlardan beri,
saray mutfağında bilinir
Maçka`yı, Maçkalıyı bundan öte tarih ne bilir? (…)’’ der İsmet Zeki Eyüboğlu bir şiirinde.

Ya Devrimden yanasın yada faşist diktatörlükten yanasın

Garip olaylar oluyor ülkemizde. Aslında garip olaylar oluyor demekte yanlış. Çünkü,hepimiz alıştık devletin bu tür panorayak oyunlarına... Devlet erk'inde at iziyle ıt izi birbirine karışmış durumda. Darbeciler kim? Darbeyi yapanlar kim? Bunların siyasal temsilcileri ve yönlendiricileri kimler? Henüz bu sorular en azından kamu tarafından netlik kazanmış değil. Açık olan birşey var ki,darbeciler devletin içerisinde ve iktidarın önemli mevkilerinde yer almaktadır.

Emperyalizm yaşlanıyor. Yaşasın Halk Savaşı

Uzun süredir yazamıyorum. Bunun temel sebebi okuma, araştırma ve inceleme yapıyor olmam. Bir yandan günlük ekmek mücadelesi, bir yandan ev içi sorumluluklar, ara molalar, bilgiyi fazlalıklarından arındırma ve süzme. Marx, Engels, Lenin, Mao’nun Türkçe eserleri bitti gece üçlere dörtlere yol alırken. Arada çerez niyetine Orhan Hançerlioğlu’nun düşünce tarihi, ve yüzlerce sayfa, tez… Sabah altı buçukta kalk borusu sonrası, martı çığlıklarına zincirlerimin sesi karışıyor. İş yerine ulaşım için gereken bir saatlik süreyi de boşuna harcamak olmazdı.

TKP/ML : Ne sois pas du côte du conflit des cliques fascistes mais du côte de la Guerre Populaire – (sur la tentative de Coup d’Etat)

Aux turques, aux kurdes et aux travailleurs de différentes nationalités,

M.Oruçoğlu’nda boy veren anarşizan ve revizyonist karakterli kimi görüşler üzerine kısa bir değerlendirme ; Halil Gündoğan

Bilenler bilir Sayın Oruçoğlu Halkın Günlüğü gazetesinde “Antagonizma” ismiyle tanımlamayı tercih ettiği köşesinde çeşitli konular/meselelere dair görüş ve düşünsel eğilimlerini paylaşır okuruyla.

Demokrasi, OHAL'le Değil Demokratik Halk İktidarıyla Gelecek!

Türk, Kürt uluslarından ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımız,

Faşist Diktatörlük halkla bir kez daha dalga geçmeyi tercih etti. Ve bir kez daha kendi içindeki kapışmayı halka fatura etmekten bir saniye bile tereddüt etmedi.

Sayfalar